İktisatçı yazar Dr. Ahmet Atılgan, öğretmenin İmam Hatip Lisesi’nde görev yaptığının haberde bu şekilde yazılmasına tepki gösterdi:
“Herhangi bir öğretmenin bir öğrencisi ile ilişkisi rezalettir, bunu önce not edelim. Sonra, dünyanın her yerinde ve Türkiye’de öğrencileri ile ilişki kuran öğretmenler olabilmektedir, maalesef. Bunun haber yapılması da olağandır. Ama ‘İmam Hatip Öğretmeni’ diye, bu niteliğin manşetten geçilmesi, işte bu Made in Hürriyet’tir.”
Atılgan’ın eleştirdiği haberin sunumu, gazete ile internette farklıydı. Haber, 15 Mart tarihli Hürriyet’te “Öğrencisiyle ilişkisini kaydetti” başlığıyla ve öğretmenin görev yaptığı okulun adı çıkarılarak verilmişti. Hürriyet internette ise tam tersine öğretmenin İmam Hatip Lisesinde çalıştığı bilgisi yer alıyordu, haberin başlığı gazetedeki gibiydi. Ama ana sayfadaki manşetler arasında “İmam Hatip Lisesi öğretmeni” olarak anons edilmişti haber.
Peki, haberin gazetedeki veriliş biçimi mi doğruydu, yoksa internetteki mi? Bir haberci gözüyle bakıldığında öğretmenin İmam Hatip’te çalıştığı haberin unsurlarından biriydi ve okurun bunu bilmeye hakkı vardı. Fakat öbür yandan bu olay nedeniyle bütün İmam Hatiplilerin zan altında bırakılması ve dahası ilişki görüntüleri kaydedilen öğrencinin kimliğinin deşifre olması tehlikesi söz konusuydu.
Görüşlerine başvurduğum gazeteci arkadaşlar arasında İmam Hatip’ten söz edilmesi gerektiğini savunan da oldu, karşı çıkan da. Bunun üzerine Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’nun uzmanlığına başvurdum. Nefret söylemi ve ayrımcılık konularında çalışmaları bulunan İnceoğlu, okulun tam adını vermeden “İmam Hatip Lisesi öğretmeni”nin yaptığı bir fiil olarak başlık atılmasının doğru olmadığını vurguladı ama haberde İmam Hatip Lisesi’nden söz edilmesi gerektiğini anlattı:
“Olay bir özel okulda veya herhangi bir Anadolu Lisesi’nde de geçseydi yine vermek gerekirdi. Bana kalırsa gazetede lise adının ayıklanması yanlıştı. Her şeyden önce altın kural bu haberin verilmesinin kamu yararı açısından önemidir. Bir lise öğretmeninden bahsediyoruz, kamu güvenini ve kamu düzenini ilgilendiren bir konu. İnsanlar çocuklarını bu öğretmenlere emanet ediyorlar, tam tersine gazetecinin belli başlı görevi bu kişileri ifşa etmektir. Kamu yararının gerektirdiği durumlarda özel yaşam ihlali düşünülmez. Haberin hem okul adı hem de öğretmenin ad-soyadının baş harfleriyle verilmesi gerekir. Burada korunması gereken okul veya öğretmen değil, rüştünü ispat etmemiş olan çocuk-birey sayılan kız öğrencidir. Esas onun yakın çevresine de teşhir edilmeyecek şekilde baş harfleri bile verilmemelidir.”
İnceoğlu haklı. Nasıl o fiili işleyen kişinin öğretmen olduğunun yazılması bütün öğretmenleri bağlamıyorsa İmam Hatip’te çalıştığının belirtilmesi de bütün İmam Hatiplileri zan altında bırakmaz. Suçlanan kişinin “İmam Hatip Lisesi öğretmeni” olması haberin bir unsuru. O nedenle de haberde bu bilgiye yer verilmesi gerekirdi.
Fakat İmam Hatip’in internetteki ilk sayfadaki manşetler arasına taşınması doğru olmamış. Zira bu unsur başa çıkınca haberin ağırlık noktası değişiyor; olay bir öğretmenle ilgili suçlama olmaktan çıkıp, “İmam Hatip öğretmeni” ile ilgili hale geliyor. İmam Hatip camiasının habere değil ama bu başlığa alınması haksız olmaz.
Tabii Hürriyet’in gazete ve internetteki farklı sunumlarının Dr. Atılgan’ın, Hürriyet ile ilgili ön kabule dayanan “Made in Hürriyet” yaklaşımının doğru olmadığını gösterdiğine de dikkat çekmek durumundayım.
Hürriyet Avrupa’nın titiz okuru
ALMANYA’da yaşayan bir okurumuzun çok inandığı bir önerisi var, bunu defalarca da tekrarladı. Avrupa’daki okurlar için özel olarak hazırlanan Hürriyet’in yerine Türkiye’deki Hürriyet’in orada da dağıtılmasını, yanında da Türkiye’deki bölge ekleri gibi Avrupa özel eki verilmesini istiyor.
Ne denli haklı olduğunu kanıtlamak için de Avrupa Hürriyet’i hemen her gün düzenli olarak inceleyip gördüğü hataları bana yazıyor. İsminin verilmesini istemediği için eleştirilerinden bazılarını özetlemem ne denli titiz bir okur olduğunu göstermek açısından yeterli olur sanırım:
1 Mart: 16. sayfada yine Kuzey Ren Vestfalya eyaleti NRW olarak kısaltılmış. Biz ABD’yi USA olarak yazmıyoruz. Keza SSCB’ni de CCCP olarak yazmıyorduk. Gelelim ‘Bir Yemek Masalı’na. Efendim bir tatlı tarifi verilmiş ama adı yazılmamış. Bilmem kaçıncı kez bu tarif verildiği için bunun kalbura bastı olduğunu anlıyorsunuz ama bunlar kalbura basmamışlar.
5 Mart: Son sayfa yine muhteşem! Haberin başlığı şöyle: ‘Dione’de oksijen var ama yok.’ Oksijen varmış ama yokmuş! Haberde ise o uydudaki oksijenin Dünya’ya göre 5 trilyon kez daha seyrek olduğu yazılıyor. Beşinci sayfadaki başlık ‘Maaş alamayan başbakan’. Yunanistan Başbakanı maaş alamıyor değil ki, almıyor! Arasındaki fark çok büyük.
16 Mart: Birinci sayfadaki ‘Oksana’nın suçu ne’ haberinde kullandığınız fotoğrafta kadınların memelerini bantla kapatmadığınız için tebrikler. Ama 12. sayfada da aynı fotoğraf var bu sefer siyah beyaz! 11. sayfadaki ‘Lisede lezbiyen ilişki davası’ başlıklı haberde ‘Temsili fotoğraf’ kullanılmış ama o kızlar 15-16 yaşlarında! Haberdeki öğretmen ise 32 yaşında! Ayrıca o kızlar, bana yazın sahilde yürüyen iki genç kızı hatırlatıyor. Sizin mantığınıza göre iki kız kısa şortlarla el ele yürürse lezbiyen mi oluyor?
Büyükelçiye şarap soruşturması
EMEKLİ Büyükelçi Daryal Batıbay’ın Strasbourg’daki görevinden ayrılırken 2 bin şişe şarabı zimmetine geçirdiği iddiaları, geçen haftanın dikkat çeken gelişmelerinden biriydi. 20 Mart günü Hürriyet’te “Elçiye şarap soruşturması” başlığıyla verilen haber, aynı gün hemen bütün gazetelerde yer almıştı.
Fakat haberi asıl patlatan, Sabah gazetesiydi. 19 Mart günü Sabah’ta “Büyükelçi’nin kav bombası” başlığı ve özel haber logosuyla duyurulmuştu bu olay. Yani bütün gazeteler, işaret fişeğini oradan görmüşlerdi. Nitekim bazı gazeteler haberlerinde Sabah’ı kaynak gösterdiler. Ama maalesef Hürriyet’teki haberde kaynak gösterilmemişti.
Hürriyet’in haberlerinin kaynak gösterilmeden alıntılanmasını defalarca eleştirdiğim için bu kez çuvaldızı kendimize batırmak elzem oldu.
Okurdan kısa kısa
Turan Öz: 10 Mart’ta gazetenizde çıkan “Efsane şapka CHP müzesine” haberinizde bir fotoğraf var. Ama başka gazetelerde gördüm. İlkim Karaca’nın Kılıçdaroğlu’na hediye ettiği şapka siyah. Sizin fotoğrafta Cem Karaca’nın taktığı şapka ise krem rengi. Anlaşılan rastgele bir fotoğraf koymuşsunuz.
Selim Karaçalı: 12 Mart’ta çıkan “Muhteşem Yüzyıl’a soruşturma açıldı” haberinde dizi yapımcılarının görüşü alınmamış. Arkeologlara da sorulmamış. O nedenle tarihe ne kadar zarar verildi, nasıl zarar verildi pek anlaşılmıyor.
Not: Arkadaşımıza sordum, görüş alınmış ama haber kısaltılırken orası atılmış.
Gündüz T.: 13 Mart’ta sürmanşetten verilen “iPhone’la kan şekerini ölç” başlıklı haber, iPhone ve İBG Star aletlerinin reklamı (!) değil mi? Öyle ise, yanına “Bu bir ilandır” notu yazmak gerekmiyor mu?
Mesut Kuracı: Platini’nin Başbakan Erdoğan ile görüşme haberini “Başbakanlıkta futbol zirvesi” başlığıyla vermişsiniz. Ama o görüşme Başbakanlıkta değil, AKP Genel Merkezi’nde yapıldı. Orası Başbakanlık sayılmaz herhalde.
Orhan Beşikçi: Gazetenin İzmir ekinde bazı köşe yazarlarının sıklıkla şirket yöneticilerinin biyografi ve ticari başarılarını köşelerine taşımaları, yazıları okumadan atlamama neden oluyor. Hürriyet okuru olarak reklam ağırlıklı köşe yazıları yerine, yerel konulara, kültür sanat ve bilim insanlarının yaşam öykülerini anlatan yazıların daha çok dikkat çekeceğine inanıyorum.