16 kere doğmuş

4dk okuma

OLAY aynen şöyle başlıyor:

Haberin Devamı

Bundan 22 yıl önce Thimphu civarında bir köy evinin kapısı çalınıyor.
Kapıyı çalan 3 Hintli Budisttir.

Kapıyı bir kadın açıyor ve gelenler tek kelime söylemeden bir mektup veriyor. Mektup, Hindistan’da yaşayan çok üst düzey mertebelere ulaşmış bir Budist rahipten gelmektedir.
Mektubu alan kadın, ağlamaya başlar...
Butan’da ilk gece manastırda öğrendiğimiz bu olayın peşine düşüyoruz.
Çünkü bu ipucu bizi, Budizmin en çarpıcı gerçeklerinden birine götürecek.

16 KEZ DOĞAN RAHİP



***

Başkent Thimphu’yu boydan boya geçip şehrin varoşunda küçük bir patikaya giriyoruz. Sonunda kalaslardan oluşan dar bir köprüden geçip bir bahçeye giriyoruz.
Önümüzde iki katlı bir ev duruyor. Bahçesinde yepyeni bir Toyota Land Cruiser var.
Kapıyı bir kadın ve orta yaşlı bir erkek açıyor.
Biraz sonra o kadının, bundan 22 yıl önce, üç Hintliye kapıyı açan kadın olduğunu öğreneceğiz.
Böylece, 22 yıl önce gelen mektubun sırrını da bu evde çözeceğiz.

YASIN RENGİ BEYAZ - HÜRRİYET TV

***

Salona geçiyoruz. Tipik bir Anadolu evi.

Ortada alçak bir masa, yanında bir divan, birkaç koltuk.
Masanın üzerinde çerçevelenmiş iki fotoğraf duruyor.
Yan yana 4 rahip, Singapur’da gökdelenlerin önünde gülerek poz vermiş.
Sebati Karakurt’a göre fotoğraflar kolaj. Yani binaların önüne monte edilmiş.
Rahibin adı Taklung Rinpochee. En fazla 30’larının başında bir genç adam.
Anlattığına göre, Budizmin yaşayan en büyük ruhani lideri olan Dalay Lama’nın şu sıralar en gözde rahiplerinden birinin öğrencisi...
Hocasının adı Ogyen Trinley Dorje.
Tibet Budizminin en önemli okullarından birinin başında.
Kendisinin lakabı “17’nci Karmapa...” Yaşı henüz 28...

***

Bu evde de ısıtma yok.
Biraz sonra salonun önünde genç bir adam beliriyor.
Altında rahiplerin giydiği geleneksel kırmızı uzun etek. Üstünde ise önü boğazına kadar fermuarlı peluşumsu bir anorak.
Bize belki de kendinden yaşça küçük hocasının yazdığı İngilizce kitabın birer nüshasını hediye ediyor.
Önsözünü bizzat Dalay Lama yazmış.
Amerika’da Redlands Üniversitesi ile işbirliği yapıyorlar.
Biraz sonra tereyağlı çayımızı içerken, şu sıralarda adına bir manastır inşa edilen genç rahibin hayatını dinliyoruz.
Tabii olay, 22 yıl önce hayatını değiştiren o mektupla başlıyor.

Haberin Devamı

22 yıl önce mektupla gelip çocuğu alıyorlar

Haberin Devamı

Mektubu getirenler Hintli Budistlerdir.

Hindistan’da çok önemli bir manastırda çok yüksek mertebede bir Budist rahibe bir gün ilahi bir haber gelir.
Buna göre Butan’da, başkente yakın o evde “Çok özel bir çocuk doğmuştur”.
Bu çocuk ileride büyük bir ruhani usta olacaktır. Onun için evinden alınıp önemli bir dini merkezde özel olarak yetiştirilmesi gerekmektedir.
Rahipler çocuğu annesinden alıp götürmeye gelmişlerdir.
Budizmde böyle bir haber, aile için de büyük şereftir.
Rahiplerin o gün alıp götürdüğü çocuk, 22 yıl sonra memleketine dönecektir.
O çocuk şimdi sakin bir ifadeyle karşımızda oturmaktadır.
Biraz önce bize kapıyı açan kadın da artık onunla yaşamakta olan annesidir.
O gün hissettiğini soruyorum; “Çok ağladım” diyor.
O yaşta bir çocuk, başka bir ülkeden gelmiş, hiç tanımadığı bir insana nasıl emanet edilir?
Biz Batılıların bunu anlaması mümkün değil.
Budizm başka bir dünya algılaması üzerinde yaşıyor.
Buradaki üçüncü günümüzde öğrendiğimiz şey, bu gözyaşlarının, annelik üzüntüsü ile “seçilmiş” bir çocuğun annesi olmanın verdiği gururun karışımı olduğuydu.

‘Ölüler Kitabı’nın sırları

Haberin Devamı

Böyle bir mertebeye ulaşacak çocuğun, geçmişte en az 16 hayatı olduğuna inanılıyor.
“Daha önceki hayatlarınızda kimler olduğunuzu biliyor musunuz?” diye soruyorum.
“Evet biliyorum” diyor ama bütün gazeteci ısrarıma rağmen fazla ayrıntı vermiyor.
“Kendinizi o hayatlarda görebiliyor musunuz” diye ısrar ediyorum. Görüyormuş.
Tabii her Budist gibi bir de bundan sonraki hayatı var.
O hayatta kim olacağını bilmiyor. Sadece Budizmin şu temel inancını tekrarlıyor:
“Bu hayatımda iyi bir insan olursam, orada da öyle yaşayacağım...”
Anladığım kadarıyla, bunlar “Tibet’in ‘Bardo Thödol’da’ (Tibet Ölüler Kitabı) kitabında” yazılanlar gibi, ruhani bir sınıfın masonik sırları olarak saklanıyor.
Ölmekte olan bir insana, bir sonraki hayatına geçişi kolaylaştırmak üzere anlatılan sırlar bunlar.
Bu konuşma bize, bir Budistin hayat ve ölüm hakkındaki fikrinin ve inancının bizimkinden çok farklı olduğunu gösteriyor.

Haberin Devamı

Yasın rengi beyaz

Haberin Devamı

Butan’a ilk defa giden birinin dikkatini çeken ilk şey, hemen her yerde ağaç dalları, iki duvar veya iki tepe arasına asılan rengârenk bayraklar oluyor.
Budizm bir adak ve dilek dini.
Hemen herkes dilek tutmak için çaput bağlıyor.
Bizde de çaput bağlama geleneği vardır, ama burada renklerin anlamları çok farklı. En çarpıcı fark da yas renginde kendini gösteriyor.
Bir evden ölü çıkınca, hemen önüne yüksek direkler dikiliyor ve uzun beyaz bayraklar asılıyor.
Çaputlar rüzgârda dalgalanmaya bırakılıyor ve zamanla yırtılıp yok oluyor.
O beyaz bayraklara bakarken bizde yas renginin neden siyah olduğunu düşündüm.
Kefeni beyaz renk olan kültür, yas rengini neden siyah olarak kabul etmiştir?
Ölen bir insanı beyaz gibi ferahlık duygusu veren bir renkle uğurlamak daha güzel değil mi...
Budizmin as rengi bana çok daha rahatlatıcı geldi.
Geçirdiğim her saat beni yeni bir maneviyat arayışına doğru çekiyor.
Öteki küçük bayrakların rengine gelince:
Tek ve küçük beyaz bayrak: Barış ve harmoniyi,
Mavi: Uzun ve sağlıklı hayatı,
Kırmızı: Tanrıyı ve yarıtanrıları sizin dünyanıza getirir.

Renkleri anlattılar

BUTAN’ın tepelerindeki manastırlara rahiplerle birlikte çıktık. Rahipler yol boyunca bize renklerin anlamını anlattı.

Dolunayda hakikat göründü ve...

Hayatımız boyunca binlerce defa işittiğimiz “Buda” kelimesinin manası “Uyanmış, gözleri açılmış”, “Farkına varmış, aydınlanmış kişi”.
Budizmde binlerce “Buda” var, ama Budizmin kurucusu olarak “Buda” ismi sadece “Şakyamuni Buda” için kullanılıyor.

Onun dünyaca daha iyi bilinen ismi ise “Sidherta”.
“Şakyamuni Buda”, Milattan Önce 566 yılında Nepal’de doğdu. Babası kral, annesi kraliçeydi.
Bolluk içinde bir hayat geçirdi, eğlendi, evlendi, çocuğu oldu.
29 yaşındayken hasta ve yaşlı yoksul bir adamla tanışınca hayatı tamamen değişti.
Budist metinlerde “Dört karşılaşma” denilen sohbetlerden sonra Şakyamuni her şeyini bırakıp inzivaya çekildi.
Hakikati bulmak için 5 yoldaşı ile birlikte “Nairanjara” nehri kıyısında 6 yıl boyunca eziyet dolu bir yokluk yaşadı. Hakikate ulaşmak için meditasyon yoluyla nefesini bile durdurup, bedenini ölümün sınırlarına götürdü.
Gözleri iyice içine çöktü, bedeni iskelete döndü ama gerçeğe bir türlü ulaşamadı.
Sonra bir “Bodhi ağacının” altına oturdu ve “Hakikate ulaşmadan, yani hidayete ermeden, buradan kalkmayacağım” dedi.
Orada 7 hafta boyunca yoğun meditasyon yaptı ve bir gece erken saatte, hakikat ona göründü ve Budalığının en üst makamına oturdu.
Şair Sir Edward Arnold’un “Doğu’nun güneşi” dediği “Buda” doğdu. Bazıları ona “Dünyanın ışığı” da diyor.


YARIN:

B
utan’da ilk gece, dağ başında gördüğümüz kadının sırrı çözülüyor.
Bir kadın, “Ben ne kadınlığımdan ne de kadın bedenimden vazgeçmem” diyerek hidayete erebilir mi.
Kadınlar manastırında bir sabah duası.

Haberle ilgili daha fazlası: