“Yeni bin yılın çocukları aktif, hareketli olabileceği ve eğlenip, keyif alabileceği, sürprizler içeren, beklenmedik durumlara karşı esnek, bireysel tepki vermeyi olanaklı kılan etkinlikler istiyorlar. Aynı anda birkaç işlemi birlikte yapmaktan zevk alıyorlar. Akranlarıyla iletişim içinde olup, düşüncelerini paylaşmak istiyorlar.” Bu sözler 26-28 Ocak İzmir Çeşme Sheraton Oteli’nde Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği tarafından düzenlenen Dijital Çağda Eğitimde Fırsatlar ve Sorumluluklarımız konulu toplantıdan Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Buket Akkoyunlu’ya ait. Buket Hoca, sunumunu yaparken çok ilginç verileri paylaştı. Özellikle çocuklar ve sosyal medya kullanımı anlamında düşünmemiz gereken önemli açıklamalarda bulundu.
9-16 yaş arasındakilerin yüzde 47’si sosyal paylaşım sitesinde
Sıkı durun bilgisayar ve internet kullanım oranının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 yaş. Haziran ayı itibarıyla kullanıcı sayısında Avrupa’da ilk beş ülke Almanya (50 milyon), Rusya (49 milyon), Fransa (42 milyon), Birleşik Krallık-İngiltere (37 milyon) ve İtalya (23 milyon) olarak sıralanıyor. Türkiye bu listede 22 bin 967 tekil kullanıcı ile İtalya’nın hemen arkasında 6. sırada geliyor.
Prof. Dr. Akkoyunlu’nun aktardığına göre kullanıcıların internette harcadıkları zaman açısından ise Türkiye, Hollanda (aylık 34.1 saat) ve Birleşik Krallığın (aylık 33 saat) ardından aylık ortalama 31.1 saatlik internet kullanımı ile 3. sırada yer alıyor. Daha da ilginci kullanıcı başına sayfa ziyaret sayısı açısından bakıldığında Türk kullanıcılar aylık ortalama 3.435 adet sayfa görüntülemesi ile Avrupa’da ilk sırada yerini alıyor.
EU Kids Online (Avrupa Çevrimiçi Çocukları) Projesi kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili yayımlanan ön bulgular, Türkiye’de 9-16 yaş arasındaki çocukların yüzde 47’si en az bir sosyal paylaşım sitesinde profili olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan Türkiye’de çocuklar internet kullanmaya 10 yaşında başlıyor ve günde 1-1.5 saatlerini internette geçiriyorlar.
Çoğu sosyal paylaşım sitesi hesap oluşturma için 13 yaş sınırı koymasına rağmen bu çalışmaya katılan ve sosyal paylaşım sitesinde hesabı bulunan çocukların üçte biri 13 yaşın altında. Sosyal paylaşım sitesi kullanan çocukların yüzde 85’i Facebook profiline sahip.
Çocukların yüzde 19’u adreslerini, yüzde 9’u telefonlarını herkese açıyor
Durun daha ilginç veriler var. Ebeveynlerin yarısından çoğu, çocuklarının kişisel bilgilerini internette paylaşmasını yasaklamış olmasına rağmen, çocukların yüzde 42’si sosyal paylaşım sitesindeki hesaplarını kendi kişisel bilgilerinin herkes tarafından görülebileceği “herkese açık” seçeneği ile kullanmakta iken çocukların üçte biri bu bilgileri sadece arkadaşları ile paylaşıyorlar. Çocukların yüzde 19’u adres bilgilerini, yüzde 8’i ise telefon numaralarını sosyal paylaşım sitesinde aktarıyorlar.
Peki bu durumda biz yetişkinler, öğretmenler ya da anne babalar ne yapmalıyız? Prof. Dr. Akkoyunlu, anne baba ya da öğretmenlerin mutlaka çocuklarını takip etmek için teknoloji okur yazarlığını geliştirip, sayısal yetkinlik kazanması ve onlara rehberlik yapması gerektiğinin altını çiziyor.
