Tarihçilere göre astronomi biliminin ilk belirtilerine tarım faaliyetlerinin başladığı o ilk uygarlık döneminde rastlanıyor. Çok eski zamanlarda, kayaların üzerine işlenmiş bilgilerden yola çıkılarak ulaşılan bu sonuç mantıklı bir gerekçeyle de destekleniyor. Tarım yapmanın mevsimlerin zamanını önceden bilmeyle doğrudan ilgisi olduğu düşünülürse, bu ihtiyaç bir takvim bilgisi ihtiyacı doğuruyor. Takvim ise gök cisimlerinin hareketlerini bilmeyi, anlamayı ve yorumlamayı gerektiriyor. Bu durumda astronomi biliminin, yalnızca bilim ve gerçeği öğrenme arzusundan değil aynı zamanda sosyal bir gereksinimden dolayı doğduğunu söyleyebiliriz. İlk Çağ insanını düşünürsek, güvenli ve rahat bir yaşam için hayatı zorlaştıran doğa güçlerini anlamak ve kontrol etmek gökyüzüyle arasında “uçurum” olmayan bir toplum için çok da olağanüstü bir şey olmasa gerek…
Eski Yunanca’daki “astron” ve “nomos” kelimelerinden türetilmiş “yıldızların yasası” ya da “yıldız bilimi” anlamına gelen astronomi; kökenleri, evrimleri, fiziksel ve kimyasal özellikleri ile gök cisimlerini açıklamaya çalışmak üzere doğan bir bilim dalı diyebiliriz. Daha açık bir ifadeyle astronomi; yörüngesel cisimleri ve Dünya atmosferinin dışında gerçekleşen yıldızlar, gezegenler, kutup ışıkları, galaksiler ve kozmik hareketleri gibi gözlemlenebilir her çeşit maddenin dağılımını, birbiriyle ilişkisini ve evrimini inceler.
BURÇLARIN KÖKENİ
Başta Mısır olmak üzere diğer uygarlıklarda da dini unsurlarla da ilişkilendirilen astronomi, ilk insanların açıklayamadığı doğa olayları karşısında duyduğu korkuyla ibadetlerini de şekillendiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Hatta takımyıldızlarının dinsel inanışların bir uzantısı olarak doğduğu söyleniyor. Dünyamız güneşin etrafında dolanır ama güneş, dünya çevresinde hareket ediyormuş gibi görünür. Güneş, yıldızlar arasında görünen bu hareketi sırasında ise on iki takım yıldız içinden geçer. Zodiak takım yıldızları yani burçlar olarak bilinen bu on iki takım yıldızı ise koç, boğa, balık gibi canlı varlıkların ismini almıştır. Çünkü “Zodiak” kelimesi Yunanca’da Zoon (yaşayan şey) kelimesinden gelir. Yani her inancın temelini oluşturan bu gök cisimlerin hareketleri aynı zamanda modern astronominin de temelini oluşturur. Dünya ve güneşin yıl içinde, belli dönemlerde aynı doğrultuya geldiği bu takım yıldızlarına göre o dönemde doğanların burçları o takım yıldızının adını alır.
ASTRONOMİNİN UYGARLIK TARİHİNDEKİ İZİ
Paganlardan tutun da Osmanlı’nın medreselerine kadar uzanan astronominin en çarpıcı örneklerinden biri de M.Ö 2500’lerden kalma olduğu düşünülen İngiltere’deki Stonehenge Gözlemevi kalıntısıdır. Her biri yedi gök cismini temsil eden yedi ayrı renkteki taştan inşa edilen Babil Kulesi de bu “gözlem evlerinden” biridir. Güneş, ay, gezegenler ve evrenle ilgili kavramların temelinin oluştuğu bu gözlem evlerinin yanı sıra bu alanda ilk bilimsel tezleri Eski Yunanlılar’ın attığını belirtelim. Hatta Homeros’un İlyada ve Odissea eserinde izlerine rastladığımız bu takım yıldızları, Eski Yunan metinlerinin birçoğunda da sıklıkla karşımıza çıkıyor.
Özellikle antik çağda yaşamış olan ve sonraki dönemde onları izleyen matematikçilerle çok daha gelişmiş ve Orta çağ’ın sonunda keşfedilen gözlem aletleriyle modern halini almış gök bilimi, evreni daha iyi anlamamızı sağladığı gibi bizi de ona bir adım daha yaklaştırıyor. İlk çağlardan bu yana “doğa-insan” ilişkisinin odağında yer alan astronomi bilimi, gökyüzünün gizemini açıkladığı ve yaşadığımız gezegenin kökeni üzerine bizi düşündürebildiği için insanoğlunun gelişim sürecine de bir nevi ışık tutuyor. Evrenle arasında çok özel bir ilişki olduğunu düşünenler için astronomi günlük burç yorumlarından çok daha fazlası… Derdimizi daha iyi anlatacak bir film önerisi de yapalım hatta: 2009 yapımı Agora filmi gökyüzünün ve kozmosun etkisi altında hissedenler için birebir.
Yazan: Özge Yağmur