Güncelleme Tarihi:
Annelik bize öğretildiği gibi doğuştan mı gelir yoksa öğrenilen bir rol müdür?
Annelik rolü kültürden kültüre farklılıklar gösteren bir roldür. Genellikle bu rolün nasıl oynanacağı annenin kendi annesiyle ilişkisi ve içinde yaşadığı toplumun annelere nasıl bir rol verdiği gibi etkenlerle şekillenir. Ama hiçbir toplumda değişmeyen bir şey vardır ki o da anne ve bebek arasında kurulan özel bağdır. Bebeğin doğduğu günden itibaren anne ile arasında kurulan ilişki, özel bir ilişkidir. Bebekler, dünyaya, sanki kendilerine bakan anneyi büyüleyecek bir donanımla gelirler. Bu öyle bir büyüdür ki; anne, bebeği her ağladığında, onun gereksinimlerini gidermek için kendini zorunlu hissedecektir. İşte insan yavrusunun bu özel yeteneği sayesinde anne ve bebek arasında gelişen bağlanma ilişkisi; bebeğin korunmasını, bakılmasını, gereksinimlerinin giderilmesini ve hayatta kalmasını sağlar.
Annenin bebeğin gereksinimlerine duyarlılığı, kısmen doğum sonu annede oluşan hormonal değişiklikler sayesinde olur ama kısmen de bebeğin bu özel yeteneği ile yaratılır. Bebeğe bakım veren kişi mutlaka anne olmayabilir. Kim olursa olsun bir süre düzenli biçimde bir bebekle ilişki kurduğunda aynı büyünün etkisi altında kalacaktır. Bebeğe bağlanan annesi ya da bakımını üstlenen kişi, ona hayran olacak, onu memnun etmek için, rahat ettirmek için adeta çırpınacaktır. Böylece de annelik rolüne ilişkin ilk adımlar atılmış olur. Annenin bebeğe verdiği değer; onun gereksinimlerine karşı duyarlılığı; bebeğine baktığında gözlerinin parlaması; bebeğin kendisini değerli ve güvende hissetmesini sağlar ve böylece bebek, annesi ile ilişkisi yoluyla, kendisi ve yaşadığı dünya ile ilgili ilk bilgilerini oluşturur.
Anne olmak görünürde bu kadar basit bir roldür; insan yavrusuna bakmak, beslemek, sevmek, sıcak tutmak, korumak... Ancak pratik uygulamada annenin bütün varlığını ve düşüncesini kaplar. Anneler bebekleriyle ilgili hayaller kurar, onun geleceğine ilişkin planlar yapmaya başlarlar. Anne daha çok şey bildikçe daha çok ayrıntı ile uğraşmaya başlar. Anne sütü mü verecek, mama mı verecek, yanında mı yatıracak ayrı mı yatıracak? En doğru anneliği nasıl yapacağına ilişkin sorular annenin zihnini işgal eder. Günümüzde annelik rolü bu nedenle giderek karmaşıklaşmıştır. Hele de son yüzyılda erişkinlerin, "kendi davranışlarının kökenini geçmişte, çocukluklarında arama" ve bu yaklaşımın yanlış bir uzantısı olarak da "geriye dönüp de başlarına gelen her sorundan dolayı annelerini suçlama" eğilimleri ortaya çıktığından beri çoğu anne, çocuğunun geleceğinin bütün yükünü ilk andan itibaren omuzlarında hissetmeye başlamaktadır.
Günümüzde anneler eskiye göre daha plan, program ve proje dâhilinde çocuk yetiştiriyor. Yeni annelerle eski anneleri kıyaslar mısınız?
Günümüzde anneler yoğun bir bilimsel bombardıman altındalar. "Çocuğun neyle beslendiği ya da beslenmediği onun ilerde kalp hastası ya da şeker hastası olmasına neden olabilir; hangi ek besinleri aldığı ileride obez olup olmamasını belirler; belli vitaminleri almazsa boyu yeterince uzamayacaktır" vs. gibi, bazıları çok da doğru olmayan ham bilimsel veriler annelere her gün medya aracılığıyla ulaşıyor. Beslenme konusunda uzayıp giden bu listeye giderek zekâsının nasıl daha iyi gelişeceği listesi de eklendi. Anneler çocuklarının zekâsı gelişsin diye hamileliklerinden itibaren belli müzikleri çocuklarına dinletmeye; oturabildiğinden itibaren çocuklarını zekâ geliştirdiği iddia edilen TV programlarının karşısına koymaya; mutlaka belli oyuncaklarla oynamasını sağlamaya uğraşmaktalar.
Annelik üzerinde tüketim toplumunun baskısı giderek artmaktadır. Bu yaklaşım tarzı çerçevesinde, "annenin çocuğa nasıl davranması gerektiği" konusunda da oldukça sığ bir bilgi bombardımanı söz konusudur. Annelere birbiriyle çelişen birçok mesaj bir anda verilmektedir. Bu mesajlar "çocuğunu taşırken yüzü kendine mi baksın, dışarıya mı baksın?" gibi günlük yaşamın küçük ayrıntılarından tutun da; "çocuğun davranışına sınır koyarsanız özgür bir birey olamaz, kendi hakkını savunamaz" türü tehditler içeren uyarılara kadar anne çocuk ilişkisinin birçok alanını kapsamaktadır. Bu bombardıman altında bazı anneler, çocukları iyi yabancı dil öğrensin diye, daha kendi dilini konuşmadan yabancı dil öğretme çabası içine girmekte; tuvalet eğitiminden önce müzik eğitimine başlamaktadırlar. Annenin eğitim düzeyi yükseldikçe çocuğun geleceği için yapılması gereken şeyler listesi giderek kabarmaktadır. Bütün bu uyarılar sonucunda, bazı anneler, "Çocuklarının ilerde ne olup ne olmayacağının yalnızca kendi kontrollerinde" olduğu zannına kapıldılar ve bir gün bir şeyleri eksik ya da yanlış yapmış olmaktan dolayı çocukları tarafından suçlanmaktan da fena halde korkuyorlar...
Çocuklar günümüzün hızlı, karmaşık ve kalabalık şehirlerinde yetişirken anneleri ile ilişkileri de bu yaşam tarzından etkileniyor mu? Daha sıcak bir ilişki için önerileriniz var mı?
Bütün bu baskıların sonucunda, daha çok da şehirde yaşayan anneler sanki çocuklarıyla ilişkilerindeki her anı puanlayan bir dış sistem varmış gibi hissetmeye başladılar. Çalışan anneler, çocuğuna yeterince zaman ayırmadığının suçluluğuyla; görev icabı çocuğa ayırdığı zamanları, "çocuk zekâ gelişimi için oynaması gerekli olan bütün oyunları oynadı mı oynamadı mı?" diye hesaplayarak geçirir hale geldiler. "Doğru çocuk yetiştirme denetim sistemi" sanki onların ne kadar iyi anne oldukları ve çocuklarının gelecekte ne kadar başarılı, güvenli, sağlıklı olacağına dair her an onları denetlemekte ve puan vermekte gibi hissediyorlar. Bu derece çocuğun geleceğine odaklanmış bir bakış açısı ise şimdiki zamanın kaçmasına; anne çocuk ilişkisinin çok önemli bir boyutu olan duygusal ilişki boyutunun unutulmasına neden oluyor. Anne çocuk ilişkisinin kendiliğindenliği ve doğallığı bozuluyor. Anneler hata yapma ya da eksik yapma kaygısından çocuklarıyla ilişkilerinin keyfini çıkaramaz hale geldiler. Annelik artık "doğru çocuk yetiştirme" konusunda binlerce ayrıntı bilmeyi ve uygulamayı gerektiren tam gün çalışmayı gerektiren bir iş haline gelmiş; ilişkinin rahatlığı bozulmuş; ilişkiler gerginleşmiş durumda...
Oysa anne çocuk ilişkisinin en önemli yönü ilişkideki güven hissi, şefkat, paylaşım, birlikte olmaktan mutlu olma ve her şeye karşın karşılıklı kabullenilme duygusudur. Anneler gergin olup, çocuklar da annelerinin beklentilerine yanıt verememe kaygısı yaşamaya başladıklarında bu duygu kaybolur. Annelik duygusu yaşamın belki de en doyum verici duygularından birisidir ve "başarılı anne" olma çabası, bu duyguyu bozduğunda; hem anneler hem çocuklar kaybeder. Şunu unutmamak gerekir ki; en başarılı, en mutlu ya da en güvenli, en sağlıklı erişkinler genellikle en başarılı annelerin çocukları değildir!