Fatih Projesi’nin önümüzdeki hafta bazı okullarda pilot olarak uygulanmaya başlamasının ardından çocuklarımız internetle de, teknoloji ile de haşır neşir olacak. Bu durumda teknolojinin getirilerinin yanı sıra bizden götürebilecekleri konusunda da uyanık olmakta yarar var. Zaten Çeşme’deki toplantıya katılan Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey bürokratları, İzmir, İstanbul, Manisa İl Milli Eğitim Müdürleri, Özel Öğretim Kurumlarını temsil eden 9 dernek başkanı, yurtdışından 11 akademisyen, Türkiye’den 14 bilim adamı olmak üzere 720 özel okul kurucusunun da kafasında eminim bu sorular vardı.
Volkan, kitap bekliyor
Volkan Korkmazer, Adana Çukurova’da Güzelyalı İlköğretim Okulu’nda 6. sınıfta okuyor. Kitap okumanın zevkine varmış. Oturmuş ailesinden de destek olarak hem yardım, hem de ders verecek güzel bir mektup yazmış. Söz onda: “Biz Doğu’da değil, Kuzey’de ya da Batı’da değil Güney’de Adana’da Çukurova İlçesi’nde Güzelyalı İlköğretim Okulu’nda okuyan 6. sınıf öğrencileriyiz. Benim adım Volkan. Bu okulda okuyan 800 öğrenciden biriyim. Eskiden kitap okumayı sevmiyordum. Bana okumak yerine oyun oynamak ya da başka şeylerle uğraşmak daha güzel geliyordu. Bir gün bir öğretmenimizin her dersin başında 10 dakika kitap okunacak demesi ile kendisine ait bir mizah kitabını okumaya başladım. Kitapların bende yeni pencereler açtığını işte o zaman gördüm. Hem okuyor, hem de kendi kendime gülmeye başlıyordum. Diğer kitap okuyan arkadaşlarım kendi kitaplarını okumayı bırakarak, yanıma merakla geldiler. Benim neye güldüğümü anlamak için okuduğum kitabın sayfasını birbirlerini iterek okumaya başladılar. Onlar da kıkırdamaya, sonra da kahkahalarla gülmeye başladılar.
Öğretmenimizin o zaman “Sesli okuyun da hepimiz gülelim” demesi ile tüm sınıf kitabın her satırı ve her sayfası ile gülmekten bayılacak hale gelmiştik. Ben anladım ki kitap okumak bilgisayarda oynamaktan ve televizyon izlemekten daha iyiymiş. O tek kitap için okuma sırasına girdik. Ama biz başka kitaplar da okumak istiyoruz. Okulumuzda bir kütüphane oluşturmak için çok ama çok kitap gerekli. Bizim kütüphane raflarımız var, ama nerede ise boşlar. Olan birkaç kitap ise okumak için diğer arkadaşlarımda.
Biliyorum herkesin evinde okunduktan sonra bir yere konulan ve unutulan kitaplar ve ansiklopediler var. Aileme durumu anlatınca bu kitapları okula getirip kütüphaneye bağışladılar. Hep haberlerde gazetelerde okuyorum, ya da izliyorum. Doğu’da şu şehre, köye okul kütüphane ya da başka bir şeyler yapılıyor. Biz de bir ilde ilçeyiz. Doğu değiliz ama İstanbul’un ve Ankara’nın doğusundayız. Bizim de okumaya, bilgi edinmeye ihtiyacımız ve hakkımız var.
Sizlerden sadece kitap istiyoruz. En fazla sayıda kitap gönderenlerin adlarını raf ya da bölümlere verip, adınızı yaşatacağız. En önemlisi biz ve bizden sonra gelen tüm arkadaşlarım bu kitapları okudukça sizlere daima minnettar olacağız.
Volkan Korkmazer (Güzelyalı İlköğretim Okulu Çukurova, Adana)”