Nedir o hakikatler?
En başta kapitalizmin köleliliği. Ben de CEO’yum, vahşi iş hayatının içinde olan, kapitalizmin tam ortasında olan bir insan. Normal hayatta böyle bir gayret içinde değilseniz bu hakikatı yakalamanız imkansız. Onun için bu kitap benim için bir rönesans yeniden doğmak gibi bir şey. Benim için insan çalışan bir varlık, daha küçük yaşlardan size ‘ne olacaksın’ diye soruluyor. Ne olacaksın sorusunun içinde bile ‘sen ne olacaksın’ anlamı yatmaz, ‘sen ne iş yapacaksın’ anlamı yatar. Demek ki iş yapmak, olmak. Çalışmak veya olmak aslında aynı şeyi simgeliyor gibi gözükse de kitabımda asıl dile getirdiğim tez, ‘hangi işi yapayım ki kendim olayım’. Kariyer, bu soru üzerine temellenmiş olmalıyken, ‘hangi iş bana para kazandırır’a odaklı, bunun sonuncunda da kendiniz olmuyorsunuz, başka biri oluyorsunuz, o da boşa geçmiş bir hayat.
Kariyer nedir sizce?
İnsanlar niye çalıştıklarının farkında değiller. Kariyerin kendisi de meta oldu. İşe gelen herkes satış müdürü olmak istiyor. İyi de satış müdürünün hayatının ne olduğunun farkında olarak mı satış müdürü olmak istiyorsun? Yoksa sen satış müdürü olursan, araban olacak, yüksek ücretin olacak, prim alacaksın ve bu sayede de daha iyi yaşayacaksın diye mi? Ne zaman daha iyi yaşayacaksın? Akşam 9’dan sonra çünkü o saate kadar eşek gibi çalışacaksın, gece 11’e kadar 2 saat vaktin var iyi yaşamak için, tabii bu arada 30 yaşında psikologlara gitmeye başlayacaksın, antidepresanlar kullanacaksın. İnsanlar işin kendisiyle değil, işin ona ne getireceği ile ilgileniyorlar. Ben ‘kariyer bir varoluştur’ diyorum, insan mesleğini seçerken aslında hayatını ya satın alıyor ya satıyor. Kendisini var edebileceği bir meslek seçiyorsa kendi öz hayatını seçiyor demektir. Uğruna doğmuş olduğu hayatı seçiyor. Bu hayata geldi ve sadece onun yaşayabileceği, başka hiç kimsenin yaşayamayacağı bir hayat var önünde, kendi varoluşunu, kendi özbecerilerini, kendi biricikliğini sergileyebileceği bir hayat var önünde.
İstasyona varıp yolculuğu kaçırmayın
Ama meslekler para için seçiliyor.
Duyduğuma göre tıp fakültesinde bile uzmanlığı seçme aşamasında hangisi para getirir diye bakılıyormuş. Bu felaket bir şey, bu insanın kendini yok etmesi, halbuki meslek insanın kendini var etmesidir. İnsan hem bir şey üretir hem kendini üretir. Kariyer odur zaten, bir öz üretim sürecidir. O mesleğe yeni bir boyut katarsın, bu varoluşçu kariyerdir. Öyle olunca çalışmış bile olmuyorsun, akış halindesin artık.
Siz gençlere ne tavsiye edersiniz?
Önce sevgiyi anlamaları lazım, sevgi alanlarını belirlemeleri lazım. İyi yapmaya başladığınız şey sevdiğiniz şeydir. Şunu muhakkak tavsiye ediyorum, 14-15 yaşından itibaren değişik yerlerde çalışsınlar, pazarda bir şeyler satsınlar, bağırsınlar, barda çalışsınlar, sevdiği işi yapsınlar, sevip sevmediklerini anlamak için o işi denemeleri lazım. Şimdi 24 yaşında adam hiçbir iş yapmamış, neyi sevdiğini bilmiyor. İnşaat mühendisliğini bitiriyor mesela ama o işin neler getireceğini bilmiyor. İnşaat mühendisliğinin iş garantisi yoktur, her şantiye iki üç yılda biter yeni şantiye bulursun, sürekli değişik yerlere gidersen, boşanma oranı yüksektir. Veya hakim oldun, Türkiye’yi 2 yılda bir dolaşman lazım, buna katlanacak mısın? İnsan sevmediği bir şey için savaşacağına sevdiği bir şey için savaşsın. Anlamı yakalamaları lazım, anlam insanın yaptığı şeyle varlık alanında köprüyü kurabilmesi. Benim bu yaptığımın dünyaya ne faydası var? Tuvalet temizliyorsan mikropları öldürüyorsun, hastalıkları engelliyorsun gibi. O köprüyü kurunca kendinizi var etmeye başlarsınız.
Varolmak, vazgeçmemeyi de barındırıyor. Bugünün gençleri bir zorlukla karşılaşınca hemen ‘çok zor’ deyip geri çekiliyor. Ben satış müdürü oldum, ressam oldum, ‘olmak’ değil ‘yapmak’ lazım. Sahip olmak anlık bir şey, olmak süregelen ve ileri giden birşey. Sahip olma peşinde koşmak, olmalığı kaçırtır insana. İstasyona varırsınız, yolculuğu kaçırırsınız.
Çalışmanın kısa tarihçesi*