Güncelleme Tarihi:
Amanda Smith ve eşi yıllarca gece uykularından bızz-bızz-biip alarmlarıyla uyandı. Bu alarm Smith'in kan şekerinin çok düşük ya da çok yüksek olduğu anlamına geliyordu. Genç kadın ya yatağının baş ucuna stokladığı meyve sularından birini açıp içiyor ya da pompasını ayarlayıp kan dolaşımına bir doz insülin salınmasını sağlıyordu.
Kanada'nın Ontario eyaletinin London şehrinde yaşayan 35 yaşındaki Smith, bir Tip 1 diyabet hastası. Tip 1 diyabet, hastaların pankreaslarında bulunan ve görevi insülin üretmek olan adacık hücrelerini ortadan kaldırıyor. Bu nedenle Smith gibi hastaların sürekli kan şekeri düzeylerini takip etmeleri ve gerektiğinde çeşitli şekillerde insülin almaları gerekiyor.
Bir hemşire olan Smith bu durumu, "Dikkatinizi diyabetinize vermek zorundasınız, aksi takdirde ölürsünüz" sözleriyle özetledi.
ÇOCUKLUĞU ANNESİNİ UYARMAKLA GEÇMİŞTİ
Smith için diyabet maalesef sürdürülebilir hastalık değildi. Günlerini cehenneme çeviriyor, geleceğini öngörülemez hale getiriyordu. Smith'in bir akrabası geçmişte bu hastalık nedeniyle bir uzvunu yitirmişti.
Smith özellikle kan şekerinin çok düştüğü zamanları öngörmekte zorlanıyordu. Zira kan şekerinin düştüğünü hissettiğinde iş işten geçmiş oluyordu. "Kendinizi ölü gibi hissediyorsunuz. Halsizlikten kıpırdayamıyorsunuz, mideniz bulanıyor. O an bir şeyler yemezseniz öleceğinizi anlıyorsunuz" diyen Smith, kan şekerini yükseltmek için çok fazla karbonhidrat tükettiğini, bunun da ani yükselişlere neden olduğunu anlattı.
Aslında Smith bu hastalığa yabancı değildi. Smith'in çocukluğu kendisi gibi Tip 1 diyabetli olan annesine "Şekerini kontrol et" demekle geçmişti. 30'lu yaşlarında bu kez kendi ailesi aynı şeyi Smith'e yapmaya başladı.
Şu an 9 yaşında olan kızı Draya oyun oynamak için annesinin telefonunu alıyor ancak sık sık gelen bildirimler nedeniyle bölünüyordu. "Anne şekerini kontrol et" diyen Draya büyüyünce doktor olmak ve hastalığa çare bulmak istediğini belirtiyordu.
SEVGİLİLER GÜNÜ'NDE HAYATI DEĞİŞTİ
Smith'in hayatı 2023 yılının 14 Şubat günü değişti. Doktorlar, embriyonik kök hücreleri kullanarak ürettikleri replasman adacık hücrelerini, Smith'in karaciğerini besleyen bir kan damarı aracılığıyla kadının vücuduna nakletti. Ağustos ayına gelindiğinde, Smith'in insülin ihtiyacı tamamen sona ermişti. Vücudunun ihtiyacı olan insülini yeni hücreleri sayesinde kendi kendine üretebiliyordu.
The Washington Post'a konuşan Smith, "Kendimi yeniden normal hissediyorum. Diyabetin hayatınızın ne kadarını kapladığını, tamamen ortadan kalkana kadar fark etmiyorsunuz" ifadelerini kullandı.
Geçtiğimiz bir yılda alarm seslerinden ve bildirimlerden uzak yaşadıklarını söyleyen Smith, bunun bir mucize olduğunu ifade etti. Smith'le ilgilenen sağlık çalışanları da aynı fikirdeydi. Toronto Üniversitesi Pankreas Nakil Programı'nın cerrahi direktörü olan Trevor Reichman, "Yıllarca diyabetle yaşadıktan sonra altı ay içinde hastalığın adeta ortadan kalkmasını görmek inanılmaz" derken hemşire Andrea Norgate de "Buna bugüne kadar dünyada yaşanmış en heyecan verici şey demek daha isabetli olur diye düşünüyorum" ifadelerin kullandı.
12 HASTADAN 11'İNDE SONUÇLAR BAŞARILI
Smith'in parçası olduğu araştırma, diyabetin yok ettiği hücrelerin yerine yenilerini koyup hastalığa kökten çözüm arıyor. 20 yılı aşkın zamandır devam eden kök hücre araştırmaları, bu çalışma sayesinde çok somut sonuçlara ulaşıyor.
Kök hücreler vücutta her türlü hücreye ya da dokuya dönüşebiliyor. Bilim insanları kök hücrelerin bu gücünden yararlanarak, hastalık ya da yaralanma sonucu hasar almış organları yenilemeyi hedefliyor.
Smith, bir laboratuvar ortamında kök hücrelerden üretilmiş adacık hücrelerinin nakledildiği 12 Tip 1 diyabet hastasından biri. Amerikan Diyabet Derneği'nde temmuz ayında yapılan sunuma göre, hastalardan 11'i insülin alımını ya tamamen sonlandırdı ya da büyük oranda azalttı.
Vertex Pharmaceuticals şirketinin geliştirdiği tedavi, hastalar için çok şey vadediyor. Ancak birçok uzman henüz erken aşamalarda olan tedavinin bitiş çizgisine değil ama ileriye doğru bir adım olduğunu söylüyor.
BAĞIŞIKLIK BASKILAYICILAR RİSK YARATIYOR
Hastaların vücutlarına nakledilen hücrelerin ne kadar süreyle insülin üreteceği ya da tedavinin uzun vadede güvenli olup olmadığı henüz bilinmiyor. Bunun için daha fazla hasta üzerinde daha uzun süreli testler yapılması gerekiyor.
Dahası hastalar vücutlarına nakledilen hücrelerin reddedilmemesi için bağışıklık baskılayıcı ilaçlar almak zorunda. Deneye katılan hastalardan biri bir sinüs ameliyatının komplikasyonları sonucu ortaya çıkan enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybetti. Uzmanlar hastanın bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanmasının enfeksiyonla savaşı baskılayıp ölüm riskini artırdığını vurguladı.
Smith şu an günde üç kez bağışıklık baskılayıcı ilaç alıyor. İlaçları kullanmaya başladığında ağzında aftlar çıktığını ve hasta kişilerle aynı ortamda bulunduğunda dikkat etmesi gerektiğini belirten Smith, "Diyabetin yarattığı sağlık riskleriyle ve iniş çıkışlarla kıyaslandığında bu idare edilebilir bir durum" dedi.
"DİYABETLİ OLMAK İÇİN EN İYİ ZAMAN"
Michigan Diyabet Araştırmaları Merkezi Direktörü Scott Soleimanpour, Tip 1 diyabet teşhisi aldığında henüz yaşındaydı. Gençlik yıllarında doktorları kendisine sık sık "Merak etme 10 sene içinde çaresi bulunacak bu hastalığın" diyordu. Bugün 40'lı yaşlarında olan Soleimanpour, doktor olduğunda kendi kendine bir söz verdi: Hastalarına kesin tarihler vermekten kaçınacaktı.
Yine de umutlu olduğunu belirten Soleimanpour, "Diyabetli olmak berbat bir şey ama şu an diyabetli olmak için en iyi zaman çünkü bu inanılmaz teknolojilere sahibiz. Yolun sonuna gelmedik ama yolculuğumuz devam ediyor. Yolculuğun bu aşamasında soluklanıp 'Gayet güzel, devam edelim' demekte bir sakınca görmüyorum" ifadelerini kullandı.
PANKREAS NAKLİNDEN BUGÜNLERE GELİNDİ
Aslına bakılırsa diyabete çare bulma çabaları kök hücre araştırmalarıyla başlamadı. Takvimler 1966'yı gösterirken, doktorlar ilk kez bir diyabet hastasına tam pankreas nakli gerçekleştirdi. Ancak böylesi büyük bir ameliyatın dünya genelindeki milyonlarca Tip 1 diyabet hastası için çare olması mümkün değildi.
Ne var ki zamanla pankreasın yapısı anlaşıldıkça bilim insanları bu ameliyatı nasıl küçültebileceklerini düşünmeye başladı. Pankreasın içinde insülini ve diğer hormonları üreten ve adacık olarak bilinen hücre kümeleri bulunduğunu keşfeden araştırmacılar, bütün bir organı nakletmektense bağışçılardan toplanan adacıkları nakletme seçeneğini denemeye karar verdi.
Edmonton şehrinde bulunan Alberta Üniversitesi'nde görev yapan bir nakil cerrahı olan James Shapiro, bu sorun üzerinde çalışmaya 1980'lerde başladığını belirterek, "Yaptığım deneylerin hiçbiri işe yaramadı. Başlangıçta sıçanlardaki diyabeti bile nadiren tersine çevirebiliyorduk" dedi.
EDMONTON PROTOKOLÜ 2000'DE YAYINLANDI
Denemelere devam eden Shapiro ve meslektaşları, 2000 yılında adacık nakli yapılan yedi hastanın insülin kullanmayı bıraktığını duyurdu.
Edmonton Protokolü adı verilen bu işlem, diyabet araştırmacılarını heyecanlandırdı. Hücrelerin yerlerine yenilerinin koyulabileceği ve hastalığın tersine çevrilebileceği kanıtlanmıştı.
Soleimanpour, bu noktada sorunların da netleşmeye başladığını belirtti.
Hücre naklini sık sık tekrarlamak gerekiyordu. Üstelik hastaların çoğu nihayetinde yine insüline ihtiyaç duyuyordu. Bağışıklık baskılayıcı ilaçlar enfeksiyon ve kanser riskini artırıp çeşitli yan etkilere yol açıyordu. Donörlerin bağışladığı adacık miktarı da fazlasıyla sınırlıydı.
O günden bu yana gerçekleştirilen 1000'i aşkın nakil, yaklaşımın işe yarayabileceğini gösterdi. Geçen yıl ABD makamları, donörlerden alınacak adacık hücre terapisini onayladı.
"ALTI ADIMLI EĞİTİM SÜRECİ"
Araştırmacılar donör hücre yetersizliği sorununa çözüm bulmak için kök hücre alanına yöneldi.
Vücudumuzdaki hücrelerin birçoğunun görevleri belli. Ancak insan embriyosundan elde edilen kök hücreler, vücuttaki tüm dokulara ve organlara dönüşebiliyor, gerektiğinde beynin, kasların ya da pankreastaki adacıkların bir parçası haline gelebiliyor. Teorik olarak bilim insanlarının ihtiyaç duydukları kadar çok kök hücre üretmesi, hücrelerin kalitesini ve tutarlılığını kontrol etmesi mümkün.
Douglas Melton'ın oğlu Sam'e 1991 yılında henüz bir bebekken Tip 1 diyabet teşhisi kondu. Melton o dönemde Harvard Üniversitesi'nde, kurbağaların gelişim süreçleri üzerine çalışıyordu. İlerleyen zamanda Melton'ın kızı Emma da Tip 1 diyabet teşhisi aldı. Hal böyle olunca Melton, bilim insanlarının süreci kopyalayıp hastalara yardım edebileceği umuduyla çalışmalarının odağını insülin üreten hücrelerin normal gelişimine çevirdi.
Melton, kısa süre içinde kök hücrelerle ilgili önemli bir gerçeği keşfetti. Kök hücreler her tür hücreye dönüşebiliyordu ancak bunun için doğru şekilde yönlendirilmeleri şarttı. Melton'ın laboratuvarı 20 yıl boyunca bu adımları, gereken malzemeleri ve zamanlamayı belirlemek için çalıştı. Sonunda haftalar süren "altı adımlı eğitim süreci" belirlendi.
