Paylaş
Mucize gözüyle bakılan atkins, montignac, dukan gibi diyetlerin bilinçsiz yapılması insan sağlığını tehdit eden unsurlardan olabiliyor. Çünkü sağlıklı zayıflama ve beslenme kişiye özel olmak zorunda. Kişinin beslenme öyküsü, kan değerleri, psikolojik durumu, genetik yapısı gibi birçok faktörlü dayanmaktadır. Uzun soluklu yapılan bilinçsiz diyetler sebebiyle bir süre sonra vücutta baş ağrısı, sinirlilik, yorgunluk, kabızlık, kalp ritminde bozukluk, ani tansiyon yükselmesi ya da düşmesi, kalp ritminde bozukluk, adet düzensizliği, saç dökülmesi ve cilt kuruması gibi kötü etkiler ortaya çıkabilmektedir. Kişi bunları bilerek popülarite kurbanı olmak yerine bu yolculukta kendini tanıması ve başarıya doğru yollardan ulaşması adına bir beslenme uzmanı kontrolünde değerlendirilerek sağlıklı bir kilo verim sürecini tamamlamalıdır.
Günlük ihtiyacımız olan ve besinlerden gelecek enerjiyi 3 öğünde tüketmeye çalışıyoruz. Bu duruma yüzeysel baktığımızda besinlerin sindirimi, emilimi, kanla hücrelere taşınıp yararlı hale gelmesi için uygundur. İşin özüne indiğimizde ise 3 ana öğün dışında her yaş gurubunda ortalama günde 5-6 öğün yapılması daha sağlıklı olacaktır. Bu durum gün içinde sürekli aktif çalışan insan beynine gerekli enerji sağlanması, fiziksel performans, zihinsel başarı ve vücudun gerçekten sağlıklı ve dinç kalabilmesinde büyük rol oynamaktadır.
Bu düzeni oturturken ideal kiloda bir bireysek günlük;
4-5 porsiyon et, yumurta, peynir grubundan
2 porsiyon süt ve yoğurt gurubundan
8 porsiyon ekmek, pilav, makarna grubundan
4-5 porsiyonsa sebze ve meyve gurubundan tüketmek bizi başarıya ulaştıracaktır.
Sıvı pekmezin 100 gramı ortalama 36,5 gram su, 60 gram karbonhidrat, 3,5 gram mineral ve protein içerir. 100 gram pekmezde ortalama 400 mg civarında kalsiyum,10 mg civarında demir bulunur. Ayrıca potasyumdan da zengindir. Vitaminlerse az miktarda bulunur.
Pekmezin beslenme yönünden önemi kolay enerji sağlaması yanında, kemik gelişimi ve sağlığı için gerekli kalsiyumla, kan yapıcı demirden zengin olmasıdır. Besinlerden vücutta enerji oluşabilmesi için, kanın alyuvarlarının yeterli düzeyde olması gereklidir. Demir yetersiz olunca kansızlık oluşmaktadır. Pekmez tüketimi hem kolay enerji sağlaması hem de bu kaynaktan vücutta enerji oluşması için kan yapıcı maddeyi içermesi açısından önemlidir. Ancak kişi kilosuna ve kan parametrelerine göre hareket edip kendisine uygun miktarda ve şekilde pekmezi tüketmelidir.
Maydanoz yüzyıllar hayatımızda olan bir bitkidir. Maydanozun özel tat ve kokusu, bileşiminde bulunan uçucu yağlar ve flavonoidlerden gelir. Maydanoz, A vitaminin öncüsü karotenoidler, E ve C vitaminleri yönünden çok zengindir. 5-10 dal maydanoz, bireyin günlük C vitamini gereksinmesinin 1/3' ini karşılayabilir. İdrar söktürücü özelliği de bulunur. Maydanoz, potasyumdan zengin olduğundan, tuzun bileşimindeki sodyumu dengeleyerek tansiyon yüksekliğinde az da olsa hafifletici etkiye sahiptir.
Lahana beyaz baş, kırmızı baş ve kara lahana olmak üzere 3 çeşittir. Özellikle C vitamini, E vitamini ve karotenoidler yönünden zengindir. 3-4 yaprak kara lahana, insanın günlük C vitamini gereksiniminin yarısını karşılar. Lahana, turp, şalgam gibi sebzelerin guatrojen oldukları bilinmesine rağmen bu bitkilerin yapraklarında değil de daha çok tohumlarında gutr yapıcı etken maddelerin bulunduğu araştırmacılar tarafından belirtilmektedir. Guatr hastası olarak az miktarda bu sebzelerden tüketmek hastalığın şiddetini tetiklemeyecektir. Guatrdan korunmanın en iyi yolu iyotlu tuz kullanmaktır.
Balıkla birlikte herhangi bir süt ürünü özellikle yoğurt yenildiğinde zehirlenme yapabileceği inancındayız. Gerçekte bu doğru değildir. Temiz sulardan elde edilmiş balık, uygun şekilde pişirilip yoğurtla yendiğinde zehirlenme yapmaz. Ancak balık bozuk olduğunda zehirlenme olayı gerçekleşir. Bu halk arasında bilinen en büyük beslenme yanlışlarından biridir.
Son yıllarda çeşitli adlar altında probiyotik ürünler marketlerde yer almaktadır. Bu ürünlerin özelliği, kalın bağırsakta bulunan ve zararlı bakterilerin yerleşmesini önleyen yararlı bakterileri içermiş olmasıdır.
Probiyotik bakteriler genelde Lactobacillus ve Bifidobacterium olmak üzere 2 grupta toplanır. Yapılan bilimsel araştırmalarda diyet posasını oluşturan öğelerden biri olan ve oligosakkaritler olarak bilinen karbonhidratların probiyotik bakterilerin çoğalmasını sağladıklarının göstermiştir. Probiyotik bakteriler bu öğeleri enerji kaynağı olarak kullanarak çoğalmaktadır. Bu nedenle bu ögelere “prebiyotikler” denmektedir. Prebiyotiklerin başlıca kaynakları soğan, sarımsak, yer elması, muz olmak üzere tam tahıl ürünleri ve kuru baklagillerdir. Her ikisini içeren karışımlara ise 'sinbiyotik' adı verilmiştir.
Şişmanlık, vücuda alınan besinlerin enerji harcamasının az olması nedeniyle yanmayıp yağ olarak birikimi sonucu oluşur. Su, vücutta yağa dönüşmediği için şişmanlatması söz konusu olamaz. İnsan gereksinmesi olduğu için su içer. Vücuttan zorunlu su kaybı ve ishal gibi durumlar olmasa su içmeye gerek kalmaz. Ancak vücutta oluşan zararlı maddelerin ve fazla ısının dışarı atılması için idrarla, dışkı ile, terleme ile su kaybetme zorunluluğu vardır. İnsan aldığı fazla suyu normal koşullarda dışarıya atar. Ancak böbrek hastalıkları gibi durumlarda idrar çıkışı olmadığından su vücutta tutulur. Su, inorganik olduğundan vücutta yağa veya başka bir maddeye dönüşmez. Bu nedenle de şişmanlıkla ilgisi yoktur.
Tuzu gereğinden çok aldığımızda kanda tuz miktarı artar ve susarız. Sonuçta, su içme gereği duyarız. İçilen su ile birlikte fazla tuz idrarla ve terle dışarı atılır. Ancak böbreklerde, karaciğerde bozukluk olursa tuz dışarı atılamaz, kanda miktarı artar ve suyu da çekerek vücudun belirli yerlerinde ödem denilen şişlikler oluşur.
Vücuttaki fazla kilo çoğunlukla yağdan oluşmuştur. Enerji sağlayan besinler az alındığında vücut enerji açığını kapatmak için önceden biriktirdiği bu dokuyu yakar. Limon yağı eritmez, limon yiyerek ya da limon suyu içerek vücuttaki fazla kilo atılmaz.
Bunun yanında açlık duyduğumuzda kasılan mideyi enerji değeri çok düşük yiyeceklerle doldurarak enerjisi yoğun besin almaktansa limon suyu içmek anlamlı olacaktır.
Detoks toksinlerden arınmaktır. Son yıllarda görünse de uygarlık boyunca her kültürde uygulamaları görülmüştür. Binlerce yıl önce bile insanların çeşitli arınma yöntemleri kullandığı bilinmektedir.
Bazı yiyecekler enerji seviyenizi azaltır ve beyninizi yorarken bir yandan da sindirimle ilgili problemler yaratır. Sindirim sisteminize fazla yüklenildiğinde ise hazımsızlık, baş ağrısı, ciltte bozulma, aşırı yorgunluk, sinir, uykusuzluk ve hafif depresyon gibi sıkıntılarla karşılaşabilirsiniz. Vücuttaki toksinleri atan karaciğer, böbrek, deri, boşaltım sistemimiz besinlerle gelen ekstra toksinleri atmakta yavaş kalır. Günlük hayatın getirdiği stres, fazla çalışma ve zor ilişkiler gibi diğer faktörlerle beraber hayatımız iyice zorlaşır. Bunun gibi çeşitli etkilerden dolayı fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal sağlık, yetersiz ya da dengesiz beslenme, stres, çevresel etmenler ve ilaç kullanımı ile beraber vücutta toksik madde birikimleri artar. Bunları vücuttan uzaklaştırmak, enerji seviyemizi yükseltmek, selülitlerden kurtulmak, zayıflama yolunda ilk adımı atmak için “detoks” yapılmalıdır. Bu program kişinin yaşına, yaşam tarzına, sahip olduğu hastalıklara, klinik bulgularına, kullandığı ilaçlara, fiziksel aktivitesine uygun olarak hazırlanmalıdır. Hamileler, emzikli anneler, kanser tedavisi görenler ve ciddi bir operasyon geçirmiş olanlar detoks yapmamalıdır.
Paylaş