Can Yücel’e atfedilen sahte şiirlerin listesini çıkarıp blog’unda yayınlamayı uğraş edinmiş bir öğretim üyesi olarak üzüntüsünü böyle dile getiriyordu.
“İnternet çöplüğünde dolaşıma sokulan” tam 43 sahte Can Yücel şiiri tespit etmişti; onlardan biri de “Ülke bölünsün istiyorum” başlığını taşıyordu:
“Son günlerde ‘Ülke bölünsün istiyorum; yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa. Onurlu, şerefli, üreten emekçi insanlar bir tarafa’ diye bazı cümleler de Can Yücel’e aitmiş gibi paylaşılıyor. Alakası yok. Can Yücel’in böyle biri olduğunu sanıyorlar. Metafizik, guruvari laflar eden, yaşlı, alkolik tatlı bir adam! Politik bir yanı yok, sigarasını yakan, alayına küfreden, hayat hakkında bilgece sözler eden bir adam! O kadar saçma sapan laflar ki, tam bir cinayet yapılan. Bunları görse kahrolurdu.”
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü öğretim üyesi Çelenk’in alıntı yaptığım bu söyleşisi, Türey Köse’nin imzasıyla 17 Ağustos 2014’te Cumhuriyet’te yayınlanmıştı.
Tabii ki, bu söyleşi, “Ülke bölünsün istiyorum” şiirinin Can Yücel’in adıyla internet ve sosyal medyada dolaştırılmasına engel olamadı.
31 Ocak’ta Hürriyet’te yayınlanan “Facebook’taki mısralar delil sayıldı” haberi de bunun kanıtı.
Emekli öğretim üyesi olan antropolog Sibel Özbudun, Can Yücel’e ait olduğunu sandığı “Ülke Bölünsün istiyorum” şirini, maskeli bir eylemci fotoğrafı eşliğinde Facebook’ta paylaşmış; savcı da hakkında “kişileri suç sayılan eylem yapmaya teşvik ettiği” gerekçesiyle dava açmıştı.
Aslında iddianameyi hazırlayan savcı, “Can Yücel’e ait şiir” diye yazmamış; “... Can Yücel atfıyla paylaştığı ifadeler” demiş sadece.
Temkinli davranıp, sorumluluğu Facebook’taki paylaşımı yapana bırakmış.
Fakat Hürriyet’in, Can Yücel’in fotoğrafına da yer verilen haberinin ikinci cümlesi şöyle:
“... İki ayrı dava açıldı, şair Can Yücel’e ait ‘Ülke bölünsün istiyorum’ başlıklı şiir de delil sayıldı.”
Haberde kesin ifade kullanılmış.
Oysa biliyoruz ki, bu bilgi yanlış.
Can Yücel ve başka şairlere ilişkin sahte şiir kazaları, medyada o kadar çok yaşandı ki, şiir ve şair haberi yazarken kaynağını irdelemek şart.
Bir kez daha vurgulayalım.
SIRP NİŞANCI SPEKÜLASYONU
GAZETECİLİK gerçekleri aktarma işi.
Haberlerde kurgunun yeri olamaz.
Kaldı ki, bizim ülkemizde hayallerden daha çarpıcı gerçekleri bulmak hiç de zor değil.
Tabii maksat gazetecilik yapmaksa...
Maalesef Cizre ve Sur’daki sokağa çıkma yasağı ve operasyon haberlerinde gerçekler ile hayaller, açıklamalar ile spekülasyonlar birbirine karışıyor.
Gerçeği ayırt etmek, alınan bilgiyi doğrulamak zorlaşıyor.
“PKK’dan Cizre ve Sur’a kiralık Sırp sniper”, “Cizre’de Sırp uyruklu keskin nişancı yakalandı” haberleri, 28 Ocak’ta ortaya çıktığında, uçuk kaçık iddialar olduğu belliydi.
Her ne kadar iktidara yakın birçok gazete ve internet sitesinde yayınlanmış olsa da haberin hiçbir somut dayanağı yoktu.
Sırbistan Büyükelçiliği yazılı açıklama yaparak Dışişleri Bakanlığı’ndan bilgi istemese, bu spekülatif haberler daha uzun süre devam edebilirdi.
Büyükelçilik açıklama yapınca, bizzat İçişleri Bakanı Efkan Ala yalanladı bu haberleri:
“Bu doğru değil. Yabancı keskin nişancılar oldu. Sayın Başbakanımızın da açıkladığı gibi. Uyruğunu belirttiğiniz yerden keskin nişancı olduğuna dair haberler spekülasyon. Biz uyruk açıklamıyoruz.”
Bu açıklamadan sonra “Sırp keskin nişancı” haberi veren ajans ve gazetelerin düzeltme yapması beklenirdi.
Ama yapmadılar; tersine Ala’nın sözleriyle ilgili haberleri arka sayfalara gizlediler.
Hürriyet ise doğrusunu yaptı; “Sırp keskin nişancı” iddialarını yayınlamadı.
