Paylaş
Bekarlık sultanlıksa neden çoğumuz hayatımızı paylaşacağımız birilerini arıyoruz? Bekarların çoğu bunu tercih mi ediyor, yoksa karşılarına evlenmeyi düşündürebilecek, kafa dengi adaylar mı çıkmıyor? Evliler kervanına katılabilenler şanslı olanlar mı? Peki, onlara sorsanız şimdiki akıllarıyla geçmişe dönseler evlenmezler miydi? Belki de bekarlara sormalı: Şimdiki akıllarıyla geçmişlerine bir göz gezdirseler aslında evlenebilecekleri birkaç adayı harcamışlar mı?… Bu sorular uzar gider, onlara verilen cevaplar da değişir döner.
Evlilik artık cepte değil, bıçak sırtı. Her ne kadar yasal olarak tasdik ettirdiğiniz bir