Facebook fotoğrafları

2dk okuma

FACEBOOK gazeteciler için tam bir maden. Fotoğrafa sıkışan gazeteciler, haberiyle ilgili kareleri oradan bulup kullanıyor.

Haberin Devamı

İzin almaya da gerek görülmüyor; haberle uyumuna da bakılmıyor. Yaşamın başka bir anında, o haberle ilgisiz, tamamen başka bir bağlamda çekilen özel fotoğraflar, haberle ilgiliymiş gibi yayımlanıyor.
Örneğin trafik kazasında ya da bir cinayet sonucu yaşamını yitiren insanların eğlence sırasında çekilmiş fotoğrafları servise konularak anılarına saygısızlık ediliyor. Ya da sahtekârlıkla suçlanan kişilerin özel fotoğraflarıyla okurda/izleyicide kanaat oluşturuluyor.
Olumsuz örnekleri sıralamamdan da anlaşılmıştır sanırım. Facebook’taki özel fotoğrafların bu kadar harcıâlem biçimde alınıp yayımlanmasının etik (ve hatta yasal) olmadığı kanısındayım.
Elbette konumuz, siyasetçi, devlet adamı, sanatçı, sporcu gibi kamuda tanınan kişiler değil. Ünlülerin “özel alanı” daha dar olduğu için onların fotoğraflarının izin alınmadan çekilmesinde de, sosyal medyadaki görüntülerinin izinsiz kullanılmasında da bir sakınca yok.
Zaten ünlü ya da kamusal görevi olan kişiler, Facebook ya da sosyal medyanın diğer mecralarına fotoğraflarını koyarken o karelerin yayımlanabileceğinin bilincindedir. Fakat ünlü olmayan kişiler için geçerli değil bu farkındalık. Arkadaşlarıyla paylaşmak üzere koyduğu özel fotoğrafların, bir gün bir medya kuruluşu aracılığıyla milyonlarca kişinin gözlerinin önüne serilebileceğini tahmin bile edemez çoğu kişi.
Bazı gazeteciler “sosyal medyaya konulan fotoğrafların alenileştiğini”, dolayısıyla izin alınmadan yayımlanmasında sakınca olmadığını savunuyor. Özellikle Avrupa gazeteciliğinde bu yaklaşım kesinlikle kabul edilmese de bizde Facebook, Twitter gibi mecralarla ilgili tartışma yeni başladığı için farklı görüşlerin dile getirilmesi doğal.
Ama yanlış bir yaklaşım bu. Herkesin kendi fotoğrafı üzerinde kişilik hakları olduğunu unutmamak gerek. Evrensel gazetecilik ilkeleri de bu hakkı teslim eder; Medeni Kanun ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) da. Hatta FSEK, kişilerin fotoğraflarını “eser” niteliğinde bulmasa bile “kişisel değer” olarak nitelendirir ve herkesin kendi kişisel değeri üzerinde her tür telif hakkına sahip olduğunu, “muvafakat alınmadan umuma arz edilemeyeceğini” benimser.
Tartışmasız bir hak olarak kabul gören “kişisel değer”in kamuya açık alanda yer alması, yani alenileşmiş olması o kişinin haklarını ortadan kaldırmaz. Tıpkı herhangi bir malın kamuya açık alanda olsa bile yine sahibine ait olmaya devam etmesi gibi. Aksi halde medeni bir ortamdan söz etmek mümkün olamaz. Bizde bu konuda yargı kararı bulamadım ama ABD’den bir örnek vereyim. Orada mahkeme Fransız Haber Ajansı ve Getty İmage’ı, serbest foto muhabiri Daniel Morel’in Haiti’deki deprem sırasında çektiği ve Twitter üzerinden paylaştığı fotoğrafları sosyal medyadan alıp izinsiz olarak kullandığı için 1.2 milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm etti.
Elbette bu konuda istisnai durumlar olabilir. FSEK’te, “günlük hadiselere mütaallik resimlerde” izin koşulu aranmayacağı vurgulanıyor. Bu sadece günlük olaylarla sınırlı bir istisna. Örneğin Paris’te PKK’lı üç kadını öldürdüğü iddia edilen Ömer Güney’in fotoğrafları Facebook’tan alınmıştı. Norveç’te katliam yapan Anders Behring Breivik ile Boston bombacıları Tsarnaev kardeşlerin fotoğrafları gibi Ömer Güney’in Facebook fotoğrafları için izne gerek yoktu.
İzin alınmaması için ikinci ve temel istisna da kamu yararı. Doğan Yayın İlkeleri’nin, “Kamusal kimliği olmayan kişilerin fotoğraf ve görüntüleri, haber değeri ve kamu yararı söz konusu olmadığı müddetçe, izinsiz çekilemez ve yayınlanamaz” maddesi, “haber değeri ve kamu yararı”nı istisnai durum kabul ediyor. “Kamu yararı” öyle “merak” unsuru ile açıklanabilecek bir kavram değildir; kamunun genel olarak bilgilenmesinde yarar olan ve “toplumda genel ilgi uyandıran bir tartışmaya katkıda bulunacak” durumları kapsar. Ancak Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde vurgulandığı gibi, bir fotoğrafın sahibinden izinsiz yayınlanmasında kamu yararı olsa bile o fotoğrafın “başka hiçbir şekilde elde edilmeyeceğine kesin kanaat getirilmiş olması” gerek.
Habercilikte “karşı görüşü” yani ilgili tarafların yanıtının alınmasını nasıl olmazsa olmaz görüyorsak, fotoğraf ile ilgili izin almayı öyle zorunlu kabul etmeliyiz. Böylece fotoğraflarla ilgili bilgi yanlışları da önlenir.

