Paylaş
Tarihte birbirinden farklı uygarlıklara ev sahipliği yaparak sayısız hikayeleri içinde barındırmış olan Trakya bölgesi, coğrafi özellikleriyle de yaşamın dinamizmini hissettiriyor. Dağların sert görünümünün denizin akışkanlığıyla buluştuğu, yıl içinde farklı renklere bürünen tarlaların doğanın dönüşümünü gösterdiği bir yer. Rüzgârın esme yönü ve şiddeti, yüzyıllar içinde kendiliğinden oluşan yükseltiler, ufuk çizgisi, bu toprakların altında ve üstünde var olmuş yaşamları hatırlamaya çalışmak “Yer Duygusu” isimli serginin ana eksenini oluşturuyor.
Fransızca’da toprak, çevre ve iklim gibi faktörlerin birleşimi anlamına gelen “Terroir” kelimesinden yola çıkarak ismini alan sergi, insan ile doğanın ilişkisine odaklanıyor. İnsanın doğa ile olan derin bağını şiirsel bir biçimde temsil eden bu tanım, bu bağın tüm mesafelere rağmen devam ettiğini ve kopmadığını vurguluyor. Geçmiş yıllarda ayçiçeği tarlası olan bağların, mekânın kuruluşu aşamasında toprak altında yüz yıllık kökler sakladığına rastlanması aslında bu arazinin üzüme geçmişten beri yuva olduğunu kanıtlamış. Yıllar sonra yeniden üzüm tanelerine hayat veren topraklara ev sahipliği yapan bağların ve çevresinin biyoçeşitliliği, sergilenen işlerle dokulara, çizgilere, formlara evrilerek geçmiş ve günümüzü bütünleştiriyor.
İşbirlikçi ve multidisipliner bir sanat platformu olan Barbare Studio’nun başlattığı misafir sanatçı ve küratör programının ilk bölümü olan “Yer Duygusu”, küratörlüğünü T. Melis Golar’ın yaptığı yerli ve yabancı farklı disiplinlerden gelen on altı sanatçının katıldığı bir sergi. Heykel, fotoğraf, yerleştirme, ses yerleştirmesi gibi farklı türlerdeki üretimler birbirinden çeşitli doğal ve yapay malzemeler kullanılarak oluşturulmuş. Berkay Kahvecioğlu’nun “Kökler filizlenmeye devam ediyor” isimli heykeli, göğe doğru yükselen üzüm köklerinden oluşan ve sanatçının mekânın ruhunu taşıyan nesneleri kullanarak müdahale etme pratiğini yansıtan bir heykel. Sanatçı Barbare Studio’da geçirdiği üretim sürecinde bağların arasından göğe yükselen devasa elektrik direklerini fark ediyor ve bağlardan topladığı hasta veya ölmüş köklerle oluşturduğu heykel ile elektrik direklerine meydan okuyor.
Endüstrileşmenin ve kentleşmenin göstergelerinden biri olan elektrik direğinin tarım arazilerinin içindeki inorganik formuna karşıt olarak, köklerle oluşturduğu organik heykeliyle doğanın gücünü ortaya çıkarıyor. Sanatsal araştırmalarını insan-mekân ilişkisine dayalı kuran Serra Bilgincan’ın sergide yer alan heykeli “Reptilia Cultivatus” paslanmaz çelik, yelek, kask, çelik halat gibi malzemelerden oluşuyor. Sanatçı üretim sürecinde, bağ çalışanlarından aldığı bilgilerden yola çıkarak çalışmasını yapıyor. İdeal üzüm yetiştirmek için toprağın verimliliği için alması gereken havanın, bağlar arasında yürünmesi sebebiyle sıkışma yaratarak engellendiğini öğreniyor. Buradan hareketle bedenin eklentisi olarak çalışan, yürüyenin arkasından toprağı çapalayan ve böylece toprağın hava almasını sağlayan bir tasarım yapıyor.
Murat Yıldız’ın “Mükemmel bir gün geçir 5” isimli yer-gök ayrımına naifçe başkaldırarak, gezegenlerin bir arada düşünüldüğü ve geri dönüştürülmüş kâğıt ve tutkal ile yaptığı heykeli Barbare tesisinin duvarında yer alıyor. Aynı teknikle yaptığı “Saklı çiçek” isimli heykeli, tesisin odalarından birinde sergilenerek o odada kalacak olan ziyaretçi ile rastlantı sonucu etkileşime geçiyor. Bu sayede izleyici ile sanat eseri arasındaki bağlar kuvvetlenerek aynı zamanda kişiye ve an’a özel bir deneyim sunulmuş oluyor.
Sanat pratiğine ilk kez heykeli dahil eden Sam Nicholson ise Tekirdağ ve Londra’dan topladığı buluntu malzemelerle oluşturduğu “Boyutlar arası istila I., II. Ve III., (devredışı) dağınık kafanın IV. gözlemlendiği üzere” isimli yerleştirmesinde tanıdık fakat tanımsız nesnelerle bir dünya yaratıyor. Çalışmalarında mekân, sınır, boşluk kavramlarına odaklanan Furkan Öztekin, metal levha üzerine karışık teknik ile yaptığı “Çizgiler” isimli heykellerinde, Barbare Bağları’nın sınırlarına odaklanarak oluşturduğu alternatif ufuk çizgileri üzerinden farklı manzaralar sunuyor. Sanat pratiğini, insan ötesi sistemlere odaklanarak bilim kurgu etrafında şekillendiren Milo Kester’in sergide yer alan heykelinin ismi “Sen üç ayak üstünde toprağa çömelirken uyandık”. Sanatçının Barbare Bağları’ndan yamalı desen gibi görünen düzensiz yapıdaki tarlalardan aldığı ilhamla kolaj mantığıyla yaptığı bu heykel, alanla doğrudan ve dolaylı bir ilişki kuruyor.
