Paylaş
Farklı kuşaklardan sanatçıları ve eserlerini bir araya getirerek oluşturduğu küratöryal kurgularla “duo” sergileri önemsediğini belirten Derya Yücel’e göre, her iki sanatçının farklı kuşaklardan olmalarına rağmen, aralarında düşünsel ve kavramsal olarak yakınlık kurulabiliyor. Yüksel Arslan ve Erinç Seymen’in buluştuğu nokta her iki sanatçının da kendi sanat pratiklerinde edebiyat ve felsefe gibi disiplinlerden sıklıkla referans almaları.
Serginin küratörü Yücel, katalogdaki küratöryal metinde, “Yüksel Arslan ve Erinç Seymen’in üretimleri izleyiciyi, insanlığın yarattığı sahte evrenden gerçek dünyaya giden uzun ve şiddetli bir yolun girişini bulabilmeleri için sarsıyor” diyerek her iki sanatçının üretimlerinin buluştuğu yeri açıklıyor.
1933 yılında İstanbul’da doğan Yüksel Arslan 1953-1954 arasında İstanbul Üniversitesi’nde Sanat Tarihi Bölümü’nde okuyor.1955 yılında ilk sergisini Maya Galerisi’nde açan Arslan daha sonra Alman Kültür Merkezi’nde ikinci sergisini açıyor. İki dünya savaşının büyük yaralar açtığı bir dönemde Türkiye’den Fransa’ya taşınan Arslan, burada dönemin önemli sanatçıları ile birçok sergiye katılıyor. Sanatçının resimlerinde kullandığı malzemeler bitki, ot, yumurta akı, şeker, tuz, sabun rendesi gibi maddelerden oluşuyor. Alışılmışın dışında bir arayışta olan Yüksel, sanat pratiği için İngilizcedeki “art” ve Fransızcadaki “ure” kelimelerini bir araya getirerek oluşturduğu “arture” kelimesini kullanıyordu.
Yüksel Arslan’ın kendisine göre daha zorlu bir dönemde yaşadığını düşünen Erinç Seymen 1980 yılında İstanbul’da doğuyor. Doğumundan sonra dönemin sıkı tedbirleri nedeniyle büyük annesinin ve büyük babasının kendisini uzun süre göremediğini, bu ve bunun gibi yaşama dair engeller sebebiyle “aidiyet” kavramını sorguladığını belirtiyor. Bu sorgulama Seymen’in sanat pratiğine de yansıyor. Çalışmalarının herhangi bir akım, üslup ya da tekniğe ait olmadığını düşünüyor sanatçı. Bu durumun da O’nu Yüksel Arslan ile buluşturmuş olabileceğini belirtiyor. Arslan’ın bir “düşünür-çizer” olarak farklı sanat alanlarında işlerini ürettiğini düşündüğümüzde her iki sanatçının da herhangi bir sanatsal yapıya ait olmadığını görebiliyoruz.
Benzer kavramsal sorgulamalara sahip olan Arslan ve Seymen’in sergideki işleri görsel bir bütünlük oluşturuyor. Yüksel Arslan’ın kâğıt üzerine karışık teknik ile yaptığı çalışmaları ve Erinç Seymen’in kâğıt üzerine mürekkepli kalem ile yaptığı desenleri izleyiciye birbirini takip eden metinleri okuduğunu düşündürüyor. Seymen’in video yerleştirmelerinde karşılaştığımız tedirgin edici ifadelere Arslan’ın toprak tonlarındaki arturelerinde de rastlıyoruz. Seymen’in serigrafi tekniği ile fantastik bir evren kurguladığı işleri gibi Arslan’ın insan-hayvan karışımı melez canlıların yürüdüğü sokakları gösterdiği artureleri de gerçeklik algımızı etkileyen bir iz bırakıyor.
“Gökyüzü Başımızın Üstüne Düşebilir” isimli sergi 26 Ocak’a kadar Bursa Nilüfer Belediyesi Nazım Hikmet Kültürevi’nde görülebilir.
Paylaş