Cizre’de görev yaparken Ankara’ya atandı. Komiser yardımcılığını kazandı. O gün, yani 15 Temmuz, Ankara’da ilk günüydü. Evini yeni taşımıştı. Eşi sekiz aylık hamileydi. Ve büyük bir heyecanla dünyaya gelecek kızını bekliyordu. En büyük hayali onunla vakit geçirmekti. Dağa çıkmayı seven, spor yapan ve iyi yemek pişiren biriydi Muhsin Kiremitçi. Çarşamba günü babası Konya’da ameliyat olacaktı. Hukukçu abisi Mehmet Kiremitçi bu ameliyat için yola çıkmıştı.
Havalimanındaki ekranlardan birinde gördü ilk kez köprülerin kapatıldığını. Hemen kardeşini aradı; “Emir aldım, çıkıyorum abi” dedi. Bu son konuşmaları oldu. Mehmet Kiremitçi abisine bir sürü mesaj attı ama hiçbiri Muhsin Kiremitçi tarafından görülmedi. Bütün yakınlarını aradılar, kimse haber alamıyordu. Bütün kardeşler toplandı. Hastaneleri tek tek aradılar. Ses yoktu... Ta ki cumartesi akşamına kadar. Gayri resmi bir bilgi geldi ve acı haberi aldılar, Muhsin Kiremitçi şehit olmuştu.
Yaşananların üzerinden bir sene geçti. Abi Mehmet Kiremitçi tüm aile için artık her şeyin çok değiştiğini anlatıyor: “Hayatın normal rutinine dönmekte zorluk çekiyoruz. Herkes geçen zamanla birlikte bir yerlere savruluyor. Yaşanan acıyı bir süre sonra öz kardeşinle bile konuşamıyorsun. Herkesin gözlerinden yaşadığı acı belli oluyor. Biz gençler geçmişi anarak acımızı hafifletmeye çabalıyoruz. Ama büyüklerimiz için durum daha zor. Onlar sessizlikle acılarını yaşıyor.”
Gökçe evimizin neşesi oldu
Muhsin Kiremitçi’nin eşi sekiz aylık hamileydi. Kızını göremedi Kiremitçi. Gökçe, 23 Ağustos’ta dünyaya geldi. Abisi Mehmet Kiremitçi “Gökçe evimizin neşesi oldu” diyor: “Onun mimiklerinde kardeşim Muhsin’i yakalıyorum. Cenazesini almak için dört gün beklemiştim. O zaman bu acıya kendimi hazırladığımı sanmıştım. Ama Gökçe’yi gördüğümde öyle olmadığını anladım.”