Bazen bir filmin içinde yaşamış gibi hissedersiniz kendinizi… Öyle yoğundur ki yaşadıklarınız; durup anbean hatırlamak ihtiyacı hissedersiniz ama aynı zamanda o kadar korku ve endişelidir ki yaşadıklarınız bir türlü her anı hatırlayamazsınız… O gece yaşananlar doğal olarak çok konuşuldu, çok tartışıldı. Zaman içinde karanlıkta kalan ya da tartışma yaratan tüm noktaların aydınlandığını, netleştiğini göreceğiz. Ancak bu süreçte çirkin iftiralar atıldı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığımız canlı yayına bile “senaryo” denildi. 15 Temmuz günü hepimiz kendi yaşadığımızı biliriz.15 Temmuz 2016 gecesi ülkemize yakıştırmadığımız, “kapandı o devirler” dediğimiz, bu yüzden de aklımızın ucundan bile geçmeyen darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Endişeli gözlerimizle, titreyen ellerimizle bir an bile tereddüt etmeden sevdiklerimizi bırakarak işimizi yapmaya koştuk. Bazen sadece işini doğru şekilde yapmak en önemli vatandaşlık görevidir. Bizler hem vatandaşlık görevimizi yaptık, hem de evrensel değerler çerçevesinde mesleğimizin gereklerini yerine getirdik.
İlk saatlerde çok korktum... Kızım ağlarken ve “Anne bu uçaklar bizi mi vuracak, lütfen ölme” dediğinde; etrafımız bombalanırken, muhabir arkadaşlarım ağlamaya başladığında, sığınağa indiğimizde korktum.
Kimi zaman tırnaklarımı geçirdim avuçlarımın içine... Sabahın uzak olduğu, “Geleceğimiz ne olacak? Çocuklarımız yaşayacak mı“ sorularını sorduğum bir geceydi. Karanlığın içinde ufacık bir aydınlığı aradığımız saatlerdi... O gece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canlı yayındaki çağrısının ardından bir millet demokrasi için, vatanı için, geleceği için sokaklara çıktı. O gece bir millet canı pahasına demokrasi savaşı verdi.
NORMAL BİR GÜNDEN KAPKARANLIK BİR GECEYE
15 Temmuz 2016 günü tüm dünya gibi Türkiye’nin gündeminde de Fransa’nın Nice kentindeki DEAŞ terör örgütünün saldırısı vardı. İşten erken çıktım, kızımı alıp erken bir saatte akşam yemeğine gittim, eve erken bir saatte girdik. O anda telefondaki ofisle ilgili WhatsApp gruplarımdan birinin mesaj uyarı sesi duyuldu. Her şey bu ilk mesajla başladı, haber müdürümüz emniyet yetkililerinin Kızılay Meydanı’na indiğini yazmıştı. Aklımıza ilk gelen olası bir terör saldırısı ile ilgili istihbarat aldıkları yönündeydi. Sonra peş peşe askerlerle, polislerle ilgili sıra dışı iddialar içeren mesajlar gelmeye başladı. Ben de muhabirlerimiz de telefonlarımıza sarılıp, haber kaynaklarımızı arıyorduk, ama hiç kimse ne olduğunu bilmiyordu. Yıllar öncesinden tanıdığım ve uzun bir süredir konuşmadığım bir haber kaynağım arayana kadar eş zamanlı bir terör saldırısı istihbaratı alındığını düşünüyordum. O kaynağım “Hande Hanım askeri hareketlilik, emir komuta zinciri dışında olabilir, çok sıkıntılı” dedi. Ellerimin titrediğini hatırlıyorum. Bir yandan bu bilgiyi haber merkezimize yazarken, susmayan telefonlarımı yanıtlamaya başladım. Asker köprüdeydi. Kızım Nehir ile evden çıkarken, savaş uçaklarının sesini duyduk. Ankara’da kapkaranlık bir gece başlamıştı. Tüm ekibin ofise geçmesini istedim. Ofise giderken yolda iki telefonla aynı anda konuşuyordum. Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ı arayıp o haber kaynağımın bana anlattıklarını aktardım, Aydın Doğan “Tüm haber merkezi demokrasiden yana tavır alsın, demokrasi bizim nefes alma borumuzdur“ dedi.
FACETIME NEHİR’DEN GELEN ALIŞKANLIK
“O gece, Hande Fırat neden bağlandı, Face Time nereden çıktı?” gibi sorular ve bir süre sonra da birbirinden çirkin iftira ve iddialarla karşılaştım. Bütün haber merkezini göreve çağırarak, kendim de hemen fırlayıp ofise giderek önce işimi yapmaya çalıştım. Vatandaş olarak ülkem için endişelendim, çocuğum için her anne gibi korktum. TRT’de darbe bildirisi okunmuş, ortalık savaş alanına dönmüştü, Cumhurbaşkanının kaçtığı, hatta öldürüldüğü iddiaları sosyal medyada dolaşıyordu. Ben mesleğimin gereğini yapıp bize konuşması için ısrar ettim. Cumhurbaşkanının görüntüsünün bile o gece çok önemli olduğunun bir haberci olarak farkındaydım. Kızımın arkadaşlarıyla ve ben şehir dışındayken benimle kullandığı Face Time yönetimi aklıma geldi. O yayın açık ofis olarak planlanmış olan CNN Türk Ankara Büro’sunda onlarca çalışanın gözü önünde yapıldı. 15 Temmuz günü yaptığımız evrensel değerler ışığında gazetecilik ve vatandaşlık görevidir.
15 TEMMUZUN ARDINDAN...
Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz’un ardından bizi Cumhurbaşkanlığı’na davet ettiğinde kızım “Bir pastanede buluşsak, orası hedef” dedi. Sadece benim kızım değil, birçok çocuk benzer korkuları yaşıyor. Kimi çocuklarımız ise yetim kaldı. Dileğim bu travmayı yaşayan son nesil olsunlar. Onlara 15 Temmuz gecesinde verilen mücadeleye uygun güçlü bir demokrasi ve hukuk devletinin egemen olduğu bir ülke bırakabilelim...