“Nasıl her bilgi haber olmazsa, gazeteci olarak ne kadar güvenirsek güvenelim, gizli kaynakların her söylediği de haber olmaz, olmamalı. Newhouse gazetelerinin Washington editörü Deborah Howell, tam da bu noktaya işaret ediyor: ‘Bir kimsenin düşüncesini aktarmak için asla kimliği açıklanmayan kaynaklar kullanmayın.’
Son derece yerinde bir kural bu. Bilgi ve demeci ayırmak gerek. Bilgi, kaynağın kimliği açıklanmadan da kendi başına haber değeri taşır. Ama bir kaynağın düşünceleri, ancak adıyla birlikte anlam kazanır.
Eğer adını vermediğimiz bir kişinin demecini yazarsak, birincisi, o kişinin düşüncesini kaynak gösterdiğimiz kurumun tamamına mal etmiş oluruz. Bu, kuruma haksızlık. İkincisi, o kişi söylediklerinin sorumluluğunu almamış, gazeteciyi kullanmış olur. Gazeteciliğe de haksızlık.”
Bu noktadan hareketle, o dönemde “askeri kaynaklara göre” diyerek yazılan haberlerin yanlışlığına dikkat çekmiştim. Bir kişi ya da kurumun rahatsızlığı, duygusu, düşüncesi veya demecinin kaynağın kimliği açıklanmadan yazılamayacağını vurgulamıştım.
Bugünlerde yine o yazıdaki gibi “askeri kaynaklar” sorunu ile karşı karşıyayız. Hürriyet’in, ilk sayfada “Yedi eleştiriye yedi yanıt”, iç sayfada ise “Karargâh rahatsız” başlığıyla yayınladığı haber de “askeri kaynaklara” dayanıyordu. Gizli bir kaynağa dayanarak “görüş, eleştiri, rahatsızlık yazmak” bu haberin temel yanlışıydı.
Hürriyet, “askeri kaynaklardan yansıyan görüşler” diye yazarak, haberde dile getirilen görüşlerin sorumluluğunu üzerine almıştı. Kaynağın gizlenmesini isteyerek sorumluluk üstlenmeyen Genelkurmay’ın sözcülüğünü yapmış oldu. Nitekim haberle ilgili çıkan tartışmalarda Hürriyet hedef haline geldi. “Askeri kaynaklar” diye haber yazmanın ne denli yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Genelkurmay da Hürriyet’e yönelik eleştiri/suçlama ve soruşturma salvolarını üç gün boyunca izlemekle yetindi. Ancak üç gün sonra yaptıkları açıklamada -isim vermeden de olsa- haberi yazan arkadaşımız Hande Fırat’ı kendilerinin “bilgilendirdiğini” yani o görüşlerin kendilerine ait olduğunu kabul etti.
Şimdi de Hürriyet, Genelkurmay’ın görüşünü “askeri kaynaklar” diye yazmanın ceremesini çekiyor.
SORUŞTURMANIN DAYANAKLARI
BAKIRKÖY Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, bir suç duyurusuna dayanarak soruşturma açması, bu ülkede komplo teorilerinin ciddiye alınabildiğini gösteren yeni bir örnek. Başsavcılığın basın açıklamasında “haber içeriğinde bahsedilen ‘karargâh’ın hükümetin icraatlarını önlemeye yönelik bir cunta yapılanması olabileceği izlenimi edinildiğinden” dolayı soruşturma başlatıldığı belirtiliyordu.
“İzlenim” ile soruşturma açılmasının ne denli hukuki olduğunu bir yana bırakalım. Genelkurmay açıklaması, bu “izlenim”in yanlışlığını gözler önüne serdi. Zira açıklamada, Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat’ı kendilerinin “bilgilendirdiğini” yani haberdeki “karargâh”ın kendileri olduğunu duyuruyorlardı. Nitekim Bakırköy Başsavcılığı da açtığı soruşturmanın dayanaksız olduğunu fark etmiş olacak ki, yetkisizlik kararı verip, dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermiş. Ama bu kez de “terör suçları” kapsamına almış.
Genelkurmay’ın açıklaması, haberin “askeri kaynaklar” diye yazılmasını da kendilerinin istediğini de ortaya koyuyor. İyi de Genelkurmay, 6 Temmuz 2015’te yaptığı açıklamada “askeri kaynaklara atıf yapılan haber ve yorumlara itibar edilmemesini” istemişti. Ama şimdi kendileri “askeri kaynaklar” diye haber yazılmasını sağlayıp, “itibar edilmesini” bekleyebiliyorlar.
Ayrıca Genelkurmay’ın açıklamasındaki “sorulan sorulara cevap verildiği” ifadesi doğruyu yansıtmıyor. “Eleştiri kisvesi altında iftiraya varan iddialar”ın yanıtlanması asıl olarak Genelkurmay’ın projesi.
EDİTORYAL HATA
HABERDEKİ görüş ve yanıtların muhatabı elbette hükümet değildi. Muhalefet partilerinden ve bazı gazetecilerden gelen eleştirilere yanıt veriliyordu. Ama gazetede iç sayfada “Karargâh rahatsız” başlığının kullanılması ve ardından gelen önyargılı kampanya bazı kesimlerde haberin muhatabının hükümet olarak algılamasına yol açtı. Tabii bu algılamada haberde “kadın subaylara başörtüsü yasağının kaldırılmasında Genelkurmay Başkanlığı’nın dahli olmadığı” görüşünün yer alması da rol oynamış olabilir.
Nitekim Genelkurmay da “Karargâh rahatsız” başlığını ve haberdeki “rahatsızlık” ifadelerini olumsuz algıladı. O nedenle açıklamada “Karargâh rahatsız” ifadesinin kendilerine ait olmadığını vurguladıktan sonra “Bu açıklamayı TSK ile devlet ve hükümet arasında bir sorun varmış gibi yansıtmak olayı saptırmaktır” denildi. Kaynağının bile böyle algıladığı bir başlığın, haberin içeriğini doğru yansıttığı söylenemez. Kaldı ki, geçmişinde darbeler ve muhtıralar olan bir ülkedeyiz. Üstelik de Cumhuriyet’in 23 Mayıs 2003 tarihli “Genç subaylar tedirgin” (23 Mayıs 2003) haberi bu ülkede hâlâ “Genç subaylar rahatsız” diye hatırlanıyor.
Dolayısıyla “Karargâh rahatsız” başlığının Hürriyet’in açıklamasında “editoryal hata” olarak nitelendirilmesi yerinde bir saptamaydı. Ama keşke gazetenin konuyla ilgili ilk açıklamasında bu hata kabul edilseydi.
GAZETECİLİK REFLEKSİ
HANDE Fırat, 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu gece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a FaceTime ile bağlanırken gazetecilik refleksiyle hareket etmişti. Genelkurmay’ın eleştirilere yanıtlarını yazarken de sadece gazetecilik kaygısıyla hareket ettiğine eminim.
Gazetecilik kaygısıyla yapılan bir davranışı yanlış bulabilirsiniz, eleştirebilirsiniz. Görüldüğü gibi ben de eleştiriyorum haberi ve iç sayfadaki başlığı. Ama nihayetinde sırf gazetecilik kaygısıyla yapılmış bir haberi “Orduyu siyasete çekme çabası”, “Evetleri artırmak için iktidarla işbirliği”, “Askerden hükümete muhtıra girişimi” gibi zorlama varsayımlara tabi tutmak, buradan komplo teorileri üretmek büyük haksızlık.
Eskiden beri Hürriyet’e önyargılı davrananların bu tür ağır suçlamalarda bulunması nispeten anlaşılabilir. Fakat Hürriyet okuru olan bazı kesimlerin de suçlamalara katılması üzücü. İyi niyetle yapılan eleştirilerin de fazla olması, Hürriyet’in gazetecilik çabasına yönelik beklentilerin yüksekliğinin yeni bir göstergesi.