Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk
Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk
Prof. Dr. Yıldız Dilek ErtürkYazarın Tüm Yazıları

Alice Harikalar Diyarında

Yorgun bedenlerimiz her hayal kırıklığında, her yenilgide veya her bitişte sorar bu soruyu: "Ben kimim?, Neden Ben?" Tıpkı kim olduğunu keşfeden bir çocuk gibi...

Haberin Devamı

Yorgun bedenlerimiz her hayal kırıklığında, her yenilgide veya her bitişte sorar bu soruyu: "Ben kimim? , Neden Ben?" Tıpkı kim olduğunu keşfeden bir çocuk gibi...

Çoğu zaman, bilgisi çok, sayfası kalın kitapların içinde ararız cevabı. “İyi insan ilişkileri kurma, mutlu olmanın olumlu, düşünmenin sırları, kendini tanıma yolları, gibi bir sürü kitap alır, kendimizi keşfetmenin yollarını ararız. Oysa belki de en saf, en yalın yıllarımızın, ilk masallarında gizlidir bu sorunun yanıtı.

Geçen hafta ile başlayan buluşmamız beni çok heyecanlandırdı. Hepinize tek tek teşekkür ediyorum, geri dönüşleriniz benim için tam bir peri tozu oldu. İyi ki varsınız :) Sizlerden gelen yankı ile, masallar yolculuğumuza bir süre daha devam ediyoruz…

Ne demiştik, masallar güzel ve iyi bir sonla biter. Kötüler cezalarını çekerler, üzülenler sevinir... Bizim “ben” masalımızın sonu iyi mi, yoksa kötü mü biter bilinemez... Bazen kötü giden bir masalın baş kahramanı olduğumuzu bile fark edemeyebiliriz. “Ben” neden rahatsız? Mutlu mu? Küskün mü? Doğal mı?...

Haberin Devamı

Peki, bu ben miyim? Belki de bilmek istemeyiz bile, yaşayıp gideriz... Kendimizin farkına varamadan…

“Alice Harikalar Diyarında” masalından; hepimizin sorduğu bir soru:

BEN KİMİM?

Alice küçük ve sevimli bir kız çocuğudur. Bir gün kırlarda dolaşırken yorulur ve bir derenin kenarında uykuya dalar. Uykusunda karşısına çıkan koca kulaklı bir tavşan, Alice’i hiç bilmediği bir delikten içeri sokarak bilinmeyene doğru götürür. İşte masalımızın kurgusu bu noktada başlar.

Alice, her insan gibi meraklıdır ve arayışları vardır. Merak ve arayışları onu farklı farklı boyutlara taşır. Artık ne nerede olduğunu, ne de kim olduğunu biliyordur. İçindeki birçok “ben” kendi aralarında savaşa başlamıştır. Biraz daha uzun mu olmalı? Yoksa kısa mı? Nereye ait veya neresi onun yuvası? Bütün bu karmaşa yolculuğu sırasında yolunun kesiştiği bir tırtılın sorularıyla alevlenir:

Tırtıl: Kimsin sen?

Alice: Şu anda kim olduğumdan emin değilim. Bu sabah bendim ama bu saate kadar birkaç kez değiştim.

Haberin Devamı

Tırtıl: Kendini açıkla. (anlat)

Alice: Korkarım bunu açıklayamayacağım. Bir gün içinde pek çok farklı boyutta olmak insanın aklını karıştırıyor.

Tırtıl: Hayır karıştırmaz.

Alice: Evet karıştırıyor. Eğer sen de bir kelebeğe dönüşürsen, kendini çok farklı hissedeceksin. Hem de çok.

Tırtıl: Ben hiç sanmıyorum.

Evet tırtıl değişeceğini sanmıyordu. Aslında o da değişecektir. Hem de doğada hiçbir canlının başına gelmeyen büyük bir değişim geçirecektir. Küçük, kıllı bir tırtıldan; büyüleyici, ipeksi kanatları olan, narin, rengarenk bir kelebeğe dönüşecektir. Onun için değişim kaçınılmazdır. Değişmeye isteklidir ve hazır olduğunda değişecektir.

Haberin Devamı

O artık bir kelebektir ve kelebekler tırtıl olmanın ne demek olduğunu bilirler…

Koşullara bağlı olarak insanın özelliklerinde az miktarda değişmeler olsa bile bizim için değişmek, isteğimiz doğrultusunda mümkündür, ancak bir tırtıldan kelebeğe dönüşmek kadar kolay değildir. Yaşamda değişmeyen tek şey değişimdir dense bile her değişim gelişim değildir.

Alice pek çok anahtarı, pek çok kilitte dener, ancak gerçekten değişmek istediğinden emin değildir. Alice aslında kendisini de, karşısındakini de değiştirmesinin çok zor olduğunu fark eder. Değişme anahtarının tek bir kilidi vardır; o da “istemek.”

Farklı olmak bir yandan da hoşuna gitmeye başlamıştır. Her gün farklı bir “ben”ini ortaya koyar ve bundan da zevk alır. Oynamak istediği rolü oynar.

Haberin Devamı

Bir gün Alice iyice kaybolur. Kimdir? Ne istiyordur? Burada ne işi vardır  Bunca anahtar neden ona yardımcı olamamaktadır? Oysa tırtılın değişimi ne kolay olmuştur. Alice, tırtılın değişime hazır olduğu zaman değiştiğini, değişimi istediğini bir türlü fark edememekte, çevresindekileri değiştirmeye çalışmaktadır.

Ta ki üzerinde istek yazan anahtarı bulana kadar.

Bakar ki etrafındakileri değiştirmek zor, onlar kapıları açmak istemiyorlar, o zaman kendisini değiştirmeli. Kendisini daha başka bir boyuta çıkaracak kapının önünde durur ve istek anahtarı ile kapıyı açar. Alice için her şey gittikçe daha da tuhaflaşmaya başlar, birbiriyle uyumsuz gibi görünen birçok anahtar ve kilidin birbirine uyabildiğini öğrenmiştir.

Haberin Devamı

Hepimizin her konuda farklı bir anahtarı vardır, dünyayı farklı algılar ve farklı durumlara farklı tepkiler gösteririz. Alice de karşısına çıkan her canlının kişilik özelliklerinin kendisine özgü olduğunu anlamıştır. Her farklılık benzerliği de beraberinde getirmektedir. Korkusu azalmış kapıdan geçerek adımlarına devem etmeye başlamıştır.

Karşısına yeni yollar çıkmaktadır. Kimseden korkmamayı öğrenmiştir. Çünkü sihirli mantar ona uyum gücü vermiştir. Artık yeni durumlara uyum sağlamıştır. Tek sorunu karşısına çıkan yollardan hangisine gideceğine karar vermektir. Karşısına bir kedi çıkar. Alice kediciğe yaklaşır ve ondan kendisine yardım etmesini isteyerek sorar;

Alice: Bilmem gereken, hangi yöne gideceğim.

Kedi: Bu biraz da senin hangi yöne gitmek istediğine bağlı.

Alice: Neresi olduğu umurumda değil . Bir yere varayım bana yeter.

Kedi: Bunu yapmak istediğinden emin misin?

Alice: Yönümü belirlememin ne önemi var. Hedefime ulaşayım yeter.

Amaç nihayi son. “Ben”lerimizi mutlu etmek için her yol mübah. Oysa yönünü baştan tayin etmek, kendinin bilmek, sınırlarını koymak, ilkelerini yerleştirmek, aşamalı oluşumumuza engel mi?

Yaşam aslında seçenekler arasında karar vermek değil mi?

Yaşamak için başkalarına gereksinim duyarız. Başkalarının bizim hakkımızdaki düşüncelerini önemseriz. İnsanların birbiriyle etkileşimi yönlerimizi belirler. Alice’in seçtiği her yeni yol kendisini ve başkalarını daha iyi tanımasını öğretmiştir.

Kedi: Burada herkes delidir. Ben deliyim, sen delisin.

Alice: Benim deli olduğumu sen nereden biliyorsun?

Kedi: Deli olmalısın, yoksa burada olmazdın.

Alice: Ne demek istediğini söylemelisin.

Kedi: En azından söylemek istediğimi anlatmalıyım değil mi? Bir şey söyleyeceksen önce , söylediklerimi anlamalısın.

Alice:....?

Kendimizi tanımamız sürekli ve zor bir süreçtir. Bu süreç Alice’in, kendi çabaları ve diğer insanların geri bildirimleriyle işlenmiş, kendisi ve diğerleri hakkında hissettikleri ve düşündüklerinin farkına varması ile şekillenmiştir.

Alice kendini tanıdıkça, bedenindeki duyumların, iç dünyasında olup bitenlerle dış dünyadaki gerçeklerin farkına ve ayırtına varmıştır.

Kendisinin başkalarını nasıl ve ne kadar etkilediğini, onlardan ne kadar etkilendiğinin fark etmiştir.

İşte yüz yüze iletişimin püf noktası:  Önemsenmek ve anlaşılmak için; önemse, dinle, anla, doğru anlat, karşındakini olduğu gibi kabul et.

Alice aradığının kendisi olduğunu fark etmiştir ve artık kendisini bulmuştur. Sonsuz itaat edilmesi kaçınılmaz olan ülkenin yöneticisi kraliçeye direnir. Mahkeme kurulur, Alice doğru bildiğini söyler. İlk defa kendi gibi davranır. Kraliçe yenilmiştir... Kibirle ve mağlubiyetin getirdiği şaşkınlıkla “Bu olamaz, ben önemliyim” der.

Alice için kendisi de önemlidir ve diğerlerinin de önemli olduğunu öğrenmiştir.

Alice sorar “Önem nedir?” “...önem önemsizdir, önemsiz olan önemlidir...!”

İnsanlar arasındaki ilişkiler karşılıklıdır. Bir duygu, düşünce veya davranış ortaya koyduğumuzda karşımızdaki insanlardan bazı tepkiler alırız. Bu tepkiler olumlu veya olumsuz nitelikte olabilir. Bu tepkilere göre duygu, düşünce veya davranışlarımızı başkalarının nasıl gördüğünü anlarız. Bunlar hakkında iyi-kötü, doğru-yanlış gibi izlenimler ediniriz. Ancak izlenimlerin her zaman gerçeği yansıtmadığı da unutulmamalıdır.

Her izlenim bizim verdiğiniz önem derecesine göre şekillenmekte ve yüklediğimiz anlama göre değer kazanmaktadır.

Kişiliğimiz sabit ve değişmezdir. Yaşam boyunca pek çok etkene bağlı olarak gelişebilir, ancak değişebilmesi bizim farkındalığımıza ve değişimi istemenize bağlıdır.

İç yolculuğumuz arttıkça, zorluklarla baş etme gücümüz de o oranda artmaktadır. Yolumuz açık olsun…

Alice yavaş yavaş uykusundan uyanır, bütün gördüklerinin bir rüya olduğunu anlar. Ancak kendisini iyi hissetmektedir. Bu yolculuk sonunda “Ben”ini tekrar keşfettiği için mutludur.

Artık ne diyebiliriz ki “BEN” masalımız da gökten düşen üç elmayla bitsin; bir elma KENDİNİ ANLAYANA, bir elma FARKINDA OLANA, bir elma da YAŞAYABİLENE...

Yazarın Tüm Yazıları