Gencecik bir mühendis adayıydı Mustafa Avcu. Gazi Üniversitesi’nin İnşaat Mühendisliği Fakültesi’nin üçüncü sınıfında okuyordu.
Mesleğine hevesle hazırlanıyordu. O kahredici geceye kadar... Ayhan Avcu 15 Temmuz akşamı namazı beraber kıldıklarını anlatıyor. Evde otururken uçak sesleri gelmeye başlamıştı. Bir şeyler olduğunu hisseden Mustafa Avcu, hemen sokağa çıkmıştı.
Güneydoğu gazisi baba Ayhan Avcu, çocuklarına hemen harekete geçmelerini öğütlemişti:
“Mustafa benden önce gitti. Ben diğer çocuğumla çıktım. ‘Bunlar başarılı olursa ilk iş sizden başlarlar’ dedim Mustafa’ya. Nur talebesiydi oğlum. ‘Öleceksek bugün öleceğiz oğlum’ diye konuştum. ‘Yarın ya bu işi bitireceğiz ya da öleceğiz, bitirmeden dönersek zillet içinde yaşamak var; kabul edemeyiz’ dedim. Bunları anlattım çocuklarıma; öngörülerime de inanırlardı zaten.”
Babası kaybettiği oğlunun ‘İslam’ı tam olarak yaşamaya gayret ettiğini’ anlatıyor. Hatta ailede bu konuda kendisinin de önünde olduğunu söylüyor. “Çok dindardı Mustafa. Bizden istediği de dindar bir yaşayışa sahip olmamız, bu dünyadan göçtüğümüzde cennete gitmemizdi. İşte onun yaptıklarına biz genelde takat getiremiyoruz. Geçen bir Beşiktaşlı futbolcuya, ‘Sen çocuklarının ne olmasını istersin’ diye sordular. ‘Ben çocuklarımın cennete gitmesini isterim’ diye cevap verdi. Mustafa da onu isterdi.”
Mustafa erken yaşta olgunlaşmış, herkesin derdini dinleyen, etrafına tavsiyeler veren biri haline gelmişti. Babası onu ‘psikolog gibiydi’ diye anlatıyor: “Diğer çocuklarımı da İslam’a uygun yetiştirmeye çalıştım ama Mustafa biraz farklıydı doğrusu. 28 Şubat hengâmesinde çocuklarımı yetiştirmek için çok çabaladım. O da yetişti. Olgunlaştı. Bir psikolog gibi insanlarla konuşurdu. Hepimize terapi yapardı. Çoluk çocuğun bile derdini dinlerdi, onlara bir şeyler anlatırdı. ‘Oğlum sen niye dert ediyorsun, herkesin annesi babası var’ derdik; o da ‘Öyle deme baba, ortam kötü, çocukların nereye gittiği belli olmuyor’ diye yaklaşırdı. Bizden ileriydi; hani şair der ya, ‘Ben babamdan ileriyim, doğacak çocuğum benden ileri’; öyleydi durumumuz.”
Vatan meselesi... Ayhan Avcu, evlatlarını vatan, millet ve din hassasiyetiyle yetiştirdiğini, 15 Temmuz gecesi de bunun için dışarıya çıktıklarını, mücadele ettiklerini anlatıyor:
“Evlat ne için yetiştirilir? İnsan ne için yaşar? Akıbetimiz zaten ölüm değil mi? Bir insan kendini de evladını da böyle davalar için, İslam davası için feda edebilir. Çünkü bizi Irak’a, Suriye’ye benzeteceklerdi. Batı’nın, emperyalist dünyanın amacı o gece bizi yok etmekti. Kaleyi yıkıp, buralarda rahatça at oynatmak için... ‘Bugün mücadele etmezsek, yarın bu sokaklarda Amerikan askerleri gezecek’ dedim evlatlarıma. Bir oğlum da astsubay; ona da anlattım telefonda; ‘Sakın darbecilerin emirlerini dinleme, gerekirse bırak gel’ dedim. İslam’da da vardır bu: Herkes kendi sürüsünden mesuldür. Kuran’da Allah nefsimizi ve ailemizi ateşten korumayı emrediyor. Vatan sevgisi imandandır. Vatana ihanet demek cehennemi boylamak demek. Vatansız Müslüman olmaz. Yarın yine böyle bir şey başımıza gelebilir. Ben ya da evlatlarımdan biri yine şehit olabilir. Mutlaka öleceğiz sonuçta ama dirildikten sonra hesap verebilmemiz lazım. Bunları idrak edebilmek, insan yetiştirebilmek çok önemli. Ben de bu yönde çok gayret ettim.”
O meşum günün üzerinden şimdi bir yıl geçti. Ayhan Avcu, “Eşimle öyle üzüldüğümüz, ağladığımız günler oluyor ki” diye içini çekiyor. “Ama Kuran’da kadere iman etmek yazar. Rabbim böyle dedikten sonra biz ne diyelim? Sabretmekten başka ne yapabiliriz? Devlet de elinden geleni yaptı, sağ olsun. Bizi yalnız bırakmadılar, bırakmıyorlar. Destanların yazılması çok önemlidir. Anmalar çok önemlidir. Sizin de göreviniz bunları unutturmamak.''