Bir özür de Bestami Kılıç’a gerek

2dk okuma

HIZLANDIRILMIŞ bir görsel şölen yaşıyoruz bu ülkenin gazetecileri olarak. Başka ülkelerde bir yılda görülecek olayları, felaketleri, hatta skandalları biz bir ayda, bazen bir haftada izliyoruz. Gördüklerimiz hızla silikleşip, geçip gidiyor.

Haberin Devamı

Böylesi bir dönme dolabın içinde koşuşturan habercilerin, geçmişte yazdıklarına dönüp, hatalarını fark etmeleri çok zor. O yüzden de hataların çoğu sayfalar arasında unutulup gidiyor.
Gün geliyor unutulan o hataların bazıları ortaya çıkıveriyor. Hiç ummadığınız bir yerde, “Yanlış yapmıştın ey gazeteci” diye çığlıklar atarak fırlıyor önünüze.
Bestami Kılıç vakası da böyle hatırlattı kendini. Çok değil, geçen yıl temmuz ayının sonlarında gazete manşetlerindeydi ismi. Amanos Dağları’nda onu kaçıran PKK’lılar, gasp ettikleri otomobiliyle Dörtyol’da polislere saldırı düzenlemişlerdi. Kılıç’ın kaçırılmasıyla ilgili ifadeleri manşetlere taşınmış, doğruları söylemediği, kaçırılmanın bir mizansen olduğu yorumları yapılmıştı. Bu iddialar, birçok gazeteyle birlikte Hürriyet’te de yer almıştı; “Dörtyol’da üç çelişki” haberi, 6 Ağustos 2010’da sürmanşetteydi. Sonunda Kılıç zor duruma düşmüş, Payas Belediye Meclis üyesi olduğu partisi MHP’den istifa etmeye mecbur kalmıştı.
Ne var ki, 19 Kasım’da diğer gazeteler gibi Hürriyet’te de yer alan bir haber bu vakayı yeniden hatırlattı. “10 asker ve 4 polis şehit ettik” başlıklı haberde, Bestami Kılıç’ın kaçırılmasından da söz ediliyordu. Mersin’de yakalanan PKK’lılardan Cengiz Nergiz, kaçırma olayını kabul etmişti ifadesinde:
“...2010 yılı Temmuz ayı içerisinde Bestami Kılıç isimli şahsa ait aracın gasp edilerek Dörtyol ilçesinde 4 polis memurunun şehit edilmesi olayını gerçekleştirdik. Bu olayda ben araç sahibi Bestami Kılıç’ı rehin aldım. Rehin alınan aracı da sorumlumuz Kenan Yıldızbakan kullandı, diğer arkadaşlar polislere ateş açtılar.”
Bu durumda Bestami Kılıç’a bir özür borçluyuz. Tabii sadece Hürriyet değil. Tıpkı KCK operasyonunda gözaltına alınan avukat İrfan Dündar olayında olduğu gibi, neredeyse bütün medyanın özür dilemesi gerekiyor.
Zira; Dündar’ın da piknikte çekildiği açıklanan Kalaşnikof’lu fotoğrafını, “Avukat Kandil’de” diye yayımlayan tek gazete Hürriyet değildi! Sabah, Zaman, Milliyet, Star, Vatan, Akşam ve Bugün gazeteleri birinci sayfada, Yeni Şafak, Radikal ve Taraf ise iç sayfalarda kullanmıştı o fotoğrafı. Fakat Dündar’ın avukatının yalanlamasını ertesi gün bu gazetelerden sadece Taraf yayımladı. Milliyet’te, Okur Temsilcisi Derya Sazak köşesinde düzeltme yaptı; Hürriyet’te ise geçen haftaki Okur Temsilcisi köşesinde kısaca yer verdim olaya.
O fotoğrafın bu kadar çok gazetede aynı gün, aynı başlıkla yayımlanması da dikkat çekiciydi. Bu, haberin soruşturmayı yapan birimlerden, muhtemelen polisten “servis” edildiğine işaret ediyor. Bir kez daha görüyoruz ki, her gün yeni örneklerini yaşadığımız “servis”  haberlerinde şüpheci davranmak elzem. Aksi halde habercilik reflekslerinin yerini servis edenlerin iradesi alır, insanları da yargısız infaza tabi tutmuş oluruz.
Ama Bestami Kılıç örneğinde bir yıl, İrfan Dündar örneğinde birkaç gün sonra olduğu gibi gerçek eninde sonunda gelir kendini dayatır. O zaman da hatayı itiraf etmekten, özür dilemekten kaçınmamak en doğru yoldur. Takdire şayan olan da, başkasını eleştirmenin şehvetine kapılmak yerine özeleştiriyi öncelikli tutmaktır.

Evet, o tavuk müstehcendi!