Barbare Bağları’nın kuşların göç yolundan geçtiğini öğrenen sanatçı Valentina Bacci’nin, mitolojik ve gerçek hikayeleri harmanlayarak oluşturduğu “Kim yumurtaya sahip çıktı” isimli yerleştirmesi kil ve ahşaptan oluşuyor. Bacci mitolojik ve gerçek hikayeleri bir arada sunduğu kuş fosiline benzeyen yapıtını, bölgedeki dereden elde edilen kili kullanarak yapmış. Bedenin varlığı sonlanırken bir diğer yaşam formunun başladığı anıt mezarlar olan tümülüslerden yola çıkarak “Ana göbeği” isimli yerleştirmesini yapan Dilan Bozer de kil, kamış, salkım söğüt gibi malzemeler kullanmış. Denizlerin, kayaların jeolojik özünü ve yaşanmışlığını içinde bulunduran kil, daha önce bölgede yaşamış medeniyetlerin de hafızasını tutar. Bu malzemeyi eliyle işleyen sanatçı için bu eylem, geçmişiyle iletişim kurmanın da bir yolu olmuş.
Arthur Rabut’un yerleştirmesi “Bacchanales”, sanatçının doğada meydana gelen görünmez süreçlere olan ilgisiyle “terroir” kavramı üzerine düşündüğü bir totemdir. Sanatçı plastik kutu, kuru çiçekler gibi kullandığı organik ve inorganik malzemelerle bağlarda karşılaştığı doğal olan ve olmayan unsurlara gönderme yapıyor. Rhian Harris Mussi’nin manzaraya dolaylı bir müdahalede bulunduğu üç parçalı yerleştirmesi “Çözünürlük hedefi I, II, III” farklı yerlerde karşımıza çıkıyor. İzleyenler bu çalışma ile manzaranın belirli bölümlerine odaklanırken çevrelerini algılama biçimi değişiyor. Cengiz Tekin’in doğadaki dengeyi doğal olmayan bir durumla okumaya çalıştığı “Tolerans” isimli yerleştirmesi bir tahterevalli görünümündedir fakat bir ucu yere saplandığı için hareket edemeyen amacından kopmuş bir yapıdadır. Tekin insan yapımı bir denge aracını işlevsizleştirerek doğal dengenin kayboluşunu ele alır.
Pratiğinde ekoloji ve insan müdahalesiyle değişen doğayı işleyen Büşra Özdemir’in, araziden topladığı bitkileri ekolojik baskı tekniği ile kumaş üzerine basarak bayrak haline getirdiği “Terroir”, sergi ziyaretçilerine bağlardaki insan varlığının karşısında gerçek hakimiyetin doğada olduğunu hatırlatıyor. “ŞahMaran’ın kapısında sen ihanetsin insan” isimli fotoğrafında Didem Erk, Barbare Bağları’nda sıklıkla karşılaşılan karıncaların kolektif yaşamın ve uyumun iyi birer temsilcisi olduğu fikrinden yola çıkıyor. Sanatçı, yine fotoğraf olarak sergilediği “Orası bir yer değil orası sınır”da ise annesinin evlenirken giydiği kıyafeti ve ayakkabıyı giyerek denize doğru bakıyor. Sınır ve ev kavramlarından kişisel bir anlatıya uzanan yapıt Barbare Bağları’nın sınırındaki kapıda yer alıyor.
Dilşad Aladağ “Aşılısı dahi meyvelerin bir delice verir toprağa” ile bu coğrafyaya özgü kuş türlerinin sesleri ve sesli metin ile ziyaretçilere mekâna özgü ses yerleştirmesi deneyimi yaşatıyor. Metin ve ses tasarımını Zeynep Toraman’ın yaptığı ses yerleştirmeye tela üzerine zımba ile oluşturulmuş desenler eşlik ediyor. Çalışmalarında bedeni temel alan Eda Şarman “İnatçı keçi”de arazinin işlevini yitirmiş komşusu olan mera alanına dikkat çekiyor. Tarım arazileri ile çevrelenmiş meraya hayvanların ulaşımının engellenmiş olması gerçeği üzerinden büyük boyutta keçi toynaklarını alana yerleştirerek araziyi gerçek sahibine teslim ediyor. Lalin Mercan’ın “İlahi hırıltı, batık ocak” isimli yerleştirmesi, yakın zamanda gördüğü bir rüyadan ve Trak’ların adak olarak kurban ettikleri köpeklerin mitolojisinden yola çıkıyor. İnsanların ve köpeklerin yakın ilişkisi, onların adak olmasına engel olamamış ve insan kendisine en yakın bulduğu canlıyı kurban etmiştir. Çatı şeklinde kurgulanan yerleştirme üzerindeki sembollerle bir medeniyetin çöküşü ile diğerinin başlangıcının habercisi olur.
İçinden geçmekte olduğumuz sonbahar mevsiminde doğanın mucizevi dönüşümüne tanık olabileceğiniz tarlaların, denizin, gök yüzünün kalbinde yer alan Barbare Studio’nun ilk sergisi “Yer Duygusu”, 13 Kasım’a kadar Barbare Bağları’nda ziyaret edilebilir.
Paylaş