Paylaş
“Alerjinin geçmişi çok eskiye, binlerce yıl önceye dayanıyor. Alerjiye ait en eski bilgi MÖ 3000’li yıllarda yaşayan ve arı sokması sonucu hayatını kaybeden Mısır Kralı Menses’e aittir.
Tarihteki bir diğer alerji öyküsü Roma İmparatoru Claudius’un oğlu Britannicus ile ilgilidir. Britannicus’un atlara alerjisi olduğu ve ata bindiğinde önünü göremeyecek kadar gözlerinin ve gözkapaklarının şiştiği, bu yüzden genç askerlerin önderliğini yapma onurunun Britannicus yerine Claudius’un evlatlık oğlu Nero’ya verildiği iddia edilir.
İngiltere Kralı III. Richard’ın, çilek alerjisi olduğunu bildiği halde, Lord William Hasting’i suikastla suçlamak için, özellikle çilek yediği tarihte yer alan bir diğer öyküdür.
Romalı filozof Lucretius alerji için “Bazılarımız için yiyecek olan bir şey, diğeri için en ağır zehir olabilir” demiştir.*"
Burada anne babalar için kaleme aldığım "Çocuklar ve Alerji" kitabından bir paragraf paylaştım sizlerle. Alerjinin geçmişinin ne kadar eskilere dayandığını tekrar hatırlamamız için.
İnsan var olduğundan bu yana alerji de var olmuştur. Alerji, insan vücudunun doğaya tepki vermesi halidir. Gıdaya, ağaç polenlerine, küf mantarlarına, böceklere, hayvanlara ve daha sayılabilecek nice doğal maddeye bazı vücutlar aşırı tepki vermektedir. Basitçe bazı insanlar dünyayı, yaşamı kabul etmekte güçlük çekmektedir. “Çileğe alerjim var, ne zaman yesem kabarırım.” “Toza girince hapşırırım.” “Metal takı takamam, kaşınırım.” Çoğu zaman bunlar birçok kişinin hastalık olarak bile kabul etmediği, sıradan sosyal paylaşım cümleleri haline gelmiştir.
Bugün için her 5 çocuktan birisi alerjik. Her 10 çocuktan birisi ve her 4 erişkinden birisi alerjik astım bronşit. Yani git gide artan sıklıkta insanlar nefes almakta zorlanıyor. Biz bilinçli ya da bilinçsiz dünyayı, yaşamı reddettikçe yaşam da bizi reddediyor. Yapılan çalışmalar alerjinin zengin, modern, batılı toplumların hastalığı haline geldiğini gösteriyor. En ağır ölümcül alerji ve astım hastaları, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avusturalya’da görülüyor. Az gelişmiş ülkelerde, Afrika’da, Asya’da alerji, astım çok daha az.
Son yıllarda Hijyen Teorisi ** adı altında yürütülen dünya çapında yapılmış çalışmalar az gelişmiş ve çok gelişmiş toplumlar arasındaki bu alerji farkını net bir şekilde ortaya koyuyor. İnsanlar doğdukları andan itibaren ne kadar doğayla, toprakla, hayvanlarla, gerektiğinde mikrobik hastalıklarla temas ederse alerji o kadar az görülüyor. Çiftlik ortamında, çamur içinde, çiğ süt içerek, inek, kuzu, kedi köpek gibi hayvanlarla iç içe yaşayan çocuklarda astım olmuyor. Son derece modern binalar içinde sabahtan akşama televizyon seyreden, ders gören veya yuva, kreş, oyun grubu mantığı ile arkadaşları ile kapalı odalarda sosyalleşen, her tarafı çamaşır suyu ve benzeri dezenfektanla steril edilmiş, hiç hasta olmasın diye her türlü aşı ile mikroplardan korunan çocuklarda astım, alerji görülüyor.
Bu çalışmanın sonuçlarını yorumlarsak, dünyayı, doğayı, yaşamı ve yaşamın gece ve gündüz gibi beraberinde getirdiği sağlığı olduğu kadar hastalıkları kabul etmeyip, ona direndiğimizde, çocuğum hiç hasta olmasın mantığı ile yaşama müdahale ettiğimizde, yaşam da bize alerji ile cevap veriyor.
Bu demek değil ki, pislik alerjiden koruyor mantığı ile çocukları ortalığa salalım. Yaşam, doğa, bedenimiz ve alerjiye neden olan bağışıklık sistemi ve hatta bedenimizin en küçük hücresi dahi denge üzerine kuruludur. Denge ise öncelikle yaşamı ve getirdiği her şeyi kabul ediş ve bu farkındalığın getirdiği bilgi ile gerektiği yerde müdahale edebilme becerisi ile kuruluyor. Burada size bu dengeyi kurmak üzere birkaç öneri sunacağım.
Herkese sağlıklı, mutlu günler dilerim.
*Çocuklar ve Alerji kitabı / Prof. Dr. Yonca Tabak
**Hijyen teorisi: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20415863
Paylaş