Haberin Devamı

HÜRRİYET Pazar’daki, “Tarhun ve Tarhanalı Tavuk” yemeği tarifindeki tavuk fotoğrafının “müstehcen” olduğu yolundaki eleştiriyi geçen hafta yazmıştım. O eleştiriyi yönelten Oya Argun Özel, sözlerine açıklık getirme gereği duydu: 
“Siz de bilirsiniz ki, müstehcen sözcüğü yalnızca cinsel bakımdan açık saçık anlamında kullanılmaz; ‘yakışıksız’,  ‘uygunsuz’ anlamlarında da kullanılır. Sözcüğü en popüler anlamıyla ele almanızı da doğrusu ben anlayamadım. Vurgulamak istediğim, ölü bir hayvanın göbek deliği filan konularak sergilenmesinin bende uyandırdığı tiksinti duygusuydu.”
 Hemen eklemeliyim, “pişmiş tavuğa göbek deliği konulması” söz konusu değil. Civan Er, pişirdiği tavuğun fotoğrafını kendisi çekmiş göndermişti gazeteye. Tamamen doğal bir yemek fotoğrafıydı yayımlanan.
“Tavuk fotoğrafı da müstehcen olursa” başlıklı o yazıyla ilgili çok sayıda okur mesajı aldım. Bu mesajlardan bazılarını, okurların konuya yaklaşımını sergileyebilmek amacıyla özetleyerek sunuyorum: 
Aylin Yekeler: Açıkçası yazıyı okuyunca o gün aynı şeyi benim de düşündüğüm aklıma geldi. Ben müstehcen sıfatını takmamıştım, ama tuhaf bir fotoğraftı. Tavuk bir kadın gibi şekillendirilmiş, hatta göbek deliği bile yapılmıştı. İğrenç olan buydu. Toplum muhafazakarlaşıyor olabilir, ama el insaf tavuğa kadın vücudu şekli vermek de pek sağlıklı bir ruhun işi olmasa gerek.
Ö. Faruk Kocaman: Tavuk orada masum, ama zihinlerde başka imgelere dönüşebilmesi için de bir gayreti inkar etmeyin; bu da okurun zekasına hakaret. Reklamcılıktaki imalar, imgeler veya dolaylı göndermeler hakkında daha çok okumanızı öneririm. Ha bu arada, evet Türk toplumu özüne dönüyor, yani daha muhafazakar, daha dindar oluyor. Yayın ve yorum politikanızı da buna göre düzenlerseniz, toplumun algı ve değerleri ile ters düşmez, tiraj kaybetmezsiniz.
Hülya Bayramoğlu: Okurunuzun ne demek istediğini anlamamışsınız. Müstehcenlikten kasıt, cinsel çağrışım değil, ölü bir bedenin çirkince görüntülenmesidir. Evet, tiksinç ve mide bulandırıcı bir fotoğraf. Bu fotoğrafın eleştirisinin muhafazakarlıkla en ufak bir ilişkisinin olduğunu düşünmüyorum.
Yasemin Başaran: Yemeği müstehcen bulan bir zihniyet nasıl olabilir? Çok yazık. Daha da fenası eminim bu yazınızdan sonra Hürriyet okurları ikiye ayrılacak ve “Evet tavuk müstehcendir” diyenler olacak...
Nuray Okar: Arkadaşa, tavuk resmi bile müstehcen gelmiş. Gidişatımız tehlikeli ve başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmeyecek cinsten...
Yusuf Kaymakoğlu: O tavuk fotoğrafının masumca olmadığını ve insanların bilinçaltına cinsellik mesajı vermeye yönelik olduğunu düşünüyorum. İnternette yapacağınız kısa bir aramada yüzlerce subliminal foto örnekleri çıkar. Herkes bu fotoğraflar ile verilen mesajları ilk bakışta anlayamaz. 

Haberin Devamı

Okur Meclisi’nin çağrıştırdıkları

Haberin Devamı

OKUR Meclisi toplantılarının üçüncüsü, 21 Kasım’da Gaziantep’te yapıldı. Medyadaki teknolojik dönüşümlerin okur penceresinden nasıl göründüğünü bizzat okurlardan dinledik orada. İnternet, televizyonlar, radyolar ve sosyal medyadan aktüel haberleri canlı olarak anında öğrenen gazete okuru,  gazetesinin o mecradan “farklılaşmasını” istiyordu:
“Artık habere ulaşmak zor değil. Akşam televizyonu açıp gün içinde olup bitenleri izliyoruz. Sabah işe giderken aynı haberleri radyodan da dinliyoruz. İnternet gazeteciliği de gelişiyor. O halde neden Hürriyet Gazetesi’ni okuyacağız? Yazarlar bu durumda çok önem taşıyor. Bir de televizyon ve radyoda yer alanların dışında haberlerin işlenmesi gerekiyor.”
Dikkatimi çeken, toplantıya katılan okurların “haber” ile ilgili yaklaşımları oldu. Haberi, radyoda, televizyonda, internette ve gazetelerde yani her yerde birbirine benzer biçimde sunulan sıradan bilgi paketleri olarak görüyorlardı. Neredeyse, haber bir gazeteyi almak için özel bir neden olmaktan çıkmıştı onlar için. Böyle baktıkları için de “farklılaşma”yı yerel haberde ve haber dışındaki alanlarda arıyorlardı.
Gazeteler için çözüm sadece teknolojik dönüşüme ayak uydurmak değil, içerik olarak da yenilenip farklılaşmakta...

Haberle ilgili daha fazlası: