Zira eylemcilerin ilk hedefi iktidar ise ikinci hedefi medyaydı. Gelişmeler karşısında yeterli habercilik refleksi gösteremeyen kimi medya kuruluşları önünde protesto gösterileri yapıldı; meydanlarda medya aleyhine sloganlar atıldı.
Kuşkusuz siyasi iktidara karşı meydanlara akan tepki nasıl bir günde oluşmadıysa, medyadan duyulan rahatsızlık da bu olaya bağlı olarak ortaya çıkmadı. Yılların getirdiği bir birikim vardı ve o birikim patladı sokaklarda.
Sanırım bu tepkilerin temelinde yatan medyaya duyulan güvensizlik. Oysa güvenilirlik haberciliğin olmazsa olmazıdır. Okura güven verdiği ölçüde var olabilir; güven düzeyini yükselttiği ölçüde de saygınlığı artar medya kuruluşlarının. Güvenilirliğin yolu da gerçeği en yalın haliyle aktarma işi olan haberciliğin “editoryal bağımsızlık” zemininde yapılabilmesinden geçer.
Maalesef bu zeminde sorunlar olduğunu gözler önüne serdi Gezi Parkı eylemleri. Elbette sosyal medya, özellikle de Twitter’ın geleneksel medyanın zayıflıklarının ortaya çıkmasındaki katkısı büyük. Twitter’ın, 140 karakterle sınırlı yazı alanının hem çok dinamik ve özgür olduğu, hem de sansür girişimlerinin etkili olamadığı net biçimde anlaşıldı bu süreçte. Ama geleneksel medya Twitter karşısında sadece teknolojik olarak değil, habercilik refleksleri bakımından da hantal kaldı; haberi algılamakta ve aktarmakta gecikti.
Habercilik reflekslerindeki bu zaafı, medyanın sahiplik yapısı, gazeteciliğin toplumdaki hegemonik düşüncelerden ve genel geçer ahlak anlayışından uzaklaşamaması, gazetecilik birikiminin yetersizliği, mesleki sorunlar, örgütsüzlük, baskılar, gazeteci tutuklamaları, devlet ve siyasi iktidar ile içli dışlı oluşu gibi birçok etkene bağlayabiliriz. Biz gazeteciler oturup konuştuğumuzda bu nedenlerden hangisinin daha ağır bastığı konusunda fikir birliğine varamasak da bugün medyanın kamuya karşı sorumluluğunu tatminkâr biçimde yerine getiremediğinde anlaşabiliriz sanıyorum.
Evet bir süredir gazetecilik açığı var bu ülkede. Kitleler yerine daha çok seçkinlerin sesine kulak veren, sokağın diline yabancılaşmış, yolsuzluklar ve sorunların üzerine cesaret ve kararlılıkla gitmeyen, güç odaklarıyla iç içe geçmiş, piyasa ekonomisinin vitrini konumunu benimsemiş bir gazetecilik hâkim. Siyasi iktidardan gelen etkilenmelere de açık olduğu aşikâr.
Durum böyle olunca Gezi Parkı eylemlerinin, hükümetten önce medyayı sarsması doğaldı. Medya, Taksim’den yükselen protestolar karşısında eylemleri görmezden gelme tavrını bıraktı. Otosansür perdeleri aniden kalkıverdi. Hatta büyük bir değişimle CNN Türk ve NTV gibi haber kanalları kendilerini eleştiren insanlara da ekranlarını açtılar.
Eylemler, şimdiden derin ve kalıcı izler bıraktı medyada. 7 Haziran günü yedi gazetenin birden Başbakan Erdoğan’ın aynı sözlerini manşet yaparak çıkması gibi “kaza”lar devam etse de, önümüzdeki günlerde bu eylemlerin medyadaki dönüştürücü etkisine tanık olacağımıza eminim. Yitirilen güvenilirliği yeniden kazanmanın başka yolu da yok zaten.
Gazetecilere saldırılar
GEZİ eylemleri sırasında alanda görev yapan gazeteci arkadaşların eylemcilerin tepkileriyle karşılaşmaları üzücüydü. Neyse ki, bu tavırdan çabuk vazgeçildi. Ama haberciler, polis şiddetinden o kadar kolay kurtulamadılar maalesef. İstanbul ve diğer kentlerde birçok gazeteci, polisin çoğu kez hedef gözeterek attığı gaz bombaları ve plastik mermilerle yaralandı. Dövülenler ve gözaltına alınanlar oldu.
Yaralanan gazetecilerden biri, Hürriyet gazetesi foto muhabiri Selçuk Şamiloğlu’ydu. Tam da fotoğraf çekmek üzereyken deklanşörün üzerindeki parmağına isabet etti plastik mermi. Parmağını kırdı, oradan sekip kafasını yardı. Hastaneye kaldırılan arkadaşımızın başına altı dikiş atıldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası, savcılığa suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Fakat İstanbul ve Ankara dışında yaşanan saldırıları henüz saptayamamışlar. Oluşturdukları liste demokratik bir ülkede yöneticilerin yüzlerini kızartacak uzunlukta ama TGS’ye göre hâlâ eksik bir liste:
- Gazeteci Ahmet Şık, BirGün gazetesi muhabiri Olgu Kundakçı, Reuters muhabiri Osman Örsal, Sol gazetesi muhabiri Onur Emre, Sözcü muhabiri Yavuz Alatan, ETHA muhabirleri Mehmet Canbek ve Serdal Işık, polisin attığı gaz bombasıyla yaralandılar.
- ATV muhabiri Mesut Çiftçi ile ATV kameramanı İsmail Velioğlu, Taksim’de polisin attığı plastik mermilerle yaralandı.
- Hürriyet Daily News muhabiri Emrah Gürel, polis saldırısı sonucu ayağından yaralandı.
- Kanal D Ankara temsilcisi Erhan Karadağ gözaltına alındı.
- Sol gazetesi Ankara muhabiri Fatoş Kalaçay darp edilerek gözaltına alındı.
- Evrensel gazetesi ve Hayat TV muhabiri İsmail Afacan, TOMA aracından sıkılan tazyikli suyun gözüne gelmesiyle kör olma tehlikesi geçirdi.
- Milliyet muhabiri Hüseyin Özdemir gazın etkisiyle baygınlık geçirdi.
- Taraf muhabiri Tuğba Tekerek’in kolunu kıvıran polis, Tekerek’e küfretti.
- İMC televizyonu kameramanı Özgür Söylemez ve İMC televizyonu Ankara muhabiri Eren Güvendik, ayağından yaralandı.
- Ulusal Kanal kameramanı Bülent Ünal’ın kulağı yırtıldı. Ulusal Kanal kameramanı Serkan Bayraktar ile Ulusal Kanal Ankara Temsilcisi Mustafa Kaya olay yerinden canlı yayın yaparken gözaltına alındılar.
O zor koşullarda görev yapan gazetecileri yaralayan, döven, tartaklayan polisler soruşturulup cezalandırılmayacak mı? Basın meslek örgütleri ve medya kuruluşları, saldırganların peşini bırakmamalı. Kimse sokaklarda, alanlarda koşuşturan gazetecileri sahipsiz sanmasın.