Prof. Dr. İlber Ortaylı: Bugünün Türkiye’si, Atatürk Türkiye’sini tenkit edecek düzeyde değil
Yeni Türkiye’nin siyasal örgütlenme biçimi, siyasal sistemi, siyasal fikir oluşumu, aktörlerin olgunluğu, hukuka saygısı, diyalog kurma alışkanlıkları Atatürk devrimlerini geriye atacak, küçümseyecek gibi bir düzeyde değil. Şimdiki nesilde böyle bir eğilim var. ‘Atatürk diktatördü’ diyorlar, çok demokratik bir sistem olmadığını biliyoruz, ancak 1930’larda yüzde 90’ı köylü olan bir nüfustan ve ekonomiden bahsediyoruz. 2015 Türkiyesi; 1930’ların Türkiye’sini geri bulacak, tenkit edecek, beğenmeyecek bir düzeyde değildir. Bugünün Türkiye’si, Atatürk Türkiyesi’nin ilerisinde bir Türkiye değil maalesef. Bugün, 1930’ların Türkiye’sine göre büyük sorunlarımız var ve bunların hepsinin gözden geçirilmesi gerekiyor.
Doç. Dr. Ali Faik DEMİR (Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi): O Cumhuriyet’in kuruluşu, başarısı ve mevcudiyeti demektir
10 Kasım, Türkiye için yalnızca liderinin rahmetle, özlemle ve sevgiyle anıldığı bir ölüm günü değil, aynı zamanda halkın geçen bunca yıla, yaşananlara ve farklı görüşlere rağmen Atatürk’ün kurduğu devlete, fikirlerine ve ülkülerine sahip çıkma iradesini gösterdiği gündür. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, başarısı ve mevcudiyeti demektir. Türkiye için Atatürk bir rüyayı gerçek yapan, yıkılmış bir politik ortamdan yeni, dinamik, başarılı ve özellikle de saygı gören bir devlet kuran, dünyada o günün büyük güçleri ve devlet adamlarının kabul ettiği bir liderdir. Atatürk, askerliğin ve siyasetin en büyük dehalarından biri olup, her devletin kendisinden olmasını isteyeceği, zor zamanları ve karanlığı, aydınlığa ve başarıya çevirebilen yirmi dört karatlık bir liderdir. Atatürk, dünyada Türkiye’nin sembolü ve olumlu yüzüdür. Dünyada birçok halka ve lidere örnek olan bir devlet adamına sahip olmanın ayrıcalığının ve şansının farkında olarak, Türkiye için çalışmak ve ülkeyi daha ileri seviyelere taşımak hepimizin borcudur.
Hürriyet yazarı tarihçi Naci Öncel: Ölçü, her koşulda, hâlâ Atatürk
Benzerine zor rastlanır bir liderdi Atatürk. Cumhuriyet’in kültürel ve siyasi DNA’sının yapı taşlarına, karizmatik “tek adam” liderliğiyle o biçim verdi. Bugün giyim-kuşamdan resmi sanat kurumlarına, hatta öz algımıza kadar sayısız alanda onun izlerini görüyoruz. ‘Atakültçüler’in ve ‘yeminli Atatürk düşmanları’nın sesleri yüksek çıksa da, Türkiye’de sessiz çoğunluğun onun çabasını doğru anlayıp, hakkını teslim ettiğine inanıyorum. Şu ana dek, ne onun vizyonerliğini aşabildik, ne de döneminin sorunlu tercihlerine sağlıklı çözümler üretebildik. Amaç onun yaptıklarının tersini yapmak olduğunda bile ölçü yine Atatürk oluyor! Onun iktidar yıllarıyla ilgili olumlu-olumsuz her referans, sabah-akşam durmadan babasını eleştiren veya ona koşulsuz hayranlık duyan bir ergenin halleri adeta. Oysa ülke olarak ‘büyüyüp’, onun zihinsel mirasını aşmanın zamanı geldi de geçti bile. Bu Atatürkçü tez, anti-tez ikileminden kurtulup, samimi bir senteze ulaşmadıkça, 2015 model görünümlü, motoru bakımsız, 1938 model bir araç hızıyla ilerlemeye devam edeceğiz.
Prof. Dr. Zafer Toprak: Bugün Atatürk için beslediğimiz saygı o liderlerin hiçbirine nasip olmamış
Cumhuriyet Türkiyesi'nin kuruluş evresi tarihçilerin “katastrof (felaket) çağı” diye niteledikleri iki dünya savaşı arası döneme rast geliyor. Bu evrede imparatorluklar yıkılmış, demokrasiler çökmüş, meclisler kapanmış, birçok ülkede etno-nasyonalist görüşler güç kazanmış. Ardından 1929 Buhranı'yla tüm dünya iktisadî bir çöküntüyle karşı karşıya gelmiş. Bu evrede çözüm arayışları Sovyet Rusya'dan İtalya'ya, Almanya'da İspanya'ya birçok liderin gün yüzüne çıkmasına neden oluyor. Ama bu liderlerden hiçbiri geride kalıcı bir geçmiş bırakamıyor. Bugün Atatürk için beslediğimiz sevgi ve saygı bu liderlerin hiçbirine nasip olmamış. Tüm veriler bir araya getirildiğinde Mustafa Kemal Atatürk 20'nci yüzyılın en köklü dönüşümlerini gerçekleştirmiş bir devrimci olarak tarihe geçiyor. Bilimde, sanatta, kültürde onun çizdiği yol günümüzü aydınlatıyor.
Emekli büyükelçi, öğretim üyesi, TASAM Başkan Yardımcısı Murat Bilhan: #BenimİçinAtatürk sıfır sorun demek…
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçek sıfır sorun dönemi 1923-1938 yılları arasında yaşanmıştır. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti, dış politikasını gerçekçi bir barışa dayandırmıştır. Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine barış ve işbirliği alanı yaratmıştır. Nasıl mı? Batısında büyük devletlerle barışmış, tarihte ilk kez İngiliz Kralı’nı Türkiye’ye getirmiştir. Fransa ile daha İstiklal Savaşı sırasında barışmıştır. Kuzeyinde Sovyetler Birliği ile dostluk ve işbirliği antlaşması imzalamıştır. Doğusunda, o sırada dünyadaki sadece iki bağımsız Müslüman ülke olan İran ve Afganistan ile ilk diplomatik ilişkileri tesis etmiştir. Güneyde esasen sömürgüciler bulunduğundan, o bölgeyi Fransa ve İngiltere ile olan ilişkilerine bağlamıştır. Avrupa’da o sıradaki diktatörlüklerden hiçbiriyle sürtüşmeye girmemiş, batıda Balkan Antantı, doğuda Sadabad Paktı ile bütün etrafını barış ve çemberiyle çevirmiştir. Ve bu 15 sene sürmüştür. Bundan daha âlâ sıfır sorun olur mu?
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan: En başta bağımsız bir devletin kurulmasını sağladı
Hiç kuşku yok ki en başta, Milli Mücadele Dönemi’ndeki liderliği ve komutanlığı, bağımsız bir devletin kurulmasını sağladı. Tek parti yönetimi olmasına rağmen, elbette meşruiyeti de sağlamak için, siyasi kültürün yerleşmesini sağlayan seçimler 1923, 1927, 1931 ve 1935 yıllarında düzenli olarak yapıldı. Kadınların toplumsal hayatta daha eşit birer yurttaş olarak yer alması konusunda çok değerli adımlar atılmasını cesaretlendirdi.