Paylaş
1947 yılında Çankırı’ya bağlı bir köyde dünyaya gelen Prof. Dr. Fevzi Karakoç’un oldukça etkileyici bir hayat hikayesi var. İlkokula 11 yaşında başlayan Karakoç, o yıllarda ders bitince hemen resim atölyesinde giderek resim yaptığını anlatıyor. Köy enstitütülerinin öğrencilere resim, müzik ve bahçecilik gibi alanlarda tanıdığı olanakların çocuklar ve gençler için ne kadar önemli olduğunun da altını çiziyor. Elektriğin ve suyun olmadığı bir köyde çocukluğunu geçirmiş olan Karakoç, o yıllarda beyaz kerpiç evlerin duvarlarına hayvan resimleri yaptığını anlatıyor. Bu beyazlğın ve renksizliğin içinde bir gün köye gelen kırmızı renkli bir araba ise sanatçının hala aklında.
Günümüzde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak bilinen Devlet Tabiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nun Grafik Bölümü’ne kayıt olan Karakoç, bir dönem reklam ajansında çalışmış. Bu süreçte resim yapamıyor olmanın sıkıntısını yaşayan sanatçıya üniversitede asistanlık yapması teklif edildiğinde hemen ajanstaki işini bırakıyor. O yıllarda ressamların satış yapma olasılığının günümüze göre daha düşük olmasına rağmen, daha çok resim yapma fırsatı bulacağı bu işte çalışmayı tercih ediyor. Resim yapma dürtüsünü kendisinden geriye bıraktığı bir şey olarak tanımlayan Karakoç, kariyerine reklamcı olarak devam etmeyi de bu yüzden düşünmediğini söylüyor. Bu dürtünün tüm insanlarda olduğunu ve bu sayede insanlığın bilim ve sanat alanında ilerleyebildiğini düşünüyor.
Sanat yapmayı “Sabır ve sıkıntılara katlanabilme meselesi” olarak anlatan sanatçı, resim için “göze hitab eden bir senfoni” tanımını yapıyor. Bu noktada resmin anlatımcı bir şey olmadığını ve resme illüstrasyon gibi bakılmaması gerektiğini de savunuyor. Ressam Pablo Picasso’nun bir anısından örnek vererek düşüncesini şu şekilde açıklıyor: Picasso bir sergisinde izleyicisinin “bu resim ne anlatıyor?” sorusuyla karşılaşınca izleyiciye “Siz kanarya sever misiniz?” diye bir soru yöneltiyor. Picasso’nun sorusunu “evet” diyerek yanıtlayan izleyiciye sanatçı bu defa “Peki kanaryanın ötüşünü sever misiniz?” diye soruyor. Bu soruya da “evet” diyen izleyiciye Picasso’nun verdiği cevap “Kanaryanın ötüşü size ne anlatıyor?” oluyor. Bu anıdan da anlaşıldığı gibi Karakoç’a göre resim sanatı hikaye anlatma derdinde değildir, kendi varlığı ve tüm plastik değeriyle başlı başına göze hitab eden görsel bir senfonidir.
Prof. Dr. Fevzi Karkoç resimlerini o günün ruh haline göre seçtiği müzik ile yapıyor. Bazı günler yaptığı resimler içine sinmeyince resmin üzerini boya ile kapattığını da ekliyor. Sanatçının Anadolu’ya dair yerel öğelere sıklıkla rastladığımız resimlerinde “özgürlük” kavramıyla örtüşen at figürleri ön planda bulunuyor. Karakoç’un işlerinde karşılaştığımız dışavurumcu üslup, yaşadığımız coğrafyaya dair soyut imgeler de sunuyor. Resimlerini yaparken eskiz yapmadığını çünkü eskiz yapmanın resim yapma coşkusunu azalttığını söyleyen sanatçı, herhangi bir kural tanımayan okul öncesi yaş grubundaki çocukların resimlerinden çok etkilendiğini de ekliyor.
Fevzi Karakoç’un kişisel sergisi “Ve Kırmızı” 3 Kasım’a kadar Decollage Art Space’te görülebilir.
Paylaş