“Bu deneylerden 1978’den itibaren vazgeçilmesinin nedeni, rahim naklinin hayat kurtarmayan, üstelik alternatifi bulunan bir yöntem olmasıdır. Takılan rahmin vücutta kalabilmesi için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullanmanın getirdiği tehlikeler, tıp etiğine uygun olmadığını düşündürmektedir.”
Geçim’in bu düşüncesini Okur Temsilcisi köşesinde 22 Ağustos 2011’de yayınladım. O zaman kol-bacak nakilleri yapılmamıştı henüz. Organ nakilleri sonrasında kullanılan bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçların sakıncaları dikkat çekmiyordu.
Akdeniz Üniversitesi’nde kol ve bacak nakli yapılan Atilla Kavdır, maalesef ameliyattan 69 gün sonra enfeksiyon nedeniyle yaşamını yitirdi. Ameliyatı yapan Prof. Dr. Ömer Özkan, Kavdır’ın ölümünün “bir mantar enfeksiyonu”ndan kaynaklandığını açıklarken, “Bir miktar bağışıklık sistemini düşüren hastalarda 1 yıl boyunca çok dikkat etmek gerekiyor” dedi. İşte bu noktada Prof. Dr. Geçim, yeniden mesaj göndererek bir yıl kadar önceki etik uyarısını anımsattı:
“Daha önce size ve okurlarınıza anlatmaya çalıştığım gibi, organ naklinden sonra ortaya çıkabilecek risklerden sadece biri bu enfeksiyonlardır. Daha nice riskler var. Eğer bağışıklık sistemini baskılayıcı ilacı vermezseniz organları kaybedersiniz, ilacı verirseniz de yan etkiler ve enfeksiyon hastayı öldürebiliyor.
Ailenin serzenişleri doğru. Belli ki hasta, kendisine fantastik vaatlerde bulunulduğunda hemen teklifin üstüne atlamış ancak bir şey gözden kaçmış. O da ‘evrende en değerli şeyin hayat olduğu’ gerçeği. Hasta okuyup imzalasa da acaba gerçekten neyi riske ettiğinin farkında mıydı? Olabilecekleri hastaya, örneğin bir de ben anlatsaydım bu ameliyatı olmayı yine de kabul eder miydi? Acaba bu mantardan veya tam anladığından şüphe duyduğum risklerden ne kadar haberi vardı? Tıp mensuplarının, tıp etiği ve tıp hukukuna ilgisi olanların da kendi aralarında tartışmaları gereken budur.
Evet kilit kelimeler ailenin söylediği, tek yaşasaydı! İşte Batı medeniyetleri veya birçok ciddi tıp adamı, bir rahmin 3-5 damarını uç uca eklemeyi beceremedikleri için değil, bu ve benzeri insani dramların potansiyel riski yüzünden bu işe girmiyorlar; tıp mesleğinin karar vericileri ve etik erbabı buna cevaz vermiyor.”
Prof.Dr. Geçim’in bu mesajını yayımlamaya beni iten iki gelişme oldu; birincisi yüz nakli yapılan Turan Çolak’ın göz kaslarında sorunlar olduğu ve gözlerini kaybedebileceği haberleri. İkincisi de Türkiye’de organ nakillerinin duayeni tutuklu milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın, Bülent Ecevit ile ilgili olarak kendisine yöneltilen suçlamayı yanıtlarken, “Ben bir hekimim, yeminliyim. Amacım hastamı bir dakika olsun daha fazla yaşatmak” demesiydi.
Evet, “Bir dakika daha” mı, yoksa...
Basın İlan’dan yanıt
BASIN İlan Kurumu’nun başlattığı yerel medya operasyonundan söz etmiştim geçen hafta. Kamu ilanlarının dağıtılmasından sorumlu Basın İlan’ın, yerel gazetelerin birleştirilmesine ve Samsun’da gazetelerin taciz, tecavüz, cinayet ve trafik kazası gibi haberleri üçüncü sayfada yayımlamama kararı almasına öncülük etmesini yanlış bulduğumu aktarmıştım. Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, o yazıdaki eleştirileri yanıtladı:
“Samsun’da bazı yerel ve bölgesel gazetelerin aldığı kararı olumlu karşılıyoruz. 51 yıldan bu yana basın sektörümüzün önemli aktörlerinden Basın İlan Kurumu tarafsız bir kurumdur. Görüş belirtmemizden kimse rahatsızlık duymamalı, sansür olarak kabul etmemeli. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, diğer cemiyetler, Basın Konseyi ve uluslararası basın örgütleri kriterlerinin ülkemizde uygulanmasından yanayız. Basın alanında en özgür ülke ne kadar özgürse biz de o kadar özgür olmak istiyoruz, bunu savunuyoruz. Hiç kimsenin eline, beynine pranga vurulmasın ama birtakım düzenlemeler de yapılsın. Bunları hep birlikte tartışalım. Tartışmak zenginliktir.
Türkiye’de yerel medyanın nitelik ve etkinliğinin arttırılması çalışmalarında Erzurum ve Afyonkarahisar gazeteleri öncülük etmiştir. Bu iki ilde gazeteler kapatılmamış kendi iradeleriyle birleşerek yerel basındaki değişim ve dönüşüm sürecine önemli bir katkı sağlamışlardır.
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç, İzmir’de yaptığı konuşmada dozer operatörünün bile gazete çalışanı gibi gösterildiğini söyleyerek sadece resmi ilan almak gayesiyle çıkan, asıl amacı gazetecilik yapmak olmayanları işaret etmişti. Bir tarafta ‘naylon’ tabir edilen gazeteler var, diğer tarafta yaygın süreli basın standartlarında çıkan yerel gazetelerimiz var. Dolayısıyla gazete sayısının çok olması değil, niteliği önemli. Gazetelerin birleşmesi ilan ve reklam pastasını büyütecek, güçlü kadrolarla habercilik yapmalarını sağlayacaktır.”
Olimpiyat vurgunu
“965 milyon liralık olimpiyat vurgunu soruşturması” haberinde Erzurum İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Selami Altınok’un da şüphelilerden biri olduğu bilgisi yer alıyordu. Altıok, Hürriyet’te 20 Mayıs’ta yayınlanan haberdeki iddiaları, avukatı aracılığıyla gönderdiği bir açıklamayla yalanladı: “Erzurum’da düzenlenen 2011 Kış Olimpiyatları’na yönelik tesislerin yapım, planlama, ihale, organize ve uygulama safhalarının hiçbirinde Erzurum İl Özel İdaresi veya yetkilileri bulunmamaktadır. Dolayısıyla müvekkilim veya başka bir Özel İdare yetkilisinin bu süreçte dahli yoktur. Erzurum İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Selami Altınok hakkında devam eden herhangi bir soruşturma olmadığı gibi, gözaltına alınması veya evinde ya da işyerinde arama yapılması da sözkonusu değildir. Bu konu ile ilgili yürütüldüğü iddia edilen soruşturma dosyasında Selami Altınok’un adı hiçbir şekilde geçmemektedir. Bu haber içeriği tamamen asılsızdır.”
Okurdan kısa kısa:
Sehap Önder: 30 Mayıs’ta “İsrail’de iddianame alarmı” haberinde İsrail komandolarının Türkiye’ye iadesi olasılığı işlenmiş. Türk Dil Kurumu sözlüğünde iadenin karşılığı şöyledir: “Alınmış bir şeyi geri verme.” Türkiye’de suç işlemiş ve yurtdışına kaçmış kişilerin geri verilmesi/iadesi istenebilir.
NOT: Doğru, geri vermek (iade) için önce vermiş olmak gerekir.
Adil Vahapoğlu: 31 Mayıs Perşembe günü “Öğrencisine hayat verdi” başlığıyla duyurulan haber, “Karaman Ermenek’te beden öğretmenliği yapan” ifadesi ile başlamakta. Bedenci unvanı yanlış olduğu gibi, yayında geçen “beden öğretmeni” unvanı da eksiktir. Doğrusu, “Beden Eğitimi Öğretmeni”dir.
Haldun Karabudak: Halk kültürü, türkü gibi konularda dikkatli olunmuyor. Bugünkü (4 Haziran) gazetede Nazım ile ilgili haberde “Yavuz Bingöl, zurna eşliğinde şiir okudu” diye yazılmış. Fotoğraftan gördüğüm enstrüman duduk ya da mey. Zurnanın gür sesi eşliğinde şiir okunur mu mezar başında Allah aşkına?
Behzat Rızvani: 4 Haziran’da Başbakan’ın Şanlıurfa konuşması haberinin başlığında “Ru-be-ru” sözcüğünün Arapça olduğu yazılmış. “Rûberû” (yüz yüze) kelimesi Farsça olup, bu bilgi ufak bir araştırmayla öğrenilebilirdi.
Ekrem Aşık/ Orhan Karadeli/ Ahmet Emecan: Amerika’da birisi öğrencisiyle seks yapmış. Böyle bir haberi iki gün manşetten vermek Hürriyet gibi bir gazeteye yakışıyor mu? Bir uçkur meselesi neden bizi bu kadar ilgilendiriyor? Yapmayın. İkinci, üçüncü sayfaya koysaydınız, oralarda yer yok muydu?