AKADEMİSYEN GÖRÜŞÜ

Haberin Devamı

AREL Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. İbrahim Sena Arvas, basında özdenetim konusunda doktora çalışması yapmış bir akademisyen. Tezinden uyarladığı “Türk basınında etik ve özdenetim” adlı kitabında Doğan Medya Grubu Yayın İlkeleri’ne de yer veren Arvas, bir mail göndererek ilkeler hakkındaki görüşlerini aktardı:
“1999 yılında hazırlayıp 2012 yılının Aralık ayında güncellediğiniz Yayın İlkelerinizi son derece işlevsel ve uluslararası medya etiği normlarının ilerisinde bulduğumu belirtmek isterim.
Yayın İlkeleriniz, Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başta olmak üzere medya alanında özdenetim ve etik değerleri dert edinmiş birçok oluşuma örnek teşkil edecek niteliktedir. Bu yaptığım çalışmalar sonucu sahip olduğum bir görüştür.
Söz konusu çalışmanızın 25 yılı aşkın süredir virgülüne dahi dokunulmayan ilkeler ile özdenetim oluşturmaya çalışan kuruluşlar düşünüldüğünde son derece önemli olduğu kanısındayım. Yayın Konseyi ve ombudsmanlarınızın yayın ilkelerinizi hak ettiği ölçüde kullanmaları ve verdikleri kararları sürekli olarak kamuoyuyla paylaşmalarını dilerim.”

Haberin Devamı

OKURDAN KISA KISA

Haberin Devamı

Ercan Duymuş: Hürriyet okuru olarak bir talimatımı iletmek istiyorum. Eğilmeyin, bükülmeyin. Bağımsız bir şekilde yaptığınız gazeteciliği aynen devam ettirin. Size ihtiyacımız var. Bağımsız kalabilen birkaç gazeteden biri Hürriyet. Bugünler de elbette geride kalacak. Lütfen bu çizginizi devam ettirin. Bugünlerde olduğu gibi yarınlarda da okunabilecek gazetelerden biri olun.
Mehmet Orgun: “Puantiyeli bikini” haberinde kullanılan “puantiyeli” kelimesi yanlıştır. Puantiye zaten puanlı demektir.
Timuçin Esendal: “Baskın değil yüzleşme”. Orhan Pamuk’un belalısı kadınla ilgili haberin başlığı bu. İyi de görüntüleri gördük. Pamuk bir restoranda yemek yerken, kadın gidip yanına oturduğu yetmezmiş gibi elini de omzuna atıyor. Bu yüzleşme mi? Resmen tebelleş olmuş. Siz de onu masum göstermişsiniz.
Fulya Üstünkan: İnternet sitenizde yer alan “Sahte operasyonla hastaları iyileştirdi” başlıklı yazıyı okuyunca dehşete düştüm. 2009’da New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanmış çalışmanın yeni gibi sunulması yanıltıcı. Aslına baktığımızda randomize ve kontrollü bir çalışma olduğunu, etik onayların alındığını ve hastaların rızaları ile aydınlatılmış olarak çalışmaya dahil edildiklerini görebiliriz. Haber, çalışmayı yanıltıcı şekilde aktarıyor.
Ebru Dicle: 9 Şubat’ta spor sayfasında, GS kaptanı Sabri Sarıoğlu’nun gol sevinci sırasında başının yarılması komik bir olay olarak yorumlandı. Twitter’da Sabri ile alay etmeyi alışkanlık haline getirenler olabilir. Ancak bir sporcu ile dalga geçen Twitter mesajlarının spor sayfasına taşınmasını yadırgıyorum.
Lale Köşker: Lütfen bunu yapmayın. Ekonomi sayfasında, sayfanın solunda “1.1 milyarlık bulvar” haberi, sağında o bulvarı yapan inşaat şirketinin projesinin tam sayfa ilanı! Tam sayfa ilan verene yarım sayfa haber bedava mı? O haberin doğruluğuna inanmamı beklemeyin benden.
Gül Urfa: Fransa’da yaşıyorum, ama sayenizde Türkiye gündemini her an tabletten izliyorum. Doğan Medya Grubu bu dönemde mükemmel iş çıkarıyor. İnternet gazeteciliğinden o denli çok faydalanıyorum ki, teşekkür etmek istedim.
Faruk Doğan: Başbakan 16 Şubat’ta İstanbul İkitelli’de hastane projesinin temel atma törenine katıldı. Siz bu haberi “Başbakan’ın hastane açılışı” olarak verdiniz. Bırakın açılışı, seçim yatırımı olarak göstermelik temel atma töreni yapılmıştır. Lütfen araştırarak, sahada haber yapın.

Haberle ilgili daha fazlası: