Erdoğan ile ilgili tartışmalar başladığından beri, bu sorulara yanıt arıyordum. Bu gazetecilik sorununu tartışmak, açıklık getirmek zorunda olduğumuzu düşünüyordum. Kitaplar karıştırıp ilkeler tarayarak çözemediğim sorunun yanıtlarını, Hürriyet okurlarının, geçen hafta gönderdikleri seçim haberleri eleştirilerinde buldum:
Ferhat Özdilek: 12 Mayıs’ta, Erdoğan haberi sayfanın tamamını kaplamış. Peki neden dört muhalefet liderinin konuşması tek sayfaya sığdırılıyor?
T. Celal Güven: Bugün (9 Mayıs) ilk sayfaya bakın; Cumhurbaşkanı RTE’nin muhalefeti eleştiren konuşması, hemen altında CHP ve MHP başkanlarına ait birer cümlecik. Hürriyet bile Cumhurbaşkanı’nı, AKP Başkanı olarak görüyor.
Mehmet Çıtak: Neden sürekli muhalefetin haberlerini kısa başlıklarla toplayıp başbakan ve cumhurbaşkanı haberlerini ayrıca üstünde veriyorsunuz. Bunun adil bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.
Üç eleştirinin ortak noktası, Erdoğan’ı parti lideri gibi görmeleri ve ona fazla yer ayrılmasının adil olmadığına inanmaları. Üç okur da, Erdoğan ve liderlere ilişkin haberlerde protokol sıralamasının esas alınmasına karşı çıkıyor.
Sanırım haksız değiller. Eğer Erdoğan, AKP lehine kampanya yürütüyorsa, o konuşmalar sadece Cumhurbaşkanlığı faaliyeti olarak görülemez. Ama Anayasa ve siyasi etiğe aykırı olsa da hiç yayımlamamak düşünülemez. Çünkü “haber değeri” ve okurların “bilme hakkı” söz konusu.
En doğrusu, okurların da dikkat çektiği gibi Cumhurbaşkanı’nın bu tarz etkinliklerini “liderlerin seçim propagandaları” kapsamında değerlendirmek. Madem seçim haberlerinde “bütün partilere eşit mesafede” durmak ve liderler arasında adil bir denge kurmak gerektiğini savunuyoruz. Öyleyse Erdoğan’ın “parti propagandası” niteliğindeki konuşmalarına da “eşit mesafede” durmalı; diğer liderlerle aynı ölçütlerle okura yansıtmalıyız. Kaldı ki, salt seçim dönemlerinde değil, diğer zamanlarda da siyasi haberlerde protokol düzeni uygulamasından vazgeçmek gerek. Haberi büyüten ya da küçülten, kişinin bulunduğu makam değil, söylediklerinin içeriği olmalı...
Sucuk efsaneleri
HÜRRİYET Pazar’da, 26 Nisan’da yayımlanan “Tabağımızdaki tehlike” başlıklı yazı, küflü ve tarihi geçmiş sucukların satışa sunulmasını konu alıyordu. Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bılıkçı’dan bu yazıya itiraz geldi:
“Geçmişte çok sayıda merdiven altı firmanın faaliyet gösterdiği şarküteri sektöründe, 2013’ten itibaren Et ve Et Ürünleri Tebliği ile standartlar sağlanarak merdiven altı üretimin önüne geçilmeye başlanmış, kaliteli üretime yatırım yapan firmalar üretime devam etmektedirler.
İşine saygı duyan ve en iyisini üretmeye çalışan firma sahiplerinin yanı sıra; alanında yetkin pek çok veteriner hekim ve gıda mühendisi et sektörünün her aşamasında görev alarak, halka sağlıklı, lezzetli, kaliteli ürünler sunmak için çalışmaktadır. Çeşitli alanlarda gıda hileleri konu olduğunda dile getirilen bu anlatımların hangi zamanda gerçekleştiği de önemli. Yıllar önce küçük bir imalathanede ya da kayıt dışı üretim yapan bir dükkânda yaşanmış olabilecek olayın, bir şehir efsanesi olarak anlatılmaya devam etmesi inandırıcılık sorununu ortaya çıkarmaktadır. Hürriyet gibi bir gazetede yer alan böyle bir yorum, tüketici davranışlarını kolayca etkileyerek, halkın üründen kaçınmasını sağlayacak niteliktedir. Gıda sektörü sürekli var olan söylentilerle mücadele etmektedir.”
