İşyerinde pozitif psikoloji zamanı

1dk okuma

İş Yerinde Pozitif Psikoloji Zirvesi’nde konuşan Boyner Grup, İK, Kurumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı İdil Tükmenoğlu, “Kötü hissettirdiğimiz anların üç katı kadar iyi anlar yaşarsak bağlı çalışanlar yaratabiliyoruz” diyor.

Haberin Devamı

Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN) ve Bahçeşehir Üniversitesi işbirliğiyle 22 Ocak’ta yapılan PERYÖN Zirve’de pozitif psikoloji biliminin ipuçlarından yararlanarak geliştirilen uygulamalarla, şirketlerin verimliliğinin nasıl arttığı uzman isimler ve örnek uygulamalarla anlatıldı.

Zirvenin ana konuşmacısı ‘Psikolojinin Indiana Jones’u’ olarak tanınan, her meslekte para-mutluluk ve kültür ilişkisini inceleyen Robert Biswas Diener konuşmasında; “Pozitif psikolojiyi kullanarak hayatımızı nasıl daha dolu ve anlamlı hale getirebiliriz? Bunun için size üç temel öneride bulunabilirim. Öncelikle güçlü yanlarınızı geliştirin. Bunları, sürekli bir şekilde çaba göstererek yaşam boyunca sürekli olarak geliştirilmesi gereken potansiyeller olarak düşünün. İkincisi çevrenizdeki diğer kişileri takdir edin: Çevrenizdeki insanları kanıksamak yerine sizden ne kadar farklı olsalar da ya da bazen sizi rahatsız etseler de organizasyonun geneli için ne kadar faydalı olduklarını farkında olmaya başlayın. Son olarak da diğer insanlara yardım edin. Pozitif psikolojinin en tutarlı bulgularından biri, diğer insanlara yardım etmenin size mutluluk kâr payı olarak geri döndüğü ve hatta çevrenizdekilere yardımcı olurken bu yaklaşımın sizi de yaşamda ileriye taşıyabileceğini göreceksiniz” dedi.

Sayıların yanına duyguları koyuyoruz
Boyner Grup, İK, Kurumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı İdil Türkmenoğlu da zirvenin son oturumunda yaptığı “İşyerlerinde Gerçek Anları ve Bilinçsiz Yanlışlar” başlıklı konuşmasında, insanların rakamlar ve sistemler arasında unutulmaması gerektiğini, çalışanla her temasta bir izlenim yaratıldığına dikkat çetki. Türkmenoğlu konuşmasında şunları söyledi: “Kişilerin dolayısı ile şirketlerin performansını önemli biçimde arttırmanın yollarının peşindeyiz. Özellikle de fark yaratan yüksek potansiyelli çalışanları tehditle çalıştıramazsınız, unvanlarla kandıramazsınız. Şirketlerin yönetimini de kuru kuru hedef kartlarına bağlamanın etkili olmadığı çoktan görüldü. Sayıların yanına duyguları koymayı, süreçlere bakış açısını değiştirmeyi, sistemlerin üstüne insanları çıkartmayı konuşuyoruz. Şirketler ve İK yöneticileri çalışan bağlılığı ve motivasyonu konusunda çok kafa yoruyor, belki önemli bütçeler ayırıyor, sistemler kuruyor, uygulamalar geliştiriyor. Bir yandan da gerçek çalışan deneyimini yaratan günlük temas noktalarına dikkat edilmediği için o anlarda bilinçsiz hatalar yapılıyor. Çalışanlara yönetici veya şirket olarak her değdiğiniz noktada, konu ne olursa olsun olumlu veya olumsuz iz bırakırsınız. Örneğin bir çalışanın şirketiyle ilgili deneyimlerinin çoğunu e-mailler, toplantılar, duyuru-bildiri-yönergeler, şirket içi politikalar oluşturur. Onlardaki dil sürekli eleştiren, tehdit eden, hesap soran ve sorgulayansa olumsuz izler kalır, aynı meseleler başka bir tonda ifade edildiyse, konu ne olursa olsun, ya ayrıca negatif etkilemez, ya da olumlu izler bırakır. Sevimsiz mesajlar verirken, hatta disiplin veya işten ayrılma görüşmesi yaparken bile pozitif bir ton ile, aynı deneyimi olumsuzdan olumluya çevirebiliriz.”

Başvuru formlarındaki dolaylı mesajlara dikkat
Bilinçsiz hatalara örnekler veren Türkmenoğlu, yazılı iletişimin önemine dikkat çekerek, sıkça yapılan hatalardan birinin de iş başvuru formları ile verilen dolaylı mesajlar olduğunu söylüyor: “Hâlâ son işinizden neden ayrıldınız? Bir engeliniz var mı gibi ayrımcı ya da açık arayıcı sorular var. Alıcı gözle bu formları incelerseniz, kurumunuz hakkında potansiyel adaylara neler söylediğinizi görürsünüz. Aslında işyerindeki deneyimler fiziksel şartlara da bağlı, örneğin servislere binerken negatif yüklenme başlıyor. Geç gelen servis, kötü kokan araç, günaydın demeyen şoförler, üzerine trafik... Çalışanlar işe gelene kadar negatif elektrik yüklenmiş oluyorlar. Bunların tam tersini, belki trafik hariç, yaşatmak mümkün. Bu izlerin miktarı, daha doğrusu olumsuzların olumlu olanlara oranı çok önemli. Bazı kişisel veya kültürel farklar olabilir elbette, ancak araştırmalar gösteriyor ki, kötü hissettirdiğimiz anların üç katı kadar iyi anlar yaşarsak/yaşatırsak bağlı çalışanlar yaratabiliyoruz. Tabi bağlılık sadece işten ayrılmaması değil, coşkuyla, mutlulukla çalışması, yüksek performans göstermesi ve tabii ki iş sonuçlarını olumlu yönde değiştirmesi.”

Haberle ilgili daha fazlası: