Psikolojik açıdan transitleri ve progresyonları nasıl yorumlarız? Başlamadan önce, araştırmamızın temelini psikoloji oluştursa da, hiçbir zaman astrolojideki öngörü çalışmalarının değerini ve uzun geçmişini inkar etmemek gerekir. Ancak ikisi birbirinden tamamen bağımsız değildir. ‘Psikolojik’ sadece ‘içsel’ demek değildir. Çoğumuz, adeta içsel dünya ile alakası olmayan pek çok kesin tahmin duymuşuzdur veya bazı durumlarda bazı olayları tahmin etmenin imkansızlığını görmüşüzdür. Astrolojinin sadece tahmin yönüne bakmak, bir doktorun, kişinin bütününe ve onun bedeni ile ruhunun ilişkisine bakmadan sadece bedensel semptomlarına bakmasına benzer. Yıllar boyunca, transitler ve progresyonlar kanalıyla kabul ettiğimiz kaderimizin, aslında kader olmadığını öğrendik. Bilinçaltımızın çalışmasının işbaşında olduğunu farkettik. Bireyler ve toplum olarak farkında olmadan katkıda bulunuyoruz, yaratıyoruz veya içsel temalarımızı tetikleyen olaylara doğru çekiliyoruz.
Tüm yaşamsal olayların kişinin kendi yarattığı olaylar olduğuna inanmak hiç doğru olmaz. Hiçkimse, altı milyon Yahudi’nin özel bir transiti ve progresyonu olduğu söyleyerek toplama kamplarına gittiğini söyleyemez. Böyle bir fikri iddia etmek, kitlesel düzeyde bir vahşet olayı yaşandığında bilinçsiz danışıklı döğüşümüzü gözardı etmenin yanısıra, deliliktir. Kolektif hareketlerin yanı sıra, bireysel seçimleri, dinamikleri ve iradeyi bastırabilen, deprem ve su baskınları gibi ‘doğal’ felaketler vardır. Benim yorumlayamayacak bir durumda olduğum daha başka ve derin spiritüel faktörler de olabilir. Astroloji dünyasında pek çok insan karmaya inanır. Ama bunun, geçmiş hayatta iyi veya kötü oluşuna göre bu hayatta cezalandırılma veya ödüllendirilme düşüncesinden çok daha komplike olduğunu hissediliyor. Bir enkarnasyonun ötesinde devam eden bir şey olabilir, her yaşadığımız hayatta “maddeye” dönüşür ve deneyimlerimizi mıknatıs gibi çekebiliriz. Bu, sadece bir yaşama sığmayan çabaları ve bilinci aşan bir faktör olabilir. Bir de kontrolümüzün dışında olan aile mirasının da etkisi olabilir. Eğer, bireyin bilinci bir kez gerçekliği deneyimlediğimiz seviyeyi genişletirse, öngörülebileceğini varsayabileceğimiz pek çok şey tahmin edilemez hale gelebilir. Bu nedenle, transitlerimizle ve progresyonlarımızla psikolojik seviyede çalışma özgürlüğüne sahipmişiz gibi yaşayamayı denememiz gerekir. Ancak bu şekilde gelecek olayları değiştirme imkanımız olabilir veya bilinçaltının dinamikleriyle yaratığımız olaylarla daha yaratıcı bir şekilde baş edebiliriz. Değiştiremeyeceğimiz olaylara gelince, onları kısa sürede ayırt etmeyi ve daha dingin bir ruh haliyle onları kabullenmeyi ve onlarla yaşamayı öğrenebiliriz.
Eğer gezegenlerin hareketlerini daha fazla içgörüyle ve daha az kelimesi kelimesine “Uranüs şu noktadan geçiyor, dolayısıyla şöyle olacak” diye görmeyi öğrenirsek, Pico della Mirandola’nın insanların Tanrı’yla beraber yaradılışa katkıda bulunduğu sözünü anlayabiliriz. Olaysal bakış açısı astrologların gerçek değerini göstermez, bilakis, yıpratıcı bile olabilir. Çünkü tahminlerimiz kişisel komplekslerimiz ile gölgelenir, transitleri ve progresyonları, neleri ifade edebilecekleri açısından değil, komplekslerimizin, inançlarımızın empoze ettiği şekilde, somut olaylar şeklinde yorumlarız. En gelenekçi zastrolog bile olayları tahmin etme sürecinde tam tarafsız olamaz. Gelecek hakkındaki yorumlarımız, bugün ile ilgili varsayımlarımız kadar, kendi psişemizle de renklenir.
Transit ve progresyonlara psikolojik yaklaşım klasik bir yorumdan daha zordur, çünkü bir doğum haritasındaki konfigürasyonun neyi sembolize ettiğinin sorumluluğunu da almak demektir. Ayrıca, geleneksel tahmin metodlarını öğrenmeyi ve onlarla pek çok seviyede çalışmayı gerektirir. Astrolojinin somut prensiplerinin çok değeri vardır. Ancak, psikolojik tabandan yoksun olaysal bir yorum, çoğu zaman, bize kendi kaderimizi yarattırabilir, tahminlerimizin gerçekleşmesi için elimizden geleni yaparız ve aslında kendimizi hiç de gerekli olmayan yoğun bir sıkıntı içinde bulabiliriz.
İfade Seviyeleri
1. Anlam
Şimdi transitlerin ve progresyonların ifade edilebilecekleri farklı seviyeleri incelemek istiyorum. Gezegen haraketleri üç ana seviyede işlev görür. Bazılarınız üçten fazla olduğunu düşünebilirsiniz. Genel olarak, bu bölünmenin gayet kullanışlı olduğunu buldum. Birinci seviye daha spiritüel yaklaşıma sahip astrologların ilgisini çeker. Dinsel veya spiritüel inancı olanlar evrenin bir amacı olduğuna, bireyin kişisel yaşamındaki deneyimlerin de anlam içerdiğine inanırlar. Dolayısıyla olayların gizli öğretileri vardır ve yaşadıklarımız sayesinde bir şeyler öğrenmişsek, bizden büyük, spiritüel bir planı gerçekleştirmiş oluruz. Böyle bir kozmik planın gerçekten var olup olmadığı tartışılabilir. Bu tür derin bir modelin nesnel varlığını, ne kadar emin olsak da, kesin olarak ispat edecek durumda değiliz. Ancak durum bu bile olsa, pek çok insan yaşamı derin bir anlamı olduğunu kabul ederek yaşıyor. Bu inanç, ister kişisel yansıtma olsun ister olmasın, yaşamı katlanılır kılıyor. Bir transit sayesinde, kişi kimliğini, amacını daha net anlar ve yaratıcı yeteneklerinin farkına varır. Maddesel dünyanın zorlukları acı verebilir, ancak sonunda belirli bir misyon olarak neticelenir. Ne kadar zor olursa olsun, her deneyim, kişinin kendisini daha fazla anlamasına yardımcı olur. Kabus etkisi yaratacak net bir gezegen hareketinin yaklaşmakta olduğunu görebiliriz ve tüm bu stresin altında nasıl bir büyüme potansiyelin saklı olduğunu kendimize sormalıyız. Özellikle yaşamı tamamen maddesel ve dışa dönük bir şekilde gören pek çok kişi için, zorlu bir transitin veya progresyonun derin anlamını görebilmek uzun bir zaman alabilir. Bu dönemi yaşarken acıları ve çelişkileri dışında başka bir şeyin ne farkında varırlar, ne de duyabilirler.
2. Duygusal Konular
Transit ve progres açıların aynı zamanda duygusal ifadeleri de vardır. Bu da psikolojiktir, ancak hem hissediş düzeyinde hem de tetiklenen bilinçaltı dinamiklerle alakalı olarak, daha ziyade kişinin tepkileriyle ilgilidir. Genellikle geçmiş ve bugün işin içindedir, bu esnada duygusal tepkilerimiz çok karmaşıktır ve kendimizi ne oranda tanımayı başarabildiğimizle, egonun ne derece güçlü oluşuyla, tetiklenen duyguları ne kadar kontrol altına alabildiğimizle ve ebeveynsel kompleksler hakkındaki bilgi seviyemizle alakalıdır. Bir transitin veya progresyonun anlamı ile kişinin o dönemde hissettiklerinin ve yaptıklarının arasında hiçbir ilişki yok gibi görünebilir. İyi olmayan Jüpiter transitleri vardır. Genellikle oturup, ümitle Jüpiteri bekleriz, Gerçekten de teleolojik açıdan çok muhteşem bir şey gerçekleşebilir, ancak gerçek hayatta hissedilen duygusal bir kabus olabilir. Herşey kişinin nasıl yaşadığıyla alakalıdır ve doğum haritasındaki farklı oluşumların farkında olup olmamasına bağlıdır. Hiçbirimiz içimizdeki her şeyin farkında olduğumuzu söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu bilinçdışının derecesine göre değişir.
Bir transite veya progresyona verilen duygusal tepki, anlamından çok farklı olabilir. Gezegenin hareketinin anlamıyla çok meşgul olduğumuz zaman, kişinin o şekilde hissetmeyebileceğini unutabiliriz. Sonucun olumlu olacağını biz bilebiliriz, ama danışan hissedemeyebilir. Eğer danışanın o anki duygusallığını anlamazsak ve onun farkındalığa ulaşmasına yardımcı olacak herhangi kişisel, psikolojik bir noktaya ulaşamazsak, tüm yaratıcı tahminlerimiz onun gözünde saçmalamaktır. Bazı açılardan, üç ifade düzeyinden en karışık olanı duygusallıktır, çünkü kişinin bilinçliliğinin gizemi ile karşı karşıya kalırız. Somut olarak ifade edilmesini gerektirecek kadar katılaşmış bir psikolojik meseleyle karşılaştığımız zaman, sadece geleceği planlayabiliriz, ancak bugünün gerçekliği içindeki şeyleri iptal edemeyiz. Bu zemin, Jung’un ve Hillman’ın ruh diye isimlendirdiği zemindir, ve madde ile tin arasındaki aracıdır.
3. Maddeselleştirme
Transitlerin ve progresyonların üçüncü düzeyi madde boyutudur. Hepsi olmasa bile, çoğu astrolojik yaklaşım bu seviyeye odaklanmıştır. Bu seviyedeki bir astrolog, belirli bir açı meydana geldiği zaman, öncelikle madde dünyasında neler olabileceğiyle ilgilidir. Bu yaklaşım basit görünse de, aslında çok karmaşıktır. Bir gezegen hareketinin somut olarak bir şey üretmesi veya nasıl üreteceği, içsel ve dışsal bir çok konuya bağlıdır. Her yaşamda, ruhun gerçekleştirmek istedigi bir kader de var olabilir. Yunan felsefesine göre, kişiyi etkileyen iki çeşit kader vardır, “erinyes” ve “daimon”. “Erinyes” kabaca ata mirasına denk gelebilir ve “Daimon” da ruhun kişisel amacı veya kaderidir. Aynı zamanda kolektif kader de olabilir, insan toplulukları veya milletler, insan evrimi için özel bir amaca ve belirli bir ata mirasına sahip olabilirler. Birey olarak bazen kendimizi, kendimizden büyük hareketlerin içinde bulabiliriz, çünkü kendisi gezegenlerin döngüleriyle bağlantılı olan büyük insanlığın parçasıyız.
Bir olay Ne Zaman Gerçekleşir?
Transitlerin ve progresyonların maddeleştirilmesi ve olayların öngörülmesinde bir başka önemli konu daha vardır. Ne olacağını düşünmeye başladığımız andan itibaren, bir olayı meydana getiren gizemli ve kalabalık parametrelerle dolu bir alana gireriz. İçsel ve dışsal olayların farklı şekilde kendini göstermesi gerçeklik olarak tanımladığımız kavramı altüst eder. Bir olay, bir transiti veya progresi temsil ederken, bizim düşündüğümüz gibi olmayabilir. Somut olaylar, gerçekleştiklerii zaman, kişinin içinde olanları doğru yansıtmayabilirler. Hayatımızdaki oluşumları tanımlamada kullandığımız duygularımız aslında bir olayı gerçek hale getiriyorlar. Bize etkisi olan şeyleri hatırlarız ve bu etki olaylar gerçekleştiği zaman olmayabilir. Olayların oluşum zamanları, onların fiziksel oluşum zamanları ile her zaman aynı olmaz. Bu nedenle haritada önemli bir transit ve progresyon beklerken, hiçbir şey görünmezken bile bir olay maddeleşebilir ve kendini gösterir.
Haritadaki hareketler somut bir ayrılık olmasa bile bir şeylerin bittiğine işaret edebilirler. Veya geçerli br transit veya progres açısı herkesin “Aslında bu yıllar önce bitti” demesinden yıllar sonra bir şeyin sonunu tamınlayabilir. Bitişler, başlangıçlar gibi, hayli kişisel konulardır. Farklı kişiler olayları hazmetmek için farklı sürelere ihtiyaç duyarlar. Bazı olaylar birisi için anlamsızken, bir başkası için çok anlamlı olabilirler. Ölüm bile farklı insanlara farklı hisler yaşatır. Bir kişi son dakikaya kadar ölümü reddedip, korku ve kızgınlık duyarken, bir başkası yeni bir döneme geçiş töreni olduğunu huzurla kabul eder. Eğer kişinin kuvvetli bir transiti veya progresyonu varsa, bir olayın önemli bir anlamı olabilir ve kişinin hayatını tamamiyle değiştirebilir. Ancak aynı olay başka bir zaman tekrarlarsa, kuvvetli açılar olmadığı zaman, olayın deneyimi tamamen farklı olabilir ve önemli bir olay olarak bile nitelenmeyebilir. Olayların sübjektif boyutunu da ihmal etmemeliyiz. Bir olayın nasıl hissettirdiği, nasıl anlaşıldığı ve algılandığı ve bir gerçek olarak ne zaman kaydedildiği, astrolojik hava durumuna göre de tamamen farklı olabilir, çünkü kişi olayları kişisel olarak algılar. Bu, bir olayı neyin oluşturduğunu tanımlamamızı da zorlaştırır. Düzey ve zamanlama büyük ölçüde değişebilir.
Ağır gezegenleri (Uranüs, Neptün, Pluto) dikkate aldığımız zaman olaylar daha da karmaşık hale gelir. Bunlar doğum haritasında belirli açıları oluşturana kadar ileri, durağan ve geri hareketlerle iki veya üç yıl, Pluto’nun durumunda ise daha da uzun bir süre geçebilir. Bu gezegenlerin transitleri esnasında bağımsız gibi duran bir seri olay meydana gelebilir. Dolayısıyla böyle bir dönemde olan tüm olaylar aynı anlamı veya duyguyu taşıyor gibi görünür. Eğer aynı olaylar başka bir zaman diliminde gerçekleşselerdi, aynı şekilde deneyimlenmezler ve gelişigüzel görülebilirlerdi.
Genellikle peşpeşe olayları değil, hayatımızdaki dönemleri hatırlarız, bu zaman aralığı veya dönem duygusu sübjektiftir ve o dönemdeki transitlerle ve progresyonlarla bağlantılıdır. Bir olayı tanımlarken çok dikkatli olmalıyız, çünkü ne kadar yakından bakarsak o denli sübjektif oluruz. Bir insanın ölümü esnasındaki açıları incelemek buna çarpıcı bir örnektir. Bu sadece ölen insanın haritasındaki açılar değildir, aynı zamanda ölenin yakınlarının haritalarındaki transitlerde de önemlidir. Ölümün belirli bir anda gerçekleşen çok belirgin bir olay olduğunu ve o an için bir harita çıkartabileceğimizi düşünebiliriz. Bazen ölüm içsel düzeyde gerçek ölüm olayından çok önce gerçekleşebilir ve kişinin içinde bir şeyin “vazgeçtiğini, teslim olduğunu” yansıtabilir.
Duygusal ve doğasal düzeyler olayların gerçekleşmesi ve doğumuyla doğrudan alakalıdırlar. Ancak olup bitenin büyük resmini gördüğümüz zaman, sorumlu bir şekilde, “Şunların olma olasılığı vardır” diyebiliriz. Bu çerçevelenmiş resim olmadan, adeta dart tahtasına gözümüz kapalı atış yaparır. Hedefi tutturabiliriz, ama aynı zamanda birisinin gözünü de çıkarabiliriz.