Paylaş
Yani sabahları siz de yatağınızdan bülbül gibi şakıyarak, yüzünde kocaman gülümsemeyle uyananlardan mısınız demek istiyorum?
Hani şu ağzına ağzına terlikle vuralasılardan?
Gülümsemek süper bir şey tabii. Ama günün 24 saati bunu başarmak çok zor değil mi Allah aşkınıza?
Kargalarla uyandığınız saatlerde, onlar bile “Niye bu kadar erken kalktın ki?” der gibi bakarken yüzünüze, nedir sizin durumunuz çok merak ediyorum.
Hani sizi üzen, bir önceki günden aklınıza takılan, ya da ne bileyim sadece gördüğünüz rüyadan etkilenip demoralize kalktığınız olmuyor mu sizin hiç?
Ters bir şekilde yatıp boynunuzda, poponuzda bir ağrıyla uyandığınız?
Sıcacık yatak sizi kollarına çekip bırakmak istemezken, nedir bu güne başlama heyecanı?
Hadi diyelim sabah süper kalktınız, kabul. Ne bileyim periyodik bir gününüze uyandığınızı farkedip karın ağrınıza küfretmez misiniz kuzum?
Aynaya baktığınızda yüzünüzün akşamdan kalma şişliklerle dolu olduğunu farkedip canınızın sıkıldığı, evdeki son ince çorabınızı giyerken kaçırıverdiğiniz de mi olmuyor?
Her sabah makyaj yapmaktan bıkmadınız mı?
O gün yapacağınız sunumun tamamlayamadığınız eksiklerini düşünürken mesela... Karalar bağlamaz mısınız?
Hem siz kafeinle henüz tanışmamış olabilir misiniz acaba? İnsan kafeinli bir şeyler, mesela harika bir sabah kapuçinosu içmeden nasıl ayılabilir ki? Kahvenin o enfes kokusunu içine çekmeden, ayıldığınızı anlayabiliyor musunuz gerçekten?
Hem güneş de gözükmüyor artık. Saklıyor kendini bulutların arkasına. Ya da bulutlar inatla onun önüne geçip aramızı bozmaya çalışıyorlar, orasını bilemeyeceğim. Ama bu bile iyi bir sebep değil mi azıcık olsun somurtmak adına?
Tamam, ben de biliyorum somurtunca daha fazla yüz kası kullandığımızı. Ama işte yüz kaslarımızı daha çok çalıştırıyoruz biz de.
Her gün söylene söylene yataktan kalkarak.
İşyerinde yapacaklarımızı düşündükçe içimizden bir güzel ofistekilerin kulaklarını çınlatarak.
Haftanın en az beş günü ofiste, masamızda, ekran karşısında poğaçalarımızla kahvaltı ederek.
Havanın güneşli olmamasını somurtmak için en büyük bahanemiz kabul ederek.
Ya da ne bileyim; bahane dediğin nedir ki? Arayınca bulunur. Trafikte söylenerek. Ne de olsa hep karşımızdaki şoför değil mi suçlu olan?
Peki ya her gün devasa topuklu ayakkabıların içine ayaklarımızı sıkıştırmaya ne demeli?
Oysa tüm bunların yerine ılık bir duş sonrası, üzerimizde bornomuzla, sevdiğimiz müzik fonda çalarken, güzzzeeel bir kahvaltı etseydik evimizde...
Yüzlerce liralara satın aldığımız kıyafetlerin içinde plazalarda salınmak yerine evimizde oturup camdan yağmuru seyretseydik... Elimizde kahvemizle... Fena mı olurdu?
Olmazdı tabii... Ama bu kadar hayal kurmak yeter.
Hadi bakalım! Herkes iş başına!
Heeey! Size söylüyorum!
Aslında gülümsemek hala sizin elinizde.
Sabah insanı olsanız da... Olmasanız da...
Paylaş