Haber ajanslarına çağrı

4dk okuma

SAÇLARI havuzun dibindeki su motoruna dolanan 11 yaşındaki turist kızın yaşamını yitirdiği otelin adı neden yazılmaz?

Haberin Devamı

Mehmet Y.Yılmaz’a göre iki nedeni olabilir; ya haberleri yazanların gazetecilik ilkelerinden habersiz olması ya da otelin şöhretini korumak istemeleri...

Birinci seçeneğe ben de ihtimal vermiyorum.

Zira sadece Hürriyet değil, hiçbir medya kuruluşu, Sarıgerme’deki o kazayla ilgili haberde otelin adını yazmadı.

Aslında bu habercilik tarzı, kaza olan otellerin adını gizlemekle de sınırlı değil.

Olumsuzlukların yaşandığı bütün ticari kuruluşların adlarının okura duyurulmaması konusunda bir konsensüs oluşmuş durumda medyada.

Adı konulmamış, açıklanmamış, artık refleks haline gelmiş ve tüketici köşelerini de etkisizleştiren bir anlaşma bu.

Haber ajansları bile bu tür olaylarda firma, mekân isimlerini abonelerine duyurmuyor.

Yılmaz’ın yazısının yayımlandığı 6 Ağustos tarihli Hürriyet’in, Tuzla’da kezzap üretilen fabrikadaki sızıntıyı konu alan “Felaket beklemiyor” haberinde de firma ismi yoktu.

Bir gün önce, İzmir-Çanakkale otoyolundaki viyadük inşaatında iskelenin çökmesi sonucu hayatını kaybeden dört işçi ile ilgili haberde de inşaat şirketinin adı yazılmamıştı.

Haberin Devamı

Otobüslerin karıştığı trafik kazalarında şirketlerin adlarının fotoğraflarda bile gizlendiğini bu köşede defalarca yazdım.

Fakat şirketler hakkında olumlu gelişmeleri aktaran, tanınmalarına katkıda bulunacak olayları içeren haberlerde durum tam tersi.

Şirket ve mekân isimleri haberlerin girişine konuluyor; övgüler diziliyor.

Örnek vermek gerekirse, 5 Ağustos’ta Kelebek ekinin sürmanşetinde “Safiye Sultan’ın milyonluk oyuncağı” haberinde sanatçı Hülya Avşar’ın baktığı otomobilin markasını geçtim, gezdiği oto bayinin adı bile yazılmıştı.

Zaten magazin haberlerinde restoran, gece kulübü, otel, plaj adlarından geçilmiyor.

Elbette bu durum magazine özgü değil, ekonomi sayfalarında, eklerde, hatta köşe yazılarında da durum bu.

Kısacası, eleştirirken cimri davranan medya, överken alabildiğine cömert.

Ama her iki durumda da şirketlerin, ticari işletmelerin yanında duran, onların çıkarını koruyan bir gazetecilik tarzı sergileniyor.

Oysa Mehmet Y. Yılmaz’ın da vurguladığı gibi, “gazetecinin sorumluluğu okuyucusuna karşıdır”. Her haberde okuyucunun, daha geniş bir ifadeyle toplumun çıkarlarını gözetmek zorundadır gazeteci.

Haberin Devamı

Şirket isimlerini yazmak, toplumsal uyarı mekanizmasını harekete geçirir, yanlışların düzelmesini sağlar.

Kimilerinin sandığı gibi, şirket ve işletme isimlerinin yazılmasında ne hukuki bir engel var ne de etik.

Örneğimizdeki gibi kaza olan bir otelin adının yazılmasını yasaklayan bir kanun maddesi yok.

Hatta Karayolları Trafik Kanunu’nda “ölümlü trafik kazasına karışan otobüs işleticisinin unvanının medyada yayınlanmasının ticari itibarın ihlali sayılmayacağı” vurgulanıyor.

Haberin Devamı

Gazetecilik etiği açısından da bir sakıncası olamaz.

Üstelik isimleri yazmak, haberin unsurlarının tamamlanması ve kamusal çıkar açısından zorunlu.

Tabii suçlu ilan etmeden, o kuruluşun da görüş ve açıklamalarına da yer vermek koşuluyla...

Bir de çağrım var haber ajanslarına.

Olumsuzlukların yaşandığı şirket ve mekân isimlerini en azından haberlerin altına not olarak ekleyin.

Yayımlayıp yayımlamayacaklarına medya kuruluşları karar versin.

Haberin Devamı

EMEĞİN HAKKINI TESLİM

MEHMET Genç adlı gezgin, web sayfasında yer alan “Maya piramitlerinde bir gece geçirdi” başlıklı yazı ve fotoğraflarının izinsiz olarak hurriyet.com.tr’de yayımlanmasına tepki gösterdi.

Gönderdiği e-postada, “Bana haber vermeden tüm yazımı almışsınız. Fotoğraflarımı da imzamı silerek yayınlamışsınız” diyordu. Web sayfasına da “Emek hırsızlığı” başlıklı kısa bir açıklama koydu.

Genç, yazının izin alınmadan yayımlanmasına itiraz etmekte haksız mı?

Haberin Devamı

Yazının girişine “dünyayı köşe bucak gezen Rotasız Seyyah isimli seyahat yazarı Facebook sayfasında yazdı” diye kaynak göstermek, bize o yazıyı sahiplenme hakkı verir mi?

Bence hayır.

Hatırlarsınız, Hürriyet’in de aralarında bulunduğu 20 gazete, 1 Ekim 2012’de “Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir” başlıklı ortak bir bildiri yayımlamış; internet sitelerinin, gazetelerin ürünlerini izin almaksızın kullanmaya son vermeleri istenmişti.

Bu çıkışın nedeni, “Sağlıklı bir internet haber medyası düzeni için fikir ve emek hırsızlığına karşıyız” diye açıklanmıştı. Hürriyet olarak ürettiğimiz içeriklerin yağmalanmasına karşı çıkıyorsak, biz de başkalarının ürettiklerine aynı özeni göstermeliyiz. Salt internetteki yazı ve fotoğraflar da değil sözünü ettiğim.
İstisnasız bütün mecralarda ve görsel ürünlerde imzayı da eksik bırakmamalı, emeğin hakkını teslim etmeliyiz.

Örneğin geçen ay Sezen Aksu’nun konserlerinde eski bir Hürriyet çalışanı olan Mehmet Çağlarer çekmişti fotoğrafları.

Basın bülteniyle dağıtılan bu fotoğraflar ana gazete ve Kelebek’te kullanılırken Çağlarer’in imzası konulmamıştı.

Çağlarer, serzenişini iletirken yaşadığı bir anekdotu da aktardı:

“Bir dostum, bir Norveç dergisi için benden fotoğrafını istemişti, gönderdiler, asistanı fotografçı adı yazmamış. Norveçli editör mail’le isim sormuş ve ‘İsim belirtmeden kullanamayız’ demiş! Gönlümden geçen, -basın bülteninde fotoğrafçı adı olmasa bile- sayfa sorumlusunun göndereni arayıp isim soracak aşamaya gelmesi. Hürriyet’e yakışan da böyle bir tavırdır.”

Kuşkusuz olması gereken bu. Sorun bir sanatçıyı üzmekten de öte bizim gazetecilik standartlarımızla ilgili. Emeğe saygı, kaliteli gazeteciliğin olmazsa olmazı...

OKURDAN KISA KISA

Turabi Şenkaya: Son zamanlarda hukuk bilgisinden bu kadar yoksun bir haber görmemiştim. “Başbakan’a hakaret davasında emsal karar” demişsiniz ama savcılık kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiş. Bir dava yok, Davutoğlu’nun suç duyurusu var; savcılık onu reddetmiş. Zaten savcılık dava reddedemez.

Semih Kalkanoğlu: Bugünkü (7 Ağustos) Hürriyet’in Dünya sayfasında “Suudi Arabistan’da Camiye Saldırı” başlıklı haber. Olayın geçtiği kent “Ahba” değil “Abha” olacak. Orada yaşadım ve çalıştım.

Hüsnü Yazıcılar: Selahattin Duman, 28 Temmuz’da çıkan yazısında gazeteniz eliyle, Galatasaray Lisesi mezun ve okuyanlarına küçük düşürücü, aşağılayıcı ibareler kullanarak iftira ve hakaretlerde bulunmuştur. Bu hakaretleri okurlarınıza iletmekle bir yanlışlığa ortak olmaktasınız. Beklentimiz, Galatasaray camiasından özür dilemesidir.

Dilan Berrak: “Mavi ay” haberini siz de kullandınız. Ama ay, 31 Temmuz’da mavi görünmedi. Diğer medya kuruluşları gibi bir asparagasa kurban gittiniz. Bu saçmalıktan ötürü okurlarınıza özür borçlusunuz.

Orhan Kalyoncu: “Ankara’nın plajı kurtardı” haberinde “Hürriyet, film gibi operasyona baştan sona tanıklık etti” diyorsunuz. Bir gazetecinin MİT operasyonuna katılması ne kadar etik onu bir yana bırakalım, haberde sadece çocuğun ailesiyle kavuşma anına tanıklık ettiğinizi anlatmışsınız.

Kerem Yücel: İnternette aynı hafta içinde çıkan “Sahte polis son işinde yakayı ele verdi” ve “Canlı bomba olduğu iddia edilen DHKP-C üyesi tutuklandı” haberlerinde (yüzler görünmese de) kullanılan fotoğraflar aynı.

NOT: Fotoğraflara “Arşiv” notu düşülse bu tip yanlış anlamalar doğmazdı.

Haberle ilgili daha fazlası: