“Kayınpederiyle altlı üstlü oturuyorlar. Eşi o akşam alt katta, annesindeymiş. Hakan Ünver, 12.41’de eve gelmiş, daha sonra kamera kayıtlarına baktık. Evde abdest almış. Çıkmış. Bakkala ‘Ben cihada gidiyorum, geliyor musun’ diye sormuş. Oradan ilkyardım malzemeleri alıp çantasına koymuş. Doğruca Ankara Emniyet’e gitmiş. Oradakilerin anlattıklarına göre, tankın önüne geçmiş, ‘Yapmayın, etmeyin’ demiş. Birkaç kere de üstüne çıkıp inmiş. Bir asker tarafından karnından vurulmuş. Oradan biri eşini arayıp haber vermiş.”
Kuzeni İsmail Ünver böyle anlatıyor onu. Niğdeliydi Ünver Ailesi. Hakan Ünver, Ankara’da yaşıyordu. Eczacıydı. Evliydi.
6-8 yaşlarında, iki çocuğu vardı.
Mahallede cömertliğiyle tanınırdı. “Dünya işinde gözü yoktu” diyor kuzeni; “Elinde avucunda ne varsa fakire fukaraya dağıtırdı. ‘Yarına Allah kerim’ derdi. Mesai bitiminden sonra bir dernekte, dini derslere giderdi. Aşağı yukarı bundan ibaretti hayatı.”