Paylaş
Peki ya çocuklarımız nerede? Sihirli Flütün namelerinin etkisinde...
Kızını acımasızca döven babalar, evden kaçan hamile kalan, yalan söyleyen kızlar, ölüm ve hastalıkla burun buruna yaşananlar. Kurmaca hayatların mükemmel senaryoları.
Ekrana kitlenen seyirciler ve bölümlerin içine sığdırılan reklamlar…
Bir sinema filmine bile harcanamayacak bütçeler. Gece gündüz tükenircesine çalışan senaryo yazarları ve set çalışanları...
Herkes bir koşturmaca içinde…
İzleyicide bir merak, yapımcıda bir telaş... Bir sonraki bölümde ne olacak?
Etkileşim içinde işleyen müthiş bir pazar.
İzleyici hazır, üretenler var, iletenler tamam. Bu ara en çok tutan iş: Dizi yapacaksın. Tek net olan ticari bir kazancın gerçekliği…O da eğer reyting kurbanı olmazsan.
Peki ya gerisi?
Gözden kaçan yine çocuklar. Aile dizisi diye seyrettiklerimiz aslında yetişkinlerin dünyası.
Ailesini her türlü tehlikeden korumaya çalışan babaları, ölüme yenik düşen fedakar anneleri, zengin yaşamlarını hayal eden ve hata üstüne hata yapan çocukları izlerken, belki "Ne kadar da benim aileme benziyor" diyebilirsiniz. Kendinizi dizinin içinde bulup ağlayarak çayınızı içip, heyecanla çekirdeklerinizi çitleyebilirsiniz.
Peki bu arada çocuğunuz nerede? Özellikle 12 yaşından küçük çocuğunuz size soruyor mu? Anne gerçek hayatta bir gün ya sen de ölürsen?
Kurmaca dediğimiz diziler şiddeti, ajitasyonu sonuna kadar verirken, sabah gazetenizi açtığınızda kanlar içinde bıçaklanarak öldürülmüş gerçek yaşamdan kadınların cinayet haberlerinin resimlerini en çıplak şekliyle görüyorsunuz…
Çocukların zihinlerine işlenen unutulmayacak kareler.
Son günlerde çocuğunu alıp bir uzmana götürerek "Çocuğum dizilerin etkisinde çok kalıyor; ölümden, dış dünyadan korkuyor, kendine güvenemiyor" diyenlerin sayısı son derece arttı.
***
Kendi yaşamlarını yaşamak yerine dizilerin kahramanlarının hayatlarını yaşamaya başlayan ailelerde, yüzler gülmez, üzerlerine bir hüzün ve merak çöker olmuş. Çocuklarını daha çok korumak istemişler, dizileri örnek gösterip “kimseyle konuşma, güvenme,senin de başına bunlar gelir” demeye başlamışlar. Bu korkularının nedeni ne bir cadı ne de bir canavarmış. Bu ailelere aslında kendi korkularını, kendileri yaratır olmuşlar. Çok inanmışlar dizilerin içindeki yaşamlara… Çocuklar yalnız başlarına evden çıkamaz, kimseye güvenemez olmuşlar.
Arkadaşlarıyla buluşup sohbet etmek yerine, evlere dizileri seyretmek için koşturur olmuş yetişkinler. Kendi hayatları yerine seyrettikleri bölümleri konuşmaya başlamışlar. Dizilerin kendi gerçeklerinin önüne geçmesine izin verdikçe, kendi çocuklarına neler yaptıklarını göremez olmuşlar.
Artık bu ailelerde masallar bitmiş, hayaller zaten kurulmuş olarak yaşanmış, hayatın içine girmiş aldatmacalar, tacizler, cinayetler, cenazeler, sonlanmayan aşklar, yalanlar...
Aileler aslında ne kadar özgür olduklarını fark edememişler. Ellerindeki kumanda aleti onlara özgürlüklerini vermeyi sağlayabilirmiş. Onun yerine, onlar hep televizyon programlarını ve içeriklerini suçlamayı tercih etmişler. Kendi iradelerini hep konu dışında tutmuşlar.
Sorumluluklarını görmez olmuşlar.
Tıpkı Sihirli Flüt'ün büyülü sesine kapılarak kaybolan çocukların masalındaki gibi…
“Sorumluluklarını ve verdikleri sözü yerine getirmeyen kasaba halkına sinirlenen flüt çalan genç adam, çocukların ailelerine bir ders vermek istemiş.
Flütünün sihirli nameleri ile çocukların dikkatini çekmiş. Çocuklar flütten çıkan sihirli sesin etkisiyle, hoplaya zıplaya sesi takip etmişler, sonunda dağın doruğuna varmışlar. Buradaki koskocaman kaya olduğu yerde dönerek çocukların karşısına sihirli bir kapının kanatlarını açıvermiş…
Uzun-kısa, sıska-şişman, okula giden-gitmeyen, hatta henüz yürümeye başlayan minikler bile, büyülenmiş gözlerle flütün sihirli namelerini takip etmişler, açılan kapıyı izlemişler.
Hepsinin gözleri sabitleşerek bakmış, gördükleri rüyalar ülkesinin etkisi ile sevinçle dolmuşlar. Bu rüyalar ülkesinin ırmaklarından ballar akarmış. Çiçekleri şekerden, taşları pasta ve çikolatadanmış. Birden kapı kapanıvermiş, dağ her zamanki görüntüsünü almış. Sihirli flüt namelerine karışan çocuk sesleri de duyulmaz olmuş.
Aileler sorumsuzluklarının bedelini çocuklarını ve onlarını hayallerini sonsuza kadar kaybederek ödemişler.
Yetişkinleri hedefleyen programları çocuklarımızın yatmadığı saatlerde izliyorsak, biz de çocuklarımızı sihirli flütün etkisine maruz bırakmıyor muyuz ?
Onlar için cazip keyifli bir sihir televizyon izlemek. Çocuklarımıza seyretme, izleme demenin ne anlamı var ki? Biz izledikçe onlar da bizimle olmak isteyecek ve yanımıza oturacaklar.
Birlikte izlemeyi tercih ettiğimiz programları belirleyip, diğerlerini çocuklarımızın olmadığı ortamlarda izlemeye çalışmak gibi çözümlerle bu sihir etkisini azaltabiliriz.
Eğer istemediğimiz görüntüler ve mesajlarla karşılaşırsak, çocuklarımıza durumu anlayabilecekleri gibi açıklamak ve izlenenler üzerinden sohbet ederek kendi değer ve inançlarımızı onlarla paylaşmak, onların gerçek algılarını oluşturmak için, minik zihinlerinde oluşabilecek karmaşayı gidermeye yardımcı olacaktır.
Çok lafa hacet yok. Aman dikkat…
Yarınlarımızı kendi ellerimizle sihirli dünyalara teslim etmeyelim…
Kumanda bizim elimizde.
Paylaş