ŞİRKETE ÇOCUKLARIN İSİMLERİ VERİLDİ
Felicia Pagliuca, Melton'la bir seminerde tanıştığında Cambridge Üniversitesi'nde kanser biyolojisi alanında çalışıyordu. Bir hastalığı iyileştirmek için hücreleri öldürmek yerine hücrenin kendisini ilaç olarak kullanma fikrinden çok etkilenen Pagliuca, Melton'ın laboratuvarına katıldı. Özellikle bu hücreleri laboratuvarda sıfırdan üretebilme fikrine bayılmıştı.
Bilim insanları, laboratuvarda ürettikleri hücreleri test etmek için insülin salgılanması halinde renk değiştiren bir maddeyle birlikte glikoz içeren bir kaba alıyordu. Pek çok denemenin ardından karışımın rengi maviye döndü, bu da nihayet doğru formülün tutturulduğu anlamına geliyordu.
Araştırmacılar bulgularını 2014 yılında yayımlayıp Semma Therapeutics şirketini kurdu. Daha sonra Vertex Pharmaceuticals 950 milyon dolar karşılığında Semma'yı satın aldı. Semma'nın ismi Melton'ın çocukları Sam ve Emma'dan geliyordu.
SORUN 40 YILDIR AYNI
Kök hücre tedavisinin daha güvenilir ve küçük çocuklar da dahil daha fazla hasta için erişilebilir olması için hücreleri bağışıklık sisteminden korumanın yolunu bulmak gerekiyor.
Irl Hirsch, Washington Üniversitesi'nde görev yapan bir endokrinoloji uzmanı. Kendisi de diyabetli olan ve geçmişte Vertex'e danışmanlık yapan Hirsch, 1980 yılında tıp fakültesine başlamadan önce tanınmış endokrinolog Paul Lacy için çalışıyordu.
O dönemde Lacy'nin kemirgenler üzerinde nakil yoluyla diyabet tedavisi hakkında çalıştığını belirten Hirsch, "Herkese, '5 yıl içinde bu hücre nakillerini insanlarda da gerçekleştireceğiz' diyordu. Herkes buna inanıyordu ama olmadı. En büyük sorun bağışıklık reddetmesi ve bağışıklık sistemini baskılama ihtiyacıydı. 1980'de de bu sorun yaşanıyordu, şimdi de yaşanıyor" dedi.
Ancak bilim insanları bu sorunu çözebilmek için ellerinden geleni yapıyor. Vertex hücreleri biyomühendislik yoluyla geliştirilmiş bir aracın içine yerleştirme metodunu test ediyor. Şirket ayrıca hücreleri "hipoimmün" yani bağışıklık sisteminin göremeyeceği hale getirmek için gen düzenleme tekniklerini kullanıyor. Hastalarından kendilerinden kök hücre üretip bunları adacık hücrelerine dönüşmeye zorlayan araştırmacılar da var. Bağışıklık sistemi bu hücreleri yabancı görmediği için, bağışıklık baskılayıcı ilaç ihtiyacı da azalıyor.
HASTALAR VE DESTEKÇİLERİ SABIRSIZLANIYOR
Berbat bir hastalığı tedavi etmek için kişiyi uzun süre bağışıklık baskılayıcılara maruz bırakmak birçok doktoru endişelendiriyor ancak hastalar ve hasta hakları savunucuları tedavinin yaygınlaşması için sabırsızlanıyor.
Günümüzde kullanılan diyabet tedavileri hayat kurtarsa da mükemmel değil. Enfeksiyon risklerinin göz ardı edilmemesi gerek ancak bir araştırma ve savunuculuk örgütü olan Breakthrough T1D'nin başkanı Aaron Kowalski, "Akranlarınızdan 15 yaş erken kalp krizi geçirme, kör olma ve böbreklerinizi kaybetme riski de göz önünde bulundurulmalı" dedi.
Smith, kendisini yıllarca hayatta tutan insülin pompasını mutfak dolabının arka tarafına gönderebildiği için çok mutlu olduğunu belirterek, "Artık hayatımı hastalığımın etrafında planlamak zorunda değilim. Bunu herkese ulaşabilmesi için dua ediyorum. Benim hayatım değişti" ifadelerini kullandı.
The Washington Post'un "Diabetes took over her life, until a stem cell therapy freed her" başlıklı haberinden derlenmiştir.