Bugün burada olmazsak ne zaman olacağız!

1dk okuma

Darbe girişiminin en çok canını yaktığı ailelerden biri Gülşen Ailesi...

Haberin Devamı

Darbecilerin 06.20’de attığı ikinci bombayla, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin önünde, Gülşen Ailesi üç şehit verdi. Hakan Gülşen, Lütfi Gülşen ve Mehmet Gülşen Külliye önünde nöbet tutuyor, darbecilerin orayı ele geçirmesini önlemeye çalışıyorlardı. Darbe girişiminin en çok canını yaktığı ailelerden biri Gülşen Ailesi...

Darbecilerin 06.20’de attığı ikinci bombayla, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin önünde, Gülşen Ailesi üç şehit verdi. Hakan Gülşen, Lütfi Gülşen ve Mehmet Gülşen Külliye önünde nöbet tutuyor, darbecilerin orayı ele geçirmesini önlemeye çalışıyorlardı. Gülşen Ailesi’nden geriye kalan tek erkek kardeş Nizami Gülşen anlatıyor: “Ailede siyasetle uğraşan bir tek ben varım. AK Parti’nin kurucu ilçe başkanıyım. Kardeşlerimin siyasi kimliği yoktu; milliyetçi insanlardı.

Vatanlarını, milletlerini severlerdi. Olaylar duyulmaya başlayınca herkes merkezde toplanmaya başladı. Belediyenin otobüsleri gelmeye başladı; Ankara merkeze gidilecekti. Ben görevim olduğu için bekledim, ayrı gidecektim. Bizimkilerse ne araba, ne otobüs beklediler o gece. Kendileri atlayıp gittiler. Sabaha kadar darbecilere karşı mücadele ettiler. Ablam sabaha karşı ‘Gelin artık’ diye telefon edince; ‘Bugün burada olmayıp ne gün olacağız’ diye cevap vermişler. Külliye duvarının dibinde, bombayla şehit edildiler.”

Gülşen Ailesi ne zengin ne de fakir, normal bir aileydi. Kardeşler birbirlerine ve ailelerine çok bağlıydılar. Nizami Gülşen anlatıyor: “Hakan çok güçlü kuvvetli bir çocuktu. Ailesine karşı da yumuşak kalpliydi. Evine düşkündü. Çocukları hasta olsa hemen ağlardı. Mehmet Abim sosyal biriydi. Siyaseti de bilirdi. Yetim büyümüştü Lütfi Abim. Annem büyüttü onu. Sonra da ablamla evlendirdi.”

Aradan geçen bir yılda neler yaşadılar? Nizami Gülşen’e soruyoruz: “Üç şehidimiz var, bir anıt yapıldı onlar için. Köye bir ev yapıldı. Hakan kardeşimin ismini bir okula verdiler. Özen gösteriyorlar, önem veriyorlar, sağ olsunlar. Ama acı dinmiyor elbette. Öğretmen olan yeğenim var; Lütfi Gülşen’in oğlu. Durup dururken ağlama geliyor. 15 Temmuz lafı geçince televizyonu kapatıyorlar bazen. Ağır geliyor her şey. Annem 91 yaşına girdi; sabaha kadar her gün ağlıyor. Onlarla konuşuyor gibi yapıyor. Ben ailede kalan tek erkek kardeşim. Bütün yük omuzlarımda. Devlet, Allah için maddi imkânlar sundu; bu yönden hiçbir sıkıntı yok. Duyarlı insanlar da çok, arıyorlar, ‘İhtiyaç var mı’ diye soruyorlar. Onlara da söylüyoruz; ‘Bizim yok, belki başkalarının vardır, onları bulun’ diyoruz. Ama manevi çöküntü geçmiyor. Paralelcilerin daha çok üzerine gidilmesini isterdim. Belki zamanla gidilecektir. O yönden hafif bir burukluğumuz var. İlk mahkemeye gittik; sonra dayanamadık. Gülüyorlar, el kol hareketleri yapıyorlar. Çok ağır geldi bunlar bize.”

Nizami Gülşen, 15 Temmuz’dan sonra yaşananlar üzerine, memleket üzerine çok düşünmüş; artık kenetlenmemiz gerektiğini söylüyor: “Biz inanan insanlarız. Takdir buymuş. Ölüm Allah’ın emri. Ama işte bu darbecileri çökertmek lazım. Her noktaya sinmişler. Halen de ortadalar. Bizim buradan çıkardığımız bir konu var: Sağcısı, solcusu ayırmadan birbirimizi sevmemiz lazım bu ülkede. O gece herkes toplandı oraya. İlla dindar olmak bir ölçü değil. O gece sadece dindarlar değil, sarhoşu da yürüdü, namaz kılmayı, sure okumayı bilmeyeni de yürüdü. Kapalı, açık, dindar diye ayırmamak lazım. Birbirimizi sevmemiz, bir olmamız lazım.”