Temmuzun ortasında üşüdüğüm gece!

1dk okuma

En çok köydeki evde közün üstündeki çayı köşesine uzanıp içmeyi severdi. Bulmaca çözmeye bayılırdı. Bir de Türk sanat müziği dinlemeye..

Haberin Devamı

“Bütün gece aradık, polis tanıdıklarımız girdi araya. Yoktu, inanabiliyor musunuz, koskoca Akif Altay yoktu!”

Akif Altay’ın oğlu Niyazi Altay, o gece babası hariç tüm ailenin bir arada olduğunu söylüyor. Babasına bir türlü ulaşamıyorlar. Elleri kolları bağlı, uykuya yenik düşüyor oğul Niyazi. Rüya görüyor, babası şehit olmuş. Sabah oluyor. Değişen bir şey yok. Babasına hâlâ ulaşan yok. Ve sonra acı haber geliyor. “Gazi Hastanesi morgunda, başka bir isimle, yüzünde kocaman bir tebessümle bizi bekliyordu” diyen Niyazi Altay, babasının yokluğuyla geçen bir yılı yazdı: “Upuzun, bitmek bilmeyen gece. Bekleyişte olan karanlık gece. Hâlâ üstümüzden geçmeyen gece. Temmuzun tam ortasında üşüdüğüm gece.”

Bu vatan bizi bu zamanlar için yetiştirdi!
“Kahramanımız o bizim... Vatan aşkı uğruna bizleri bırakıp da aylarca, günlerce kalan, şehit olmak için dualar eden, ‘Bu vatan bizi bu zamanlar için yetiştirdi’ deyip, ardına dahi bakmadan, o yaşına rağmen göğüs germeye giden kahramanımız...

Gitti mi, günlerce beklerdik onun telefon açıp, “Oğlum” demesini... Şöyle geriye dönüp bakıyorum da ondan hep uzakta olmaktan ötürü telefonda hep sesine hasret kalmışım. Aradığında konuşmamız boyunca oraları anlatışını, fotoğraf çekip de çocuksu bir neşeyle ‘nasıl çıkmışım’ deyişini hatırlıyorum. Özlemime yenik düştüğümde ve onu hissettiği anda bana heyecanla moral verişini özledim. Geldiğinde sıkıca kenetlenirdik. Ben onun kokusunu hapsetmek isterdim. O koku tarif edilemezdi. Cennet bahçesinden gelirdi o koku adeta. Sakallarının batmasını, heyecanla ‘Evim evim’ diye koşturmasını, ‘Öyle bir evim olacak ki, projesi kimsede olmayacak, herkes hayranlıkla seyredecek’ demesini, köyde hava ferahladığında, onunla birlikte güle eğlene çay içmeyi özledim. En çok da sıkıca elini öpmeyi... Bir yıl geçti. Sanki hâlâ görevden gelecek... Ama o hep bizimle, hemen yanı başımızda.”

Ateşten gömleği attık, cennetten gömleği giydik
“O kadar özlem ve hasret içinde geçti ki günler, odanın hemen diğer ucunda, kutusunun içindeki kanlı saatine bakmaya cesaret edemezdik. Ama bu öyle bir gurur ki, başımız daima dik. Ve Yaradan’a ne denli şükretsek azdır.”

O gecenin öncesinde de en son oğlu Niyazi’yi arıyor Akif Altay. “Oğlum, paranı yatırdım” dedi. Öyle ki bütün işlerini halletmiş, şehitlere yardım parası dahil bütün paralarını yatırmıştı. İçi ferahtı.

Niyazi Altay’a son söylediği söz şu oldu: “Oğlum çok yorgunum, namazı kılıp yatacağım. Allah’a emanet olun, gözlerinizden öpüyorum...”

Ailesi ona sürekli, “Emekliye ayrıl, ne olur” derdi. Cevap; “Bunca yıl devletten ekmek yedim. Yediğim kaba sırtımı dönemem, şanıma yakışmaz. Bu devletin bana ihtiyacı var. Orada acemi askerlerim, çocuklarım var” olurdu.

O gece şehit oldu. Hep olmak istediği gibi, hep dua ettiği gibi...

Eşinin sözüyle bitirelim: “O, ateşten gömleği attık, cennetten gömleği giydirdik. Hamdolsun...”