O mesajları genellikle gazetedeki ilgili arkadaşlara göndermekle yetiniyorum. Ama bir askerden 10 Mart’ta gelen mesaj, öyle başkasına havale edilecek türden değildi. Kayseri 1. Komando Tugayı’ndaki bir bölükte askerlik yapmakta olduğunu yazan U.Ç., “işkence gördüğünü ve bu yüzden intihar noktasına geldiğini” anlatıyor, yardım istiyordu:
“Komutanların dövmesine alıştık abi artık ona bişe dediğim yok. Ama üst devremizin yaptıklarına artık katlanamıyoruz. Abi 20 yaşındayım, evliyim, eşimi anamı babamı bırakıp askere geldim. Allah cehennemi bize burda yaşatıyo. Şu dünyada intihar edicek en son kişiydim. Beni kaç kere intiharın eşiğine getirdiler.
Üst devrelere dayı, dede demediğimiz için saatlerce süründük, sabahlara kadar koğuş, yemekhane yıkadık. Bide yetmedi dayak yedik, karıma gözümün içine baka baka küfür ettiler abi. Şikayet eden bir arkadaşa işkence yaptılar. Komutanların umrunda değil, napıyosanız yapın benim başım ağrımasın diye bakıyo. Bölükte 90 asker varsa 50’si üst devre. Gerisi hep nöbette. Onlar sabahtan akşama kadar yan gelip yatıyo. Dün kan verdim, komutan istirahat verdi, o halde bana 6 saat nöbet yazdılar. Abi arkadaş kendini kesti bize yaptıklarından dolayı. Hiç bişey olmadı abi, çocuk kendini kestiğiyle kaldı. Abi elini uzat ne olursun. Bir gün yenik düşüp intihar etmekten korkuyorum. “
Bu mesajı, önce TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün’e ilettim. Askerdeki kötü muamele iddiaları konusunda duyarlı olan Üstün, bu gencin durumuyla da ilgileneceğini söyledi.
Mesajdaki iddiaların doğru olup olmadığını bilmek mümkün değildi. Ama anlatılanlar vahimdi ve araştırılması gerekiyordu. İddiaları, asıl muhatap durumundaki Genelkurmay’a sormaya karar verdim. Mesajı, bir üst yazıyla Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi’ne gönderdim. Ardından görüştüğüm yetkililer, “Kötü muamele iddiaları konusunda hassas olduklarını, bu tür davranışlara asla müsamaha etmeyeceklerini ve bu konuyu araştıracaklarını” söylediler.
Genelkurmay’ın araştırması sürerken U.Ç. ile bir arkadaşı aracılığıyla haberleştim. Bulunduğu birlik hareketlenmiş, birkaç kez çağrılıp konuyla ilgili bilgi alınmıştı. Önceleri olayın bu denli büyümesinden dolayı kaygılıydı, korkuyordu. Sürekli yatıştırmaya çalıştım, beklemesini tavsiye ettim.
Medyanın rolü
Beklediğim mesaj, 24 Mart’ta geldi. Çok rahatlamıştı. Yerinin değiştirildiğini, sorun kalmadığını yazıyordu. Ardından Genelkurmay’daki yetkililer aradı, “Konuyu araştırdık. İddiaları doğrulanamadı. Bu asker, problemleri olan bir genç. Daha önce birkaç kez izne de çıkarılmış. Yine Rehberlik ve Danışma Merkezi’ne gönderildi. Kendisiyle ilgileniliyor, şikayeti kalmadı.”
Genelkurmay’ın bu iddialara ilgisi beni de rahatlattı. U.Ç’nin durumuyla yakından ilgilenilmesi, kötü muamele iddialarına karşı hassas davranılması iyi haber olduğu için okurlar da bilsin istedim. Tabii bu duyarlılığın yaratılmasında Silahlı Kuvvetler’de meydana gelen şüpheli ölüm, kötü muamele olayları ile ilgili olarak medyanın son zamanlardaki takipçiliğinin, sorgulayan haberlerinin rolü yadsınamaz. Batman’da er Sevag Balıkçı‘nın, Kıbrıs’ta er Uğur Kantar’ın ölümleriyle ilgili haberler, bunun en somut örnekleri...
Yalanlayan açıklamalar sorunu
“W Hotel kaçamağı” haberi, 15 Mart günü Kelebek’in manşetindeydi. Galatasaraylı futbolcu Muslera’nın oteldeki partiye bir manken ile birlikte katıldığı yolundaki bu haber üzerine Galatasaray’dan yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada haber, “Bu tür hayali haberler, gazetecilik etik ve ilkelerine aykırı ısrarla devam eden gerçek dışı yayın” olarak nitelendirildi.
Hürriyet Spor sayfalarında da 16 Mart’ta, “Fatih Terim Balkonu bile yasakladı” başlıklı bir haber çıktı. Aynı gün Galatasaray Spor Kulübü’nden yapılan açıklamada, bu haber “tamamen hayal ürünü ve asılsız” olarak nitelendirildi. Açıklamada, “Bu örneklere sağduyulu sporseverlerin renkleri ne olursa olsun itibar etmeyeceği doğrultusunda inancımız sonsuzdur” denildi.
Galatasaray’ın her iki açıklamasını da ertesi günkü gazetelerde göremedim. Nedenini, Spor ve Magazin Servisleri’ne sordum. Her iki servisten de “Haberimiz kesinlikle doğru. Zaten haberler doğru bile olsa Galatasaray’dan otomatik yalanlamalar yapılıyor” yanıtı verdiler.
Aslında sadece spor ve magazin haberlerinde değil, hemen bütün alanlardaki haberlerde karşılaşılabilen bir sorun bu. Haberlerin doğruluğu konusunda şüphe olmasa da yalanlayan açıklamalar yapılabiliyor, demeçler verilebiliyor.
Ama o tür açıklamaları görmezden gelmek sorunu çözmeye yetmiyor. Bir haberin yanlış olduğu iddia edilmişse bunu açıklığa kavuşturmak gerek. Çünkü Galatasaray örneğinde olduğu gibi, haber doğru bile olsa o takımın taraftarları açıklamaya inanmayı yeğleyecektir. Hem de “cevap ve düzeltme hakkı”na saygı gösterilmemiş olacak; etik ve hukuki sorunlar doğacaktır.
Görmezden gelmek yerine açıklamayı yayımlamak ama haberin arkasında durmak daha doğru olur. Varsa haberle ilgili kanıtlar sunularak, ek bilgiler verilerek, doğru ile yanlışı ayırdetme işini okura bırakmak en doğrusu. Hem bu yöntem kolayca yalanlamaya set çeker, okurun güvenini de artırır.
Unutulmaması gereken bir ilke de “Yayımlanan haberde suçlanan tarafın görüşüne yer verilmesi”. Haber hazırlanırken karşı görüş alınmasına özen gösterilirse sorun daha baştan çözülmüş olur.
Okurdan kısa kısa
Harun Ahmet Kasap: Gazetenizin künyesinin yenilenmesi gerektiğinin farkında mısınız? Fakslar demode oldu onların yerini artık daha çok elektronik posta aldı. Ama sizin gazetenin künyesinde bir tane bile e-mail adresi yok! Hiç olmazsa bölüm şeflerinin falan e-mail adreslerini koysanız. Bu diğer gazetelerde de olmayabilir ama beni gazetem ilgilendiriyor. Gazetem hep genç kalmalı.
A.Feridun Gündoğdu: 19 Mart’ta beşinci sayfada çıkan “Düşes olarak ilk madalyasını taktı” başlıklı haberde “Tabur komutanı tümgeneral” tabiri geçmektedir. Normal olarak rütbesi yarbay bilemediniz vekil olarak binbaşı olan tabur komutanının rütbesini tümgeneral yapmak size yakışmadı.
NOT: Haberin orijinalinde de Middleton’u karşılayan komutan William Cubbitt’in rütbesi tümgeneral olarak yazılmıştı.
Habip Yapar: 27 Mart günü, “CIA eğitiyor” başlıklı haberde Suriyeli muhalif komutanların Hatay’ın Yayladağ ilçesindeki Apaydın köyünde eğitildikleri yazıyor. Bu yanlış. Apaydın köyü, Altınözü ilçesine bağlıdır.
Feridun Fikret: Bugün (27 Mart) birinci sayfada yer alan “Arena’da kongre” haberi için sizi kınıyorum. İki ay sonra yapılacak AKP kongresini manşetten veriyorsunuz. Bugün Tandoğan’da yapılacak olan CHP grup toplantısını kenarda köşede var mı yok mu belli olmayan bir şekilde veriyorsunuz.
Raif Ayık: 22 Mart tarihli Ankara ekinin birinci sayfasında “Dereye düştü” başlıklı haberde üç yaşında olan çocuk haberin üçüncü sayfadaki devamında iki yaşına, 300 metre sürüklenme de 700 metreye çıkmıştır. Bu olay önemli değil ancak bundan sonraki haberlerde aynı hatalar tekrarlanmamalı.