Aslında yaşadığınız bölgenin Çukurova olması sebebiyle girişimcilik fikrinizin kaynağına dair bir akıl yürütebiliyoruz. Ancak yine de sizden dinlemek isteriz fikrin doğuş ve gelişim hikayesini.
Üniversiteyi Konya’da okumuştum. Üniversite zamanlarımda toprak kirliliği dikkatimi çekmişti. Her geçen yıl topraklarımız hızla kirlenmekteydi. Bu kirliliğin başlıca sebeplerinden biri de tarım arazilerimizde aşırı derecede kimyasallar kullanılmasıydı (kimyasal gübreler ve ilaçlar gibi). Bu problemi nasıl çözebileceğimizi düşünürken algler ile ilgilenmeye başladım. Yaklaşık 7-8 yıl süren ar-ge çalışmamız sonucunda girişimciliğini yaptığımız biyolojik gübremizi geliştirdik. Yani aslında çok da kolay bir yol değildi benimkisi. Çünkü bu projeme başlarken hiç kimse başarılı olabileceğime inanmamıştı. Çok zorlu bir süreçti ama çok şükür çok güzel işler başardık.
Biyoteknoloji nedir? Gittikçe daralan gıda pazarına etkisi ne olacak biyoteknolojinin?
Bitki, hayvan veya mikroorganizmaları kullanarak yeni bir organizma (bitki, hayvan ya da mikroorganizma) elde etmek veya var olan bir organizmanın genetik yapısında arzu edilen yönde değişiklikler meydana getirmek amacı ile kullanılan yöntemlere denilir.
Biyoteknoloji tarımsal konularda yeni bir çığır açmıştır. Kesinlikle, bu daralan gıda pazarında tarımın olmazsa olmazıdır. Çünkü dünya nüfusu hızla artmakta ancak kullanılabilir tarımsal alanlarımızda şehirleşme, çölleşme ve toprak kirliliği gibi nedenlerden dolayı hızla azalmakta. Yani eğer birim alandaki verimi arttıramazsak ileriki yıllarda tarımsal alanlarımızda gıda ihtiyacını karşılamaya yetmeme tehlikesiyle karşılaşabiliriz. İşte burada biyoteknoloji devreye giriyor yani hastalıklara dayanıklı, yüksek verimli üstün özelliklere sahip yenilikçi tohumların geliştirilmesinde biyoteknolojinin çok büyük faydası bulunmaktadır. Ve sadece gıda ihtiyacımızı karşılamak olarak değil ekonomi olarak da çok büyük faydaları bulunmakta. Örneğin patatesi düşündüğümüzde ülkemiz ithal tohuma bağlı durumda. Doku kültürü laboratuvarları yani biyoteknolojik üretim yöntemleri kullanılarak tohum ithalatının önüne geçebiliriz. Hatta patates tohumu ihracatı yapabilecek konuma bile gelebiliriz. Yani sadece gıda olarak değil ekonomik olarak da çok büyük etkisi olan bir konudan bahsediyoruz.
Tüm bunların yanında GDO da gıda pazarına dair tartışmalar doğuran bir mesele. GDO hakkında ne düşünüyorsunuz ve biyoteknolojinin bu meseleyle ilişkisi nedir?
GDO biyoteknoloji yöntemlerinden biridir. GDO’nun çok büyük faydalarının yanında dezavantajları da bulunmaktadır. GDO sayesinde ciddi verim artışları ve hastalıklara karşı dayanıklı tohumlar geliştirilmiştir. Ancak hala GDO’nun zararları hakkında ciddi araştırmalar ve tartışmalar var.
Hamdi Ulukaya Girişimi desteğini kazanan beş startup projesinden biri oldu. Büyük bir başarı. Nasıl gelişti o iş ve bu beş projeden biri olmanın anlamı nedir?
Hamdi Ulukaya’yı uzun yıllardır takip ediyordum. Özellikle iş hayatındaki başarısının yanında sosyal sorumluluk projeleri beni çok etkilemişti. Ve bu girişimin seçmeleri başladığı ilk gece hemen başvurumu yapmıştım. Çok heyecanlanmıştım ancak son ana kadar seçilebileceğimi hiç düşünmemiştim. Kendimi çok şanslı ve başarılı hissediyorum. HUG programı sayesinde global pazara açıldık ve büyüdük. New York’da geçirdiğimiz üç hafta içerisinde AgriKey ile Forbes dergisine haber olduk. O haberden sonra Avustralya ve Kanada’dan teklifler aldık ve şimdi o pazarlara da açıldık. HUG programı Türkiye’deki startuplara vizyon kazandırıyor diyebilirim. Hamdi Ulukaya ve ekibinin mentorlüğünde global pazarda rekabetçi bir oyuncu olmak için doğru adımları atmanıza fırsat yaratıyor.
Girişimcilik konusunda hevesli üniversiteli sayısı oldukça fazla. Bir girişimci olarak nedir gençlere cazip gelen ve işin içinden anlatılabilecek zorlukları neler bu işlerin?
Gençlere cazip gelen tek başlarına çok para kazanabileceklerini, daha rahat bir hayat yaşayabileceklerini düşünüyor olmaları bence. Ancak ülkemizde o kadar çok başarısız girişimcilik hikayesi var ki, bence öncelikle işe başlamadan önce kesinlikle fizibilitelerini çok iyi yapsınlar. Yani artı ve eksiyi çok iyi araştırsınlar. Şu ana kadar üç şirket kurdum ve çok şükür hepsi kendi alanında çok güzel işler yapmaktalar. Hepsinde de kuruluş aşamasında maddi ve manevi birçok zorluklarla karşılaştık. Bu şirketlerimizi kurarken paradan önce piyasadaki eksikliği görerek çözüm üretecek işler yapmayı düşündük. Bu nedenle de önemli başarılar elde ettiğimizi düşünüyorum. Ayrıca bence sadece kendi başlarına bir şeyler planlamasınlar. Çünkü her büyük başarının altında ekip gücü yatmakta. Hiç kimse tek başına çok büyük işler yapamaz. Muhakkak eksik kaldığı bir yer olacaktır. O yüzden istikrarlı bir gelecek için güçlü bir ekip her şeyden çok daha önemlidir.
Röportaj: Erkmen Özbıçakçı