Aslında “Tabağımızdaki tehlike” yazısı da şarküteri sektörünün tamamını değil, sağlıklı üretim yapmayan ve bozuk ürünleri piyasaya sürenleri hedef alıyor; tüketicileri uyarıyordu.
Kadın sürücülere ayrımcılık
“FRENLE gazı karıştırdı” haberinde sürücünün kadın olduğu vurgulanmıştı. “Keçiören’de park halindeki aracı, bulunduğu yerden çıkarmak için direksiyon başına geçen kadın sürücü fren yerine gaza basınca araç 20 metreden yere çakıldı” deniyordu.
Sürücünün cinsiyetinin belirtilmesine neden ihtiyaç duyuluyor? Haberin olmazsa olmazlarından değil. Kaza, sürücünün cinsiyeti nedeniyle meydana gelmemiş. Öyleyse kadın olduğunu yazmanın da gereği yoktu.
Ama sürücünün kadın olduğu yazılınca, 13 Mayıs’ta Ankara ekinde yayımlanan bu haber, kadınların kötü sürücü olduğu algısını besleyen bir metne dönüşmüş. Düpedüz kadınlara karşı ayrımcılık yapılmış.
Neden erkek sürücüler araç kullanırken bu tip hatalar yapınca “erkek” oldukları vurgulanmıyor? Erkeklerin tümü çok iyi araç kullanıyor, hiç hata yapmıyor mu? Sanırım bu yanıta olumlu yanıt vermek mümkün değil.
Nitekim 15 Mayıs’ta çıkan “Hastaneye daldı” haberinde, geri manevra yaparken araca hâkim olamayıp pencereden hastane laboratuvarına dalan bir sürücünün neden olduğu kazadan bahsediliyordu. Ama haberde sürücünün erkek olduğu yazılmamıştı.
Öyleyse bu tür haberlerde sürücünün “kadın” olduğunu da yazmamalıyız. Nasıl “Erkek sürücü frenle gazı karıştırdı” diye yazmıyorsak, aynı şekilde “Kadın sürücü frenle gazı karıştırdı” da dememeliyiz.
Kısacası, kadına da erkeğe de aynı gözlükle bakmalıyız. Gazeteci sokaktaki insanın ağzıyla haber yazmamalı. Haberinin toplumda yaratacağı etkileri, sonuçlarını da gözetmeli. Bu da sözcükleri bile özenle seçmeyi gerektiriyor.
Okurdan kısa kısa
Avni Sipahi: (Kosova Cumhuriyeti Büyükelçisi) “Makedonya’nın Kumanova kentinde 9 Mayıs’ta meydana gelen silahlı çatışma haberinde kullanılan haritada Kosova’nın Sırbistan sınırları içerisinde gösterilmesi beni derinden üzmüştür. Yeni bir ülke olarak bu konuda hassasiyetlerimiz olduğunu belirtmek isterim.”
Y. Okyay Alpaut: Promosyon olarak verilen “Şifalı Bitkiler Ansiklopedisi”nin yazarı bir derlemeci. Ancak bu eserin nereden toplandığına dair hiçbir bilgi yok. Yani kaynakça yok. Kitapta başka hatalar da var.
Naim Turlan: 10 Mayıs’ta çıkan “Zayıflatan teknoloji” başlıklı haberin “Bolt Performansı” ara başlıktan sonraki bölümü; “Türkiye’deki yer alan stüdyolarda zayıflamak isteyenlere sunulan Fit in Time’ın tek seansı 85 lira. Ancak paket aldığınızda daha uyguna geliyor.” Böyle bir Türkçe var mı?
Vedat Hassan: İstanbul’daki başka din mensupları ve varsa inançsız olanların da yayınladığınız vefat edenler listesine ilave edilmesini rica ediyorum.