Binaları kim yıktı?

3dk okuma

OKURLARIMIZDAN Hasan Cevad Özdil, 31 Mayıs’ta ilk sayfada çıkan “Yıkıma dönüş” haberine takılmış.

Haberin Devamı

Fotoğrafın altındaki yazıyı eleştiriyordu:

 

“Terör örgütü PKK’nın Yüksekova’da neden olduğu tahribat’ diye yazılmış. Yani ortalık yıkılmış ve bunu PKK yapmış. Oysa binaları böyle bir yıkıma uğratabilecek güç, ancak tank ve topta vardır. Bu doğru değil.”

 

Elbette PKK, bu ilçelerde tank ve top gibi ağır silahlar kullanmıyor. Ama daha önce çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla duvar içlerine ve sütun diplerine el yapımı patlayıcılar tuzaklayarak, bazen binaların çökmesine neden olabiliyorlar. Nitekim 2 Haziran’da Nusaybin’de PKK’lılar, Fırat Mahallesi’ndeki dört katlı binayı el yapımı patlayıcılarla (EYP) çökertti. Dört asker çöken binanın altında kaldı, bir astsubay kurtarılamayarak şehit oldu. Binaları yıkmak için illa tank ve top gerekmiyor yani.

 

Ancak okurun dikkat çektiği gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hendek ve barikatlar kurulmasının ardından başlattığı operasyonlarda tank ve ağır silah da kullandığını biliyoruz. Ağır silahlar kullanılmasının binalar üzerinde yıkıcı etki yapacağından kuşku yok. Ayrıca Hürriyet’te 3 Nisan’da yayınlanan “Nusaybin gerçeği: Duvarlar bomba dolu” haberinde, “güvenlik yetkililerinin, duvarların içine EYP yerleştirilmiş binaların uzaktan imha edileceği” yolundaki sözlerine yer verilmişti. Bu da askerlerin, bazı binaları bilerek yıkmış olabileceğini gösteriyor.

Haberin Devamı

 

Kaldı ki, Cizre’de bodrumunda sivil yaralılar olduğu gerekçesiyle ambulans gitmesi günlerce tartışılan binanın bulunduğu Bostancı Sokağı’ndaki birçok binanın güvenlik güçlerinin operasyonu sırasında yıkıldığı biliniyor. O binanın bodrumunda PKK’lıların olduğu da öne sürüldü ama gerçekte orada ne olup bittiği konusunda kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Ölenlerin sayısı bile hâlâ net değil.

 

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a göre, Sur, Silopi, Cizre, İdil ve Yüksekova ilçelerinde yıkılan toplam bina sayısı 6 bin 320. Bu kadar binayı PKK’nın yıktığını söylemek mantıkdışı olur herhalde.

 

Doğru bilgiye ulaşmanın yolu, önyargısız bir gözle araştırmaktır. Güneydoğu’da 1990’larda yaşanan birçok olayın gerçek yüzü yıllar sonra yazılabilmişti. Araştırmalara izin verilmez ve doğrulanmamış bilgilerle yazılmaya devam edilirse bu operasyonlar sırasında olup bitenleri öğrenmek için de yıllarca beklememiz gerekebilir.

 

TECAVÜZ HABERİNİN BAŞLIĞI

Haberin Devamı

 

GAZETECİ Ünsal Ünlü, “Çocuklar TV bile izleyemiyor” başlığını doğru bulmamıştı; “Bu başlık 10 yaşındaki çocuklara tecavüzü hafife almak değil midir?” diye tweet attı.

 

Ünlü’nün eleştirdiği haber, “Ensar Vakfı ve KAİMDER’e bağlı yurtlarda kalan 10 çocuğa cinsel istismarda bulunan öğretmen Muharrem Büyüktürk’e verilen 508 yıllık hapis cezasının gerekçeli kararı” ile ilgiliydi. Gazetede 27 Mayıs’ta yayınlanan haberi ve başlığını bir kez daha okudum. Doğrusunu söylemek gerekirse, başlığın tecavüzü hafife aldığı izlenimi almadım.

 

Zaten yargı muhabiri M. Hasan Benli, olayı ciddiye aldığı için mahkeme kararını takip etmiş, “gerekçeli kararı” özel haber olarak yazmıştı. Çocukların yaşadığı travmayı, “şiddetin pornografisi” düzeyindeki ayrıntıları aktarmadan kaleme alabilmek hayli zor olmuştu. Zira gerekçeli karar, üzücü ayrıntılar ve anlatımlarla doluydu. Bu düşüncemi Ünlü’ye de ilettim:

Haberin Devamı

 

“Başlık haberde anlatıldığı gibi çocukların yaşadığı travmanın yoğunluğunu vurguluyor. Çocuklar haber programlarını bile izleyemiyormuş.”
Ünlü, bu kez “Ama bu haberin asıl başlığı her zaman için çocukların uğradığı tecavüz olmak zorunda değil mi? TV izleyememeleri ayrıntı” değerlendirmesinde bulundu.

Haberin Devamı

 

Oysa o çocukların televizyon izleyemez hale gelmeleri, yaşadıkları travmayı göstermesi bakımından önemli. Hayattan koptuklarını, iyice içlerine kapandıklarını anlıyoruz bu başlıktan. ‘Cinsel istismar’ sözcükleri başlıkta olsa iyi olurdu ama başlığın hemen altındaki ana spotta vurgulanmış. 
Olay ilk ortaya çıktığında ‘tecavüz’ ya da daha genel bir deyimle ‘cinsel istismar’ sözcüklerinin başlıkta olması zorunluydu. Fakat şimdi o aşama geçildi; kamuoyu olayı duydu, sanık mahkûm oldu, mahkemenin gerekçeli kararının yazımı aşamasına geldik. Başlık, gelinen bu noktayı yansıtıyor.

 

 

 

OKURDAN KISA KISA

Haberin Devamı

 

 

ŞÜKRÜ Tuluk: İnternetteki “Yozgat ve Çorum’da yolcu otobüsleri kaza yaptı” haberinizde ve ertesi gün de gazetedeki “3 otobüs, 3 kaza: 5 ölü” haberinizde de firmaların adı verilmemişti. Neden bu firmaları koruyorsunuz anlamıyorum. Uçak kazası olsa firmayı yazmayacak mıydınız? (29/30 Mayıs)

 

Mert Batur: Spor sayfasında “Akdeniz ekibi Süper Lig’e yükseldi” demişsiniz. Alanya Akdeniz Bölgesi’nde de Adana Akdeniz Bölgesi’nde değil mi? Coğrafya öğretmenlerimiz bize yanlış mı öğretiyor ya da bir tek biz Adanalılar mı kendimizi ‘Akdeniz insanı’ kabul ediyoruz? (28 Mayıs)

 

Ataköy 1. Kısım Koruma ve Güzelleştirme Derneği: Yıllar boyunca Ataköy sahilinde mahkeme kararları ile durdurulup bir şekilde devamı sağlanan projeyle ilgili olarak Hürriyet’te “Ataköy stresi golf şampiyonu yaptı” gibi bir yazı çıkması bizleri çok şaşırttı. Daha önce medyada yer alan haberleri hatırlamanızı ve gelecekte daha fazla hassasiyet göstermenizi bekliyoruz. (28 Mayıs)

 

Abdullah Kesel: Zonguldak’ta maaşları aylardır ödenmediği için madencilerin 11 gün süren eylemleri boyunca gazeteniz pek ilgi göstermedi. Bir-iki küçük haberle geçiştirdiniz. Eylemin bittiği haberini de göremedim. Ama bir firmanın Nişantaşı’nda mağaza açması ekonomi sayfanızda haber olabiliyor.

 

Figen Ulucan: Doğum kontrolü haberindeki bir cümlede “devletlerin toplum üzerine nüfus etmek istediği” diye yazmışsınız. O “nüfus” değil, “nüfuz” olmasın? Biliyorsunuz bu sözcüklerin anlamları çok farklı. (2 Haziran)

 

Aydın Demir: İnternet sitenizdeki foto haberleri okumak artık işkence haline dönüştü. Habere tıklıyorsunuz fotoğraflı sayfa açılıyor, ekranı aşağıya kaydırıp fotoğrafa bakıp sonraki fotoğraf için tıklıyorsunuz ekran yine en yukarı kayıyor, hadi bir daha ekranı aşağı çek vs. vs. Her fotoğraf için aynı zahmete devam.

 

Eyüp Demirel: Yerinde bir kararla bulmaca sözlüğü yayınladınız. Ancak bu kocaman gazeteyi yanımda taşımam imkânsız. Emekli bir okurunuz olarak sizden ricam sözlüğü cep tipi küçük bir kitapçık halinde yayınlamanız.

 

Fatih Çavuşoğlu: Yaşar Nuri Hoca ile ilgili kötü haberi de yine “Ses sanatçısı Onur Akay” referansı ile öğrendik. Neden bu insanın, ünlü simaların acıları üzerinden isim yapmasına çanak tutuyorsunuz? Koskoca Hürriyet’siniz, gönderin bir muhabir, haberinizi kendiniz yapın. (1 Haziran)

 

 

Haberle ilgili daha fazlası: