Bir yazar tutuklanırsa

3dk okuma

BUGÜN gazetesi yazarı ve avukat Gültekin Avcı’nın gözaltına alınması ve ardından tutuklanmasıyla ilgili haberlere eleştiriler geldi.

Haberin Devamı

Avcı’nın gözaltına alınması hakkındaki haber, 19 Eylül’de “İstanbul ve İzmir’de Paralel operasyonu” başlığıyla verilmişti. Tutuklanmasıyla ilgili gelişme de 21 Eylül’de “Gazeteci Avcı ve 3 polis tutuklandı” başlığıyla okurlara duyuruldu. İlk haber AA’dan, ikinci haber DHA’dan alınmıştı. Son derece sıradan, polisiye haber diliyle yazılmış ajans haberlerini kullanması ve başlıklar, Hürriyet’in, Avcı’nın gözaltına alınması ve tutuklanmasını salt polisiye bir gelişme olarak gördüğü izlenimi veriyor.
Oysa gazete binalarının taşlı-sopalı saldırılara maruz kaldığı, dergi bürolarının basılıp dağıtımının engellendiği, yazarlara Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturmalarının yağdırıldığı, gazetecilerin yazı ve haberleri nedeniyle cezaevine atıldığı, baskılar nedeniyle çok sayıda gazeteci ve programcının işsiz kaldığı bir ülkede yaşıyoruz. Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler, günlük rutinimizin bir parçası. Böyle bir dönemde bir gazetenin yazarının tutuklanmasına sıradan bir polisiye vaka olarak bakılamaz.
Kaldı ki, mahkeme kararında tutuklanmasının gerekçesi “arama ve tutuklama kararı bulunan kişiler ile telefon görüşmeleri yapması, Selam ve Tevhid Örgütü dosyası kapsamında algı çalışması yürütmesi, bu doğrultuda yazılar yazması” olarak belirtilmiş. Bunu haberin son satırlarından öğreniyoruz. Tekrarlayayım, “algı çalışması yürütmesi ve bu doğrultuda yazılar yazması”! Demek ki, Avcı’nın tutuklanmasının başlıca nedeni, yazdığı yazılar. Bu da Avcı’nın hapse atılmasına sıradan bir polisiye olay olarak bakmamak gerektiğinin kanıtı. İktidar yanlısı medya, bu tutuklamayı, Gülen Cemaati ile kavgada yeni bir aşama olarak görüp, haklı göstermeye çalışıyor. Hürriyet, iktidar medyası ya da cemaat medyası gibi taraf olmadan ama basın ve ifade özgürlüğü açısından bakarak haberleştirebilirdi bu olayı. En azından yakın geçmişteki “Nokta’ya baskın” ve “Star yöneticisine çapraz ateş” haberlerindeki gibi tepki açıklamaları da verilerek daha duyarlı bir yaklaşım sergilenebilirdi.Bu eleştirimi, Avcı’nın yazdıklarından, çalıştığı gazetenin geçmişte basın özgürlüğü konusunda sergilediği tutumdan bağımsız olarak dile getiriyorum. Çünkü basın ve ifade özgürlüğü, her medya kuruluşu ve her gazeteci için koşulsuz ve “ama”sız desteklenmeli.
Ayrıca avukatlarının iddialara yanıtının ilk haberde olmaması başka bir eksiklik. Yazı işleri de bu eksikliğin farkına varmış olacak ki, 22 Eylül’de avukatlarının görüşlerini de içeren “Yazıları terör delili” başlığıyla haber yapıldı. Ardından 23 Eylül’de “Hâkimle husumeti varmış” ve 27 Eylül’de de “Eşe mektup” haberleri yayınlanarak savunma tarafına söz hakkı tanıma eksikliği bir ölçüde giderilmiş oldu.


Eksik haberler

Haberin Devamı


GAZETECİLİĞİN dillere pelesenk olan ünlü formülü 5 N 1 K, haberde bütün unsurların tamamlanmasını sağlayan bir kontrol listesidir. Ne, ne zaman, nerede, nasıl, neden ve kim sorularını sorduğunuzda, bu soruların yanıtlarının haberde verilmiş olması gerekir.
Bir gazeteci, yazıp bitirdikten sonra haberini yeniden okuyup, haberde yanıtı verilmeyen soru kalıp kalmadığını kontrol etmeli. Fakat son zamanlarda bu açıdan kontrol edilmemiş, okuyanın belleğinde uyanan soruların yanıtlarını tam olarak vermeyen, temel unsurları eksik haberlerle karşılaşıyorum.
20 ve 21 Eylül’de çıkan haberlerde, “Teröre karşı tek ses” mitingini “Sivil Dayanışma Platformu”nun düzenlediği yazılmıştı. Yaygın olarak tanınmayan bir organizasyon olduğu için haberlerde SDP’nin kimliği ile ilgili bilgi verilmeliydi. Örneğin SDP’nin 7 Haziran seçimleri öncesinde AKP’ye oy verilmesi için gazete ilanları yayınlattığı hatırlatılmalıydı.
21 Eylül’de yayınlanan “Yine 2.80” haberi, Yenikapı’daki mitinge zabıta ve polisleri taşıyan İETT otobüsünün 2.80 metrelik demiryolu geçidine takılmasını konu alıyordu. Fakat otobüsün yüksekliği ne kadardı? Bu sorunun yanıtını bilmiyoruz.
Yine 21 Eylül’de yayınlanan “Baba öldü, anne kayıp, miras ortada” haberinde annenin kaybolması uzun uzun anlatılıyor ama çocuklar hakkında yeterince bilgi verilmiyor. Haber onların üzerine kurulmuş ama iki çocuk olduğunu bile haberin son paragrafından anlıyoruz. Orada da maddi durumları, yaşları vb. yok. Ama haber bir sürü gereksiz ayrıntıyla dolu.

Haberin Devamı


Okurdan kısa kısa

Haberin Devamı

MEHMET Çağlayan: “Rıza Sarraf” mı “Reza Zarrab” mı? Avukatı bile düzeltme yazısında iki ismi birden kullanmış.
NOT: Avukatı, medyada yaygın olan “Reza Zarrab”ı parantez içinde kullanıyor ama TC vatandaşı olarak resmi kayıtlardaki ismi Rıza Sarraf.

Haberin Devamı

Musa Alioğlu: “Kumport’u 3 Çinli dev aldı” haberinde imla hataları var ve anlatım bozuk. Okuyun bakalım bir şey anlayabilecek misiniz? (20 Eylül)

Haberin Devamı

Namık Baş: İnternette bir manşet, “PKK’nın ‘en üst düzey’ sorumlusu öldürüldü”. Haberi açıyorsunuz, meğer “son yıllarda öldürülen en üst düzey örgüt sorumlusu”ndan bahsediliyormuş. İkisi aynı şey değil ki. Ayrıca “örgütün sözde yöneticisi” de ne demek? (21 Eylül)

A. Rıza Keskinalemdar: Hürriyet’in, Yenikapı’da, SDP denilen AKP yanlısı bir oluşumun düzenlediği ve beklendiği gibi AKP propagandasına dönüştürülen bir mitingi manşetine “Teröre Karşı Tek Ses” şeklinde vermesi ne kadar doğruydu acaba? Havuz medyası ile bir farkınız olmalı mıydı? (21 Eylül)

E. Gülizar Emecan: Önseçimde 6. seçilmiş, 7 Haziran’da kontenjanlardan dolayı 11. sıradan aday gösterilmiştim. Haberinizdeki gibi “+1 adayları” arasında olsam bu seçimde 10. sıraya kaydırılmam gerekirdi ki, tersine 12. sıraya indirildim. (19 Eylül)

Mahmut Ertunç: Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, “550 tane milletvekili” demiş olabilir ama siz öyle yazmak zorunda mıydınız? Türkçede canlılara, hele insanlara tane denilmez. Tane cansız nesneler için kullanılır.

Mustafa Sağlamer: 19 Eylül’de “Garip ilişkiler cinayeti” başlıklı haberde Afganistan uyruklu “Khadija” adında bir kadından söz ediliyor. Latin alfabesi dışındaki sözcüklerin telaffuzuna bakılır, Türkçe kurallarına göre yazılır. Khadija dediğiniz, Türkçede Hatice diye telaffuz edilir, öyle yazılır.

Kutlu Coskungur: 25 Eylül’de ikinci sayfada yer alan “İsviçre’de özel gösterim” başlıklı haberinizde “Isviçre’nin baskenti Cenevre’de...” olarak yazılmış metnin Hürriyet’e yakışmadığını belirtmek isterim.
Not: İsviçre’nin başkenti Cenevre değil Bern’dir.

Yılmaz Manav/C. Özcan Çorlu: 19 Eylül’de “Defaten bıçakladı” haberini okuduğumuzda yaralının kaçtığını ve eşinin peşinden giderek tekrar bıçakladığını anlıyoruz. Defaten kelimesi (tek seferde, bir çırpıda) demektir.
NOT: İlk baskılardaki bu yanlış daha sonra düzeltilmiş.
Mevlüt Küçükbahçıvan: Gazetemiz ve eklerinde bazı haber ve röportajların renkli zeminde yer alması özellikle orta yaş üstü ve görme sıkıntısı yaşayanlar için bir azap oluyor. Bunun önlenmesi mümkün değil midir?

Haberle ilgili daha fazlası: