Paylaş
Okulların açıldığı bu günlerde, her yaştan çocuğu olan annelere küçük bir hatırlatma yapmak istiyoruz: Çocuğunuzun öğretmeni değil, annesi olduğunuzu unutmayın!
Çocuğunuz sizin için çok önemli ve özel. Onu kimse sizin kadar iyi tanıyamaz. Okul dönemi ile birlikte evin korumalı ortamından, toplumsal rollerin de öğrenildiği okulun kapısından içeri girdi. Size onu göstermiyorlar, sınıfa almıyorlar. Nasıl bir öğrenci, arkadaşlarıyla nasıl iletişim kuruyor, teneffüste neler yapıyor? Bilmiyorsunuz. Sadece size anlatılanlar var elinizde. Okuldan arkadaşlarının annelerinden geri dönenlerle bir şeyleri yakalamayı çalışıyorsunuz.
Bir yandan onun potansiyeli ile yüzleşiyor, diğer çocuklar arasındaki yerini görme fırsatı yakılıyorsunuz. Bir yandan da yeni bir döneme girmiş olan çocuğunuzu keşfetmeye çalışıyorsunuz. Bugüne kadar koruduğunuz kolladığınız, koklayarak gözünüz gibi baktığınız çocuğunuz, şimdi bir prens veya prenses olmadığını anlamaya başladı. Bu okul denen yerde bir sürü prenses ve prens var. Aradaki fark açılmamalı, benim çocuğum parlamalı ve öne çıkmalı. Ne yapmalıyım? Evet, onu okul derslerine çalıştırmalıyım. Geri kalmasın, hatta öne geçsin. Onun şimdiye kadar olan eğitiminden ben sorumluydum. Yine ipler benim elimde olmalı.
Anne olarak bu düşünceler içine düştüğümüzde, şimdiye kadar koşulsuz sevdiğimiz çocuğumuz bir anda sevgiyi alabilmek için önemli bir koşulla karşılaşıyor: Okulda başarılı olmak…
Sevgiye giden yol başarıdan geçiyor.
Daha çok başarı için annem benim sürekli çalışmamı istiyor. Eskiden ne güzel oyun oynardık, konuşurduk, beni dinlerdi. Şimdi sadece “Okul nasıldı?” diye soruyor. “Ödevin var mı?” diyor ve benim öğretmenimden daha çok beni çalıştırmak için çaba sarf ediyor.
Annelikte öğreniliyor, hem de her çocukta farklı bir annelik deneyimi ile. Bazı çocuklar sürekli onay bekliyor, kimi kendi başına uçuyor. Bu noktada, her çocuğa göre ayrı bir rehberlik vermek annenin rollerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ders çalıştırmak değil, ev ortamını çalışmaya uygun hale getirmek, hadi çalış demek değil, gerekli motivasyonu sağlamak, başka çocuklarla kıyaslamak değil, kendi potansiyelini fark ettirip sorumluluk sahibi yapabilmek. Bir öğretmen gibi oturup onunla birlikte ödevlerini yapmak, hatta onun yerine yapmak… Bunlar istenen en son davranışlar.
Bu noktada annenin rolü; ödevleri kontrol etmek, bitirebilmesi için çocuğunu yüreklendirmek ve desteklemekten öteye geçmemelidir. Her yaştan çocuk için bunun geçerliliği kaçınılmazdır. Okulda kendisinden beklenenlerin sorumluluğunu almak, çantasını yerleştirmek, ödevlerini yapmak, çocuğa bunları pekiştirmek ise öğretmene ait bir süreçtir. Eğer ödevler yoksa sonuçlara katlanılır ve bu sonuçlar zaman içinde çocuğun bu sorumlulukları daha iyi özümsemesine yardımcı olur. Roller karışmadığı sürece okul ve aile iş birliği son derece önemlidir.
Onu ders çalışmaya zorladığımızda, aşırı bir disiplinle, yaşını göze almadan ödeve ve fazladan çalışmaya yönlendirdiğimizde kendimizi çatışmalar içinde bulabiliyoruz. Bu durum, sadece annelik rolümüze küçük zararlar vermekten öteye geçmiyor, aynı zamanda onu geleceğe hazır bir yetişkin olmaktan da alıkoyuyor. Bırakın öğretmeni onu ödüllendirsin, bırakın arkadaşları arasına ödevi olmadan gittiğinde, neler hissettiğini fark ettirsin. Bırakın geç okusun, karnesi beşlerle dolu olmasın.
Siz onu sevmeye, koşulsuz sevmeye devam edin. Bunu hissettirin.
Bu durum öyle bir noktada ki çocuğun başarısı veya başarısızlığı annenin gurur duyma kaynağı olmakta. İster ilkokula yeni başlamış çocuğunuz olsun, isterse üniversite sınavına hazırlanan bir gencin annesi olun. Şöyle bir kendinize bakın. Ev ortamı ona göre sessizlik ve çalışmaya mı ayarlandı? Onun yerine özel hocalar peşinde koşuyor, olmadı kendiniz tekrardan ders mi çalışıyorsunuz? Hatta çocuğunuzla kurslara gidip not tutuyor, müfredat kitaplarını tekrardan alıp okuyarak, onun görevi sorumluluğu olan ders çalışma alanına dahil mi oluyorsunuz?
Aman dikkat, şöyle bir durup kendinizi gözden geçirin. Çocuğun anneden alacağı en büyük sevgi koşulsuz olandır, unutmayın. Bırakın okullar görevlerini yapsın. Siz aile eğitimine, sevginizi hissettirmeye, onunla kuracağınız keyifli iletişime açık olun. Beklentiden arınmış bir başarı yanında gelecektir.
Not: Sizi duyar gibiyiz; ‘Ama okullardaki sevgisiz öğretmenler, zorlayıcı müfredat, yetersiz eğitim politikaları, eşit olmayan eğitim… Bizi öğretmen rolünü üstlenmeye zorluyor.’ Haklısınız. Onlar için de söylenecek çok söz var.
Eğitim kurumları öğretme-eğitme görev ve sorumluluklarını, bir annenin sevgisiyle yoğurmayı hatırlasalar, biz de çocuğumuzun öğretmeni değil, annesi olduğumuzu unutmasak.
Paylaş