Paylaş
İnsanlar kent yaşamına bu ölçüde alışmadan ve ağız tadımız da yapay lezzetleri kanıksamadan çok önceleri, yani evvel zaman içinde, dertlerinin dermanını doğada bulmayı gayet iyi biliyorlardı. Geleneksel mutfakların otantik kaynaklarını incelediğimiz zaman, farklı kültürlerin kendi coğrafyalarına uygun, gayet sağlıklı beslenme alışkanlıkları yaratmış olduğunu görebiliriz. Tabii bütün bunlar; kar gibi beyaz ekmeğin, rafine şekerlerin, patates cipsi, hamburger, ketçap ve mayonezin, dolayısıyla şişmanlığın dünyanın dört bir yanına yayılmasından çok önceydi. Son yıllarda Akdeniz Mutfağını da Uzak Doğu'nun uzun ve sağlıklı yaşam sırlarını da; muhtelif otların, ağaçların, baharatların gizemlerini de yeniden keşfetmeye başladık. Kuşkusuz zararın neresinden dönülse kar sayılır.
En güçlü antioksidan madde kaynağı, yeşil çay
Uzak Doğu kültüründen öğrendiğimiz en değerli ürünlerden biri, yeşil çaydır. Bu çayın, İ.Ö. 800’ lü yıllarda Çin’e giden rahipler tarafından Japonya’ya taşındığı söylenir. Yeşil çay da, dünyada bilinen en güçlü antioksidan madde olan, EGCG ( epigallocathechin gallate) bulunur. EGCG’nin anti oksidan etkisi; C vitamininden yüz kat, E vitamininden 25 kat daha güçlüdür. Uzmanlar, günde birkaç fincan yeşil çay içmenin; virüslere karşı direnci arttırdığını, kanseri önlediğini, kolesterol, kan şekeri ve tansiyonun dengelenmesinde çok yardımcı olduğunu ve yaşlanma hızını azalttığını belirtmektedirler. Yeşil çay deri yüzeyine sürüldüğünde temel dokuları UV ışınlarından, dolayısıyla yaşlanmaktan ve kanserden korumaktadır. Ayrıca anti-enflamatuar etkisi de kanıtlanmıştır ve morarmalara, ödemlere karşı etkilidir.
Soya fasulyesi Omega 6 kaynağıdır
Soya fasulyesi bir diğer örnektir. Asya ülkelerinde pirinç kadar değerli olan soya proteini, her derde deva sayılan bir üründür. Soyanın da antioksidan içeriği son derece zengindir. Özellikle kalp hastalıklarını ve kemik erimesini önlemesi ile ünlüdür. Soya, kadınlık hormonu olan östrojeni dengeler, hormon düzensizliklerini giderir, menapoz semptomlarına yardımcı olur. Soya fasulyesi, soya sütü, soya filizi, soya yağı ve soya sosu Omega 6 bakımından cömert, mutlaka tüketilmesi gereken gıdalardır. Ağız tadımıza pek uymasa da, bunlara alışmanın bir yolunu bulmamız lazım.
Zeytinyağı deyip geçmeyin!
Kendi ülkemizin zeytinlerinden elde edilen güzelim zeytinyağına gelince, içinde yaşadığımız bu cennete yeniden şükran duymamak mümkün değil. Sizi bilmem ama ben sahil kasabalarındaki köylülerden saf zeytinyağı almayı çok severim. Bu bana çok anlamlı gelir… Zeytinyağımız tekli doymamış yağ asitlerinden yana çok zengin bir gıdadır. Faydalı kolesterol (HDL) yi yükseltirken, zararlı kolesterolü (LDL) düşürür. Kalp hastalıklarını, kanseri önler, hücre yenilenmesine yardımcı olur. İçinde bol miktarda E vitamini olan, muhteşem bir antioksidandır. Zeytinyağı sindirim sistemini düzenler, yaşlanma sürecini geciktirir ayrıca yaraların iyileşmesine katkıda bulunur. Deri, tırnak ve saça haricen sürüldüğünde, dokuları geliştirir.
Söz etmeye değer daha sayısız doğal ürün var. Biberiye otu, avokado, üzüm çekirdeği, meyve asitleri, lavanta, çay ağacı yağı, aloe-vera bitkisi ve daha birçoğu gibi. Bu hazine, değerli hekim İbni-Sina’nınki gibi kocaman bir kitap malzemesi olabilir. Ama en güzeli, tüm bu ürünler hakkında artık bilimsel araştırmaların yapılmış ve yararlarının kanıtlanmış olması. Bu nedenle çağdaş bilincimizle, yeniden ve güvenle doğal ürünlere yönelebiliriz. Zaten doktor reçeteleri de artık diyet listeleri ve doğal ürünlerle tamamlanıyor.
Paylaş