Paylaş
Bir bilim adamının deney raporlarından alınmıştır.
1. gün: Fare uzun süre labirentin içinde dolandı ama peyniri bulamadı. İçgüdüleri zayıf.
3. gün: Negatif. Sadece labirenti değil, odanın hemen her yerini aradı; tüm dolapları, çekmeceleri, kavanozları karıştırdı. Hatta bir tablonun arkasına ve ceplerime bile baktı. Bu fare tam bir salak.
7. gün: En ufak bir ilerleme yok. Artık arama isteğini bile kaybetti, telefonla köşedeki büfeden iki karışık tost, bir ayran istemiş. Zekadan böylesine yoksun oluşu deneylerimde yol almamı önlüyor.
18. gün: Zamanla becerilerini geliştirmesi lazımdı ama sıfır! Beni aradı, kaygılanmamamı, peyniri bulacağını' söyledi. Ona gittikçe peynirden uzaklaştığını anlatmaya çalıştım ama dinlemedi. Ciddi zeka problemi!
74. gün: Umutsuzluğa kapılıyorum. Fare henüz bir zeka belirtisi gösteremedi. En son Tibet'ten aradı, "hayatın anlamı" gibisinden bir şey bulduğunu söyledi. Ama peyniri bulamamış ve artık umurunda da değilmiş. Aptal hayvan! Hayallerimden ve kariyerimden geriye küflü peynirler kaldı.
93. Gün: Labirentin içine koymayı unuttuğum için farenin peyniri bulamadığını farkettim.
***
Gülümsediniz mi?
Oysa hepimiz tıpkı bu dalgın bilim adamı gibi çoğu şeyi unutabiliyoruz değil mi? Biraz önce elimizde duran eşyamızı koyduğumuz yeri, telefon numaralarını, gün içinde yapacaklarımızı, isimleri, yüzleri, başımızdan geçenleri, bazen de unutmamak için elimize bağladığımız ipi niye bağladığımızı…
Unutkanlık, hepimizin hayatında var. Biraz az, biraz çok. Eğer ciddi bir tıbbi sorun yoksa, yaşa bağlı unutma süreci içinde değilsek, kısa sürede her şey yoluna girer aslında. Hatırlarız unuttuklarımızı.
Kısa süreli hafızada tuttuklarımızı unutmamız dışında, aslında geçmişi unutmak, unutmak istediklerimizi hatırlayamamak da en büyük hediye… İstenmeyen yaşantıları unutma, silme ve yeni hatıralara yer açma. Bilinç dışı olarak, çok fazla devreye girmiyorsa tabiî ki.
***
Günümüzün çetin şartlarıyla baş edebilmek zor. Bu zor şartlar bizde az ya da çok gerginlik yaratmakta ve yeni duruma ayak uydurmak için çaba harcamaya başlamaktayız. İşte bu gerginlik ve çaba mücadelesi "stres" olarak tanımlanmakta…
Günlük hayatta sosyal, aile ve çalışma hayatımızı sık sık etkisi altına alan “çağımızın hastalığı” olarak adlandırdığımız stres, biyolojik ve psikolojik dengemizin bozulması anlamında kullanılıyor.
Baskı yapmak, bastırmak, yüklemek, zorlamak anlamları stres kelimesini açıklamakta. Çalışma temposunda düşme, azalan enerji, yorgunluk, hoşgörünün azalması, tahammülsüzlük, öfke, unutkanlık gibi davranış değişiklikleriyle de kendini ortaya koymakta.
Yoğun ve dolu bir programla çalışmak, kendi üzerimize düşenden fazlasını yapmak istemek, kendi sınırlarımızı doğru belirleyememek sonucunda ani öfke patlamaları, sürekli kızgınlık, alaycılık, yalnızlık, umutsuzluk, çaresizlik, engellenmişlik, şüphecilik, cesaretsizlik, can sıkıntısı stresin göstergeleri arasında.
***
Hayatımızı sürdürebilmek, sorunlarımızı çözmek, sorunlarla başa çıkabilme gücümüze de bağlı. Yoğun stresli dönemler ve uzun süren stres etkileri, zihinsel yetilerimizi de etkilemekte.
Son günlerde belki de içinde bulunduğumuz aşırı tempoya dayanmak için zihnimizi aşırı zorluyoruz. Dikkatimizdeki dağınıklık, unutkanlığımız, üretkenliğimizin azalması, zihnimizin gösterdiği bu stres belirtilerinden.
Bazı unutkanlıklarımız stres kaynaklı ancak bir kez ortaya çıktıktan sonra kendileri de strese yol açıyorlar. Anlayacağımız stres unutkanlığa, unutkanlık da stres katsayımızın artmasına sebep oluyor. Kısır bir döngü işte…
Çevreyi suçlamak, başkalarına öfkelenmek, umutsuzluk, çaresizlik, engellenmişlik duyguları yanında, zihinsel bir süreç olarak ortaya çıkan unutkanlık durumumuz aslında bize bir alarm veriyor.
Dikkat stres içindesin! Rahatlamaya çalış! Panik yok!
Peyniri bulamayan fareyi aptal olarak görmeden önce, peyniri koyup koymadığımızı bir kontrol etmemiz gerekiyor.
Şimdi şöyle derin bir nefes alıp, yavaşça verelim ve bir düşünelim! "Nereye koşuyoruz, durmadan dinlenmeden?"
Eyvah unuttum! Hatırlamıyorum!
Sakin olun, sakin olun. Derin bir nefessss :)
Paylaş