Paylaş
Bugün başımıza gelene inanamayacaksınız! Öyle böyle bir olay değil çünkü… Aslında çok Türkiyeme özgü… Pek sıradan… Başka ülkelerde asla ama ASLA kabul edilemeyecek, bizimse her gün karşılaşıp “normalleştirdiğimiz”, akıl tutulması yaşadığımız bir olay, neredeyse başımıza geliyordu! Sitemizin giriş kapısının önünde, kaldırımda eziliyorduk, evet evet bildiğiniz eziliyorduk! Nasıl mı? Siparişini dağıtmaya çalışan bir motor-kurye tarafından!
Biliyorum bu motor-kuryelerin belirli zamanlarda sipariş götürmeleri gerekiyor. Tahmin ediyorum ki asgari ücrete tâbiler, oldukça az bir paraya oldukça yoğun bir işgücü içindeler. Kısıtlı zaman, yoğun trafik, yetişmeyen yemekler, kızgın ve aç müşteriler… İşleri iş! Biliyorum zaman onlar için çok önemli. Biliyorum onların da evde bakmaları gereken çoluk çocukları, denkleştirmeleri gereken bir sürü borçları var. Ama benim de (bence her anne gibi) belirli bir yaşa getirene kadar öncelikle CANLARINDAN, sağlıklarından, sonrasında da akla gelebilecek her şeylerinden sorumlu olduğum, canımı dişime, gecemi gündüzüme takıp baktığım, uğurlarına dünyayı yıkacağım iki tane gül gibi kızım var! Şimdi söyleyin bana, yukarıda saydığım sebeplerin bir tanesi bile, bu motor-kuryelere, benim kızlarımın saçlarının tek bir teline zarar verme hakkını verir mi? Durun siz zahmet etmeyin ben söyleyeyim; vermez!
Akşam 18.00 sıralarında mesai bitmiş olduğu için iyice artan yoğun bir iş ve hatta yaya trafiğinde, Ataşehir’ deki evimize dönmek üzere site giriş kapımıza doğru yürüyorduk. Evden çıktığımızda da yanımızdan sanki kendi yollarıymış gibi vızır vızır geçmelerini bırakın, herhalde yemek siparişleri o saatlerde deli gibi yoğun olduğundan aynı anda birinin üstten, birinin alttan gelip yanımızdan geçtiği oldu bu motor-kuryelerin. Gözümle görmesem ben de inanmam ama gerçek!
Biz kaldırımdaydık ve Duru önden koşarak gidiyordu. Onu yakalamak için ben hızlanınca Rüzgar da hızlandı. Tam o sırada bir motor sesi duydum ve hemen arkamızda stop etti motor! Rüzgar tabii bu motor sesinin korkusuyla telaş yapıp tökezledi ve henüz farı yanan bir motosikletin önüne düşünce neye uğradığını şaşırdı; inanılmaz derecede korkup hüngür hüngür ağlamaya başladı! Tabii burada ne yapıyoruz? Allah’tan ezilmedi diye binlerce kez şükrediyoruz! Motorunu gayet güzel stop edip kontağı kapatan, elinde tek bir fırın sütlaç olan motor-kuryeye: “Sizin ne işiniz var burada? Neden kaldırımdan gidiyorsunuz?” diye çıkıştım. O da “Nerden gidecektim bu trafikte’’ diye ukala bir tavırla bir de bana posta koymaz mı? “Tabii ki yoldan gideceksiniz, araçların yolundan. Siz motorlu bir araçsınız ve burası yaya kaldırımı!” diye bağırdım. “Sen kendi çocuğuna sahip çıkamıyorsun, gelip bana bahane buluyorsun” demeye kalkışmasın mı? Burasının yaya kaldırımı olduğunu, burada yürümenin benim hakkım olduğunu, onun ise yolunun burası olmadığını söyledim. Bu sinirle ben motosikletine göz atıp “Senin plakan ne?” seni şikayet edeceğim diye söylendim ve hemen fotoğraf çekmek için cep telefonumu çıkardım cebimden. Bir baktım, motosikletinin plakası bile yok! Çektim fotoğrafı. Bu arada hem suçlu hem güçlü abi bana kafa tutmaya devam ediyor. Korkusuz ya, söyledi plakayı 34 LC **** diye “Git, kime şikayet edersen et!” nidaları eşliğinde. Ne de olsa biliyor böyle şikayetler bizim memlekette işe yaramaz çünkü şikayet edebileceğin bir merci bile yoktur! Önce bir, hatta daha fazla insanın ölmesi gerekir ki, gerekli tedbirler alınsın, cezalar verilsin.
Böyledir çünkü bizim memlekette; ucuzdur insan hayatı. Bir fırın sütlaçtan daha ucuz.
Paylaş