Kadınların adet dönemleri, oruç ve namaz ibadetlerinde tereddüt yaşanan durumlar arasında yer alıyor. Regl başlangıcı ve bitişinde oluşan adet lekesi olarak adlandırılan kahverengi leke orucu bozar mı da en çok sorulan sorulardan biri oldu. Diyanet konuyla ilgili resmi sitesinde konuya açıklık getirdi. Peki, adet döneminden önce başlayan lekelenmenin hükmü nedir, orucu bozar mı? İşte, Diyanet yanıtı...
KAHVERENGİ LEKE ORUCU BOZAR MI?
Düzenli adeti olan bir kadının adet dönemi öncesinde gördüğü lekelenmeler adet hükmünde kabul edilir ve o andan itibaren adet günü sona erene kadar adetli sayılır. Dolayısıyla lekelenmelerin olduğu günlerde de namaz kılamaz ve oruç tutamaz. Ancak on gün geçtiği halde akıntı devam ediyorsa mutat olan âdetinden sonraki akıntılar adet değil özür kanıdır. Akıntısı on günden fazla devam eden bir kadın, “özür sahibi” kimselerin yaptığı şekilde abdest alır ve namazını kılar (Mevsıli, el-İhtiyar, I, 99).
Fıkıh kaynaklarında yer alan genel hüküm bu olmakla birlikte, adet döneminden önce görülen lekelenmelerin adet öncesi hormonal değişikliklerden kaynaklandığı bilinir ve doktor kararıyla bunların adet kanaması olmadığı tespit edilirse, adet günleri sabit olan kadınların bu günlerinden önce ve sonra görecekleri renkli akıntılar özür kanı sayılır.
ADETLİYKEN KURAN OKUNUR MU?
Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre tıpkı cünüp gibi âdetli veya lohusa kadın da Kur’an okuyamaz. Çünkü Hz. Peygamber “Âdetli kadın ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmizî, Tahâret, 98; İbn Mâce, Tahâret, 105) buyurmuştur. Hz. Ali de “Resûlullah’ı Kur’an okumaktan cünüplük hâli dışında hiçbir şey alıkoymazdı.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 92; Nesâî, Tahâret, 175; İbn Mâce, Tahâret, 105; İbn Huzeyme, Sahîh, I, 104; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Tahâret, 98) demiştir. Farklı bir lafızla gelen rivâyete göre ise, Hz. Ali’nin “Resûlullah cünüp olmadıkça bize Kur’an okurdu.” (Tirmizî, Tahâret, 111) dediği rivayet edilmiştir.
Bu genel yaklaşımın yanında söz konusu üç mezhep içinde bazı ayrıntılı içtihatlar da bulunmaktadır. Hanefî ve Şâfiîler, dua ve zikir kastıyla dua anlamı içeren ayetlerin okunabileceğini; Şâfiîler dili oynatmadan ve telaffuz etmeden Mushaf’ın yüzüne bakarak kalben veya zihnen süzülebileceğini; Hanbelîler ise Kur’an okuma kastı olmadan besmele, hamdele vb. zikirleri okuyabileceklerini söylemişlerdir (Serahsî, el-Mebsût, III, 152; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 199-200; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 120-121, 172).
Mâlikî mezhebinde ise farklı iki görüş bulunmaktadır (İbnü’l-Cellâb, et-Tefrî’, I, 206; Karâfî, ez-Zehîra, I, 379). Sonraki bazı Mâlikîler, bu iki görüşten âdet halindeki kadının eğitim öğretim amacıyla Mushaf’a dokunabileceği ve Kur’an-ı Kerim’i okuyabileceği içtihadını tercih etmişlerdir (Desûkî, Hâşiye, I, 174; Ezherî, Cevâhir, I, 32).
Günümüzde Kur’an eğitim ve öğretiminin aksamadan devam edebilmesi için Mâlikî mezhebinin bu görüşüyle amel edilebilir. Bununla birlikte Kur’an eğitim ve öğretiminin çok değişik yol ve yöntemleri olduğu için bu dönemlerindeki kadınların, okuyan kimselere kulak vererek ya da telefon, tablet, bilgisayar gibi cihazlardan dinleyerek kulak eğitimi almaları ve âyetleri kelime kelime bölerek tashîh-i hurûfa ağırlık vermeleri de uygulanabilecek bir başka yöntemdir. Bu yöntem, ihtilaftan kaçınmak açısından daha ihtiyatlı olabilir.