Okurun bu uyarısı son derece haklı. Geçen yılki maçları hatırlayın. Statlarda kavgadan geçilmiyordu, hatta süper ligin Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan kapanış maçı polisin biber gazı sıktığı büyük olaylara sahne olmuştu. Şampiyonluk maçındaki o olaylarda derbi maçı öncesinde medyada kullanılan “şiddet dili”nin de payı yok muydu?
Bu soruyu Medya Etiği Platformu’nun 7 Mayıs’ta, büyük olaylara sahne olan şampiyonluk maçı öncesinde hazırladığı “spor medyasını sorumlu dil kullanmaya davet” metninden alıntıyla yanıtlayayım:
“Futbol bir savaş, yenilgi, ölüm değildir. Medyaya düşen sorumluluk, birkaç bin tiraj uğruna ateşe benzinle gitmek değil, tribünlerdeki çatışma ortamını güçlendirmekten kaçınmaktır. Bugünkü gazetelerin, dünkü Süper Final maçlarıyla ilgili kullandığı başlıklardan sadece birkaçı: ‘Ölümüne oynadılar’, ‘Savaşın galibi Fenerbahçe’, ‘Terim’i kendi silahı ile vurmak’, ‘Adam öldürmeye teşebbüs’, ‘2 dakikada nakavt’, ‘Büyük direniş’, ‘Taş da tekme de durduramadı’, ‘Tabii s.keceğiz sizi’. (Bir gazetenin sayfa manşeti!)
Bu başlıkların ortak bir özelliği var, savaş/kavga dilini kullanıyorlar. Oysa yeşil sahalardaki savaş değil sadece bir oyun.”
Bu uyarı metninin ne denli gerekli olduğu o maçlardaki olaylarla da kanıtlandı. Sadece metindeki “savaş dilinin tiraj uğruna kullanıldığı” görüşüne katılmıyorum.
Hem o dil fazladan tiraj getirmez, hem de spor servislerinde “Aman savaş dili kullanalım da tirajımız artsın” diye bir yaklaşım yok elbette. Bu, sanırım spor yazarlarının, editörlerinin bakışıyla ilgili. Bir editör, “Şehirler savaşı başlıyor” diye düşünmese o başlığı atmaz herhalde.
Sonuçta futbol haberlerinde kullanılan bu dil, yazar ve editörlerin, futbola taraftarlarla benzer pencereden baktığı olgusuna götürür bizi. Asıl değişmesi gereken de bu yaklaşım işte. Ancak o zaman haberlerin dili değişir, “Şehirler yarışı başlıyor” diye başlık atılır mesela.
Ankara pavyonları
“ANKARA pavyonlarında son moda: Kaşık havası” başlıklı haber, 14 Temmuz’da yayımlandı Cumartesi ekinde. Haberde fotoğrafı çıkan kadınlardan biri, avukatı aracılığıyla düzeltme metni gönderdi. Metinde “Bu fotoğraf, müvekkil açıkça tanınacak ve yüzünün tamamı görünecek şekilde üstelik onayı olmadan çekilmiştir” deniyordu. Ayrıca yazıdaki ifadelerle de kadının şeref ve haysiyetinin rencide edildiği” savunuluyordu.
Metni gönderen avukatı Zafer Çoktan ile konuştum. “Haberde kadınların adı verilmiyor. Oysa siz müvekkilinizin ismiyle tekzip yayımlanmasını istiyorsunuz. Asıl ismi böyle deşifre olmaz mı?” dedim. Bunun üzerine Çoktan da isim kullanılmadan düzeltme yapılmasını uygun buldu. Ayrıca düzeltme metnini haberde imzası olan Aynur Tartan’a da gönderdim. Tartan, fotoğrafların izinsiz çekildiği itirazını reddetti:
“Haber için önceden işletme sahibinden randevu alındı. İşletme sahibi sahnede fotoğraf çekmek istediğimizi çalışan kızlara söyledi ve fotoğraf çekilmesini arzu eden dansçı kızlar sahneye çıktılar. Bir zorlama, dayatma da olmadı. Dikkat edilirse kızlar, benim de bulunduğum fotoğrafta objektife bakıyor. Gazeteci olduğumu biliyorlardı. Ayrıca haberde işleriyle ilgili alçaltıcı, alaycı bir ifade de kullanmadım.”
Hizmet istasyonuna teşekkür
HÜRRİYET Avrupa, yıllardır okurlarıyla bütünleşmenin eşine az rastlanır örneklerini veriyor. Karayoluyla Türkiye’ye tatile gelip giden okurları ağırlamak ve sorunlarıyla ilgilenmek için Sırbistan’da bir “hizmet istasyonu” kurmak da bu yönde bir çaba. Her yıl 15 Haziran-15 Eylül arasında Sırbistan’da bir otelle anlaşma yapılıyor, okurlar bu otelde dinlenebiliyor, uygun fiyata geceleyebiliyor. Dahası, araçların arızalanması durumunda tamirci ve çekici çağrılması, polisle görüşmelerde çevirmenlik gibi yardımlar alabiliyorlar. Hollanda’ya giderken Belgrad yakınlarındaki Motel Stari Hrast’taki Hürriyet istasyonundan yardım alan Dr. Murat Olgun adlı okurumuzun mesajı, gazetenin bu hizmetinin işlevini anlatması bakımından önemli: “Ankara Üniversitesi Matematik bölümünde öğretim üyesiyim.21 Ağustos’ta ailemle birlikte Hollanda’ya giderken bizimle beraber seyahat eden bir araç Sırbistan’da kaza yaptı. Gerçekten çok korktuk. Sırbistan polisi geldi fakat İngilizce bilmemelerinden dolayı sağlıklı şekilde anlaşamadık. Hürriyet tesislerine yakın olduğumuzdan orada görevli Hürriyet muhabiri Fatih Özyar beyefendi kaza yerine geldi. Bize o kadar çok yardımı oldu ki, hem kaza yerinde hem kazazedelerin hastane aşamasında hem de polis ve resmi makamlarla görüşmelerde. Hürriyet’in büyük bir camia olduğunu gösterdiğiniz ve Fatih Bey gibi insanlarla çalıştığınız için çok teşekkür ediyorum.”
Biber gazı sıkan gazeteci
GAZETECİ sadece gazetecidir. Muhabirler, bir olay yerine gittiklerinde sadece haberi toplar, başkasının görev alanına girmezler. Polisiye vakalarda da ne polisin ne de sağlık görevlilerinin işine karışırlar.
Genel ilke bu olmakla birlikte tabii ki, kimi istisnai durumlar var. Örneğin insan hayatı söz konusu olduğunda ve yardım edecek başka bir görevli yoksa oradaki gazeteci, “Ben haberime bakarım, gerisine karışmam” diyemez.
Geçmişte Türkiye’de trafik kazaları sonrasında “Can çekişerek öldü, ambulans gelmedi” türünden onlarca haber yapılmıştı bu ülkede. Edremit’te, geçmişte yaşanan o olayların tersine gazeteciliğin yüzünü ağartan bir müdahaleye tanık olduk. Önce Körfez Gazetesi’nin muhabiri Ateş Akaydın, boşanma davası açan eşini bıçaklayan adama biber gazı sıktı. Bu müdahalesiyle adamın defalarca bıçakladığı kadının hayatını kurtardı.
Saldırgana müdahale etmesi cesurca ve yerinde bir hareketti. Zira henüz polisler gelmemişti olay yerine. Beklemek riskli olabilirdi. Dahası Akaydın, fotoğraf çekip haberini toplamayı da ihmal etmemişti. Soran meslektaşlarına “Yalnızca insanlık görevimi ve işimi yaptım” diye yanıt verdi. İnsanca bir duyarlılıkla davranan bu meslektaşımız tebrikleri hak ediyor.
Okurdan kısa kısa
Vahit Burak Akbal: Üç gündür Şemdinli’deki Umurlu karakolu Omurlu olarak yazılmaktadır. Bugün (26 Ağustos) birinci sayfanızda çıkan “Omurlu Taburu’na 3’üncü baskın” haberinde de isim yanlış. Düzeltilmesini rica ederim.
NOT: Karakolun adı Umurlu. İsim, DHA’nın haberinde yanlış geçilmiş.
Kartal Umur: “Gazian-tep’te 2.tutuklama” haberinizde (27 Ağustos) tutuklanan öğretmenin müdür yardımcısı olarak görev yaptığı okulun adını yazmışsınız, fotoğrafını da basmışsınız. Ama adının Mahmut olduğunu yazdıktan sonra soyadını “H” olarak kodlamışsınız. Bunun anlamı ne? Böyle yapınca kimliğini gizlemiş mi oluyorsunuz, yoksa okurla alay mı ediyorsunuz?
Ali K.: 27 Ağustos’ta spor sayfasında ‘Genç Kızlar Voleybol Şampiyonası’ haberinde, başlıkta “Üçüncülük İtalya’yı yenen Rusya’nın oldu” deniyor. Ama altta Rusya’yı 3-0 yenen İtalya’nın üçüncü olduğu belirtiliyor. Allah aşkına kim üçüncü oldu?
NOT: Ara başlık yanlıştı, İtalya üçüncü oldu.
Nezih Akkutay: Paralimpik nedir? Pazar ilavesinde engelli sporcuları tanıtan habere göre “Olimpiyatların ardından yapıldığı için paralel ve olimpik kelimelerinin birleşimi”. Ege ilavesindeki bir yazıya göre, “Engelli anlamına gelen paralyzed ve olympic kelimelerinin birleşimi”. Hangisi doğru?
NOT: Paralimpik, Latince eşit anlamına gelen paralel kelimesinin ilk iki hecesi ile olimpik kelimesinin son iki hecesinin birleşiminden oluşuyor.