Ne zaman ki Sırbistan Büyükelçiliği açıklama yaparak, iddiaları netleştirmeye çalıştı; Hürriyet o noktada devreye girdi. 1 Şubat’ta, “Sırbistan: O tetikçiyi bize gönderin” başlığıyla açıklamayı yayınladı.
Ama böyle bir açıklamaya rağmen 2 Şubat’ta, yani iddianın ortaya çıkışından beş gün sonra hurriyet.com.tr’de “Cizre’de iki Sırp ‘sniper’dan biri öldürüldü” haberi yayınlanması garipti doğrusu.
Basılı gazetede de 3 Şubat günü, Efkan Ala’nın açıklamalarını da içeren “Yabancı keskin nişancı iddiası: 1’i ölü 1’i yaralı” başlıklı bir haber kullanıldı.
Keşke Ala’nın yalanlaması daha net verilebilseydi.
Zira iki gün önceki Sırbistan Büyükelçiliği haberinin devamı niteliğindeydi.
Ama öyle yapılmadığı gibi, “bölgedeki askeri kaynaklar”ın, “Sırp, Alman, hatta Hollandalı olduğunu düşündüğümüz keskin nişancılar var” sözleri aktarılıyordu.
Haberin başı ile sonu birbirini tutmuyordu.
Bakan Ala’nın yalanladığı “Sırp keskin nişancı” iddiası, haberin girişinde “askeri kaynaklara” atfen bir kez daha dile getiriliyordu.
Madem yayınlandı; o zaman bu “iddia”nın peşine düşmek, okura karşı sorumluluğun gereği.
Gayriresmi manipülasyonları boşa çıkarmak için fikri takip gazeteciliğine inatla devam etmek şart.
Haber kaynakları sınırlanmış ve çalışma koşulları çok ağır olsa da..
OKURDAN KISA KISA
BİRGÜL ERGEV:
“Uçakla zırhlı nakil” haberinde Ekvador yerine Ekvator yazılmış. İngilizcede “Equator”, Türkçede ise “Ekvator” olarak kullanılan kelime, kuzey ve güney yarımkürelerini birbirinden ayıran hayali dairesel hattır. Ekvador (Ecuador) ise Güney Amerika’da bir ülkenin adı.
NOT: Maalesef TC Dışişleri Bakanlığı’nın web sayfalarında da hatalı olarak “Ekvator” yazıyor. (3 Şubat/ 22. sayfa)
BÜLENT ÖZEL:
“Efes, esti gürledi” haberinin spotundaki “Huertel’in 15, Granger’in 13 sayıyla yıldızlaştı” cümlesi düşük. “Huertel 15, Granger 13 sayıyla yıldızlaştı” olması gerekiyordu.(2 Şubat/29. sayfa)
AZİZ NACİ DOĞAN:
“Tape sızdırmaktan 33 polise soruşturma” başlıklı haberde yer verilen “tape” kullanımına son verilmesini ve Hürriyet’in bu konuda öncülük yapmasını, Türkçenin esenliği adına rica ediyorum. Dilimizde bant çözümü gibi yalın ve geçerli karşılığı bulunuyor. (28 Ocak)
ALİ ESER:
Bugün (4 Şubat) son sayfadaki “Önce grup seks ardından cinayet” haberinin altından kalkamadım (!). Kim koca, kim kadın, katil kim gibi soruları sakin kafayla da çözemedim.
ADİL ÜSTÜNDAĞ:
Diyarbakır’ın Sur bölgesindeki 5 yıldızlı otelin, The Green Park Hotels&Resorts ile hiçbir bağı kalmamıştır. Otelin mülk sahibi ve yatırımcısı ile gerçekleştirilen franchising (isim kullanma hakkı) anlaşması 1 Eylül 2014 itibariyle sona ermiştir. Otel şu an ilk ismi ile yani Diyarbakır Class Hotel olarak misafirlerini ağırlayıp hizmet vermektedir. (27 Ocak/20. sayfa)
KENAN ÖZKAN:
Kuponları çarşaf gibi yapıyor arkadaşlar. Ama bari arkası spor sayfasına değil de reklamlara denk gelse. İşyerinde erkenden kesiyorum kuponları, müşteriler “Sayfanın yarısı nerede” diye soruyorlar.
ŞABAN ÖZTÜRK:
İnternette (Acun Ilıcalı’dan Arda Turan için bomba iddia) başlığını atarak okuyucuyu saf yerine koymuşsunuz. Bomba iddia olabilecek ne var bu haberde? Sizi ciddiyete çağırıyorum. (1 Şubat)
MAHMUT YAPRAK:
“Çankırı’da otobüs kazası” haberinde yine firmanın adını yazmak yerine plakasını vermişsiniz. Kim icat ettiyse bu plaka yazma işini, tam komiklik. Bir düşünün, plakayı bilmek biz okurların ne işine yarar? (30 Ocak)
NOT: 31 Ocak’ta “49 kişinin öldüğü kaza Anayasa Mahkemesi gündeminde” haberinde de internette firma ismi verilmemişti.