Paylaş
Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 22 Mayıs’ta Doç. Dr. Ebru Yetişkin küratörlüğünde açılan Vuslat’ın “Emanet” isimli sergisi, öncelikli olarak yaşamın kendisinin bizim en değerli emanetimiz olduğu vurgusunu yapıyor. Serginin temel referans noktasını birlikte yaşamak ve birlikte yaşama olanaklarını çoğaltabilme ihtimallerimiz oluşturuyor. Çok kültürlü bir hafıza mekânı olan Tophane-i Amire binasının hem geçmişiyle hem de fiziksel özellikleriyle bağ kuran sergi, resimden yerleştirmeye, işitsel ve dokunsal deneyim imkânı yaratan etkileşimli çalışmalardan video kayıtlarına kadar geniş bir seçkiden oluşuyor. Her bir eser bir hafıza kaydı olarak yer alıyor ve emanet edenle emanet edilen arasında bir hafıza oluşturuyor. Bu kayıtlardan biri olan, Vuslat’ın aile büyüklerinden kendisine emanet edilen “Serçe Masalı” sergide bizi adeta kucaklayan bir yerleştirmeyle karşımıza çıkıyor. Organik bir forma sahip sallanan bir koltuğa oturup kulağınızda “Serçe Masalı”nı dinlerken, karşınızdaki duvarda asılı duran bembeyaz manzarayı izleyebiliyoruz. Dairesel yapısıyla dağları anımsatan, kıvrımlı döngüsel formlarıyla suyun akışkanlığını hatırlatan bu parçaya bakarken insanın da aslında doğadan emanet aldığı birçok şeye sahip olduğunu hissedebiliyoruz.
Köklerin gücü ve özgürleşme güdüsü
Vuslat’ın yerel toprak ve taşlardan üretilen yumuşak pastel ve doğal pigmentlerle karıştırılmış füzen ile oluşturduğu resimlerinde de yaşamın döngüsünü ve canlıların dönüşümünü görebiliyoruz. Az evvel bir aile büyüğünün kucağında oturur gibi dinlediğimiz masaldaki küçük serçe burada da karşımıza çıkıyor. Tophane-i Amire’nin toprak tonlarında renkleriyle uyumlanan, Vuslat’ın beden hareketlerini yansıtan çizgilerin dinamizminden özgürlüğüne kavuşma arzusundaki bir kuşun gökyüzüne doğru kanatlanmaya çalıştığını hissedebiliyoruz.
Korkusuzca yeni keşiflere çıkıp özgürleşme arzusunda olan her insan, köklerini reddederek ya da köklerinden uzaklaşarak değil; tüm gücünü aldığı bu kökleri sahiplenerek ilerlediğinde asıl dönüşümünü gerçekleştirir. Zaman zaman reddettiğimiz, sahiplenmediğimiz her düşünce ve davranış aslında köklerimizden bize aktarılan DNA’larımızda gizlidir. Güncel Epigenetik araştırmalar, DNA’larımız aracılığıyla bize aktarılan hafızayı koruduğumuzu fakat bunu değiştirip dönüştürebilmenin de yine bizim elimizde olduğunu öne sürüyor. Vuslat’ın “Emanet” sergisi de ailesinden kendisine aktarılan deneyimleri ve anlatıları, kendi yorumuyla yeniden üreterek ortaya çıkardığı bir sergi. Bu serginin en dikkat çekici işlerinden biri olan “Yaşamın Göbek Bağı” isimli yerleştirmesi, hafızamızda ve DNA’larımızda taşıdığımız anların ve anıların nasıl iç içe geçip bir zincir oluşturduğunu görselleştiriyor. Bu zinciri oluşturan her bir halka aslında genetik bağlarla birbirine bağlı bireylerin taşıdığı ortak hafızayı oluşturuyor. Dünyaya gelirken emanet aldığımız bu hafızayı, bireysel yaşam deneyimlerimizle dönüştürüp güncelleyerek tekrar yaşama emanet edebiliriz.
Emaneti kucaklamak
“E-m-n” kökünden türeyen “Emanet” kelimesinin, İbranice, Farsça, Arapça gibi farklı coğrafyalardan 9 farklı dildeki karşılığı üzerine odaklanan Vuslat ile Pelda Aytaş’ın birlikte ürettiği “Kucaklaşma” isimli büyük boyutlu bir diğer çalışma, Kelkit Kadın Halkevi’nde üretilmiş. Etimolojik araştırmasını ve malzeme keşfini Vuslat’ın üstlendiği, tekstil üzerine dokümantasyonunu ise Pelda Aytaş’ın üstlendiği bu eser, içinde yaşadığımız coğrafyadaki kadim topluluklarla beraber bu değeri nasıl paylaştığımızı ve bunun güncelliğini ne kadar koruduğunu anlatıyor.
Kucaklaşmanın olduğu bir hayatın içinde kırılganlık da vardır ve bu kırılganlık yokmuş gibi değil de bunun varlığını kabul ederek yaşamak insanın yaşam deneyimini rahatlatır. “Affetmek Bir Erdemse, Unutmamak da Erdemdir” isimli seramik heykel de oluşum sürecinde kırılganlığını ortaya koyan bir iş olmuş. Bu esere baktığımızda aslında bireysel yaşam deneyimlerimizle karşılaşıyoruz: kendi kendimize yaptığımız kusursuz hayat planlarının süreç içinde nasıl da kırılıp dökülerek kendi dönüşümüne bizi uyumladığı gerçeği. Hayatın içindeki beklenmedik kırılganlıklara karşı önlem almak isteyen eski kadim toplumlar bazı ritüeller keşfetmiş. Bu ritüel nesnelerinden biri de muskalar. İçinde yaşadığımız coğrafyada sıklıkla karşımıza çıkan muskanın bir güven ilişkisine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Muskayı yaptıran ve yapan arasındaki bu güven ilişkisi nihai olarak bizi yine “emanet” kavramına çıkarıyor. Burada “emanet” kavramı, sadece yapan ve yaptıran arasındaki bir ilişki biçimi olarak değil, yapım aşamasında muskaya doğadan emanet edilen doğal nesnelerin de dahil edilmesiyle karşımıza çıkıyor.
Vuslat’ın tasarladığı, farklı ölçülerde seramik ve gümüş kaplama yapraklardan oluşan “Muska Serisi” isimli bu eserle doğrudan ilişki kuran bir diğer yerleştirme ise “Orada Benimle Buluşur Musun?”. Bu yerleştirmede gümüş kaplama sığır kuyruğu bitkileri ve Bayburt taşlarının yanında, arka planda Alican Okan’ın oluşturduğu ses içeriği ile Vuslat’ın yazdığı aynı isimli şiiri kendi sesinden dinliyoruz. Sığır kuyruğu bitkisinin bazen 2-3 köke sahip olması ve eski dönemlerde yaraların iyileştirilmesi amacıyla kullanılan şifalı bir bitki olması Vuslat’ı etkileyen unsurlar olmuş. Vuslat, kaybolan bir bilgiyi kendi sesinden okuduğu şiiriyle yeniden açığa çıkarmaya davet ediyor.
Vuslat’ın 2023 yılında Bayburt’taki Baksı Müzesi’nde açtığı “Emanet” isimli sergisinden de izler taşıyan, Tophane-i Amire binasının dokusu, renkleri ve yankısıyla bir bütün olup herkesi geçmiş yaşam deneyimlerine götüren, Doç. Dr. Ebru Yetişkin küratörlüğünde açılan “Emanet” sergisini 30 Haziran’a kadar gezebilirsiniz.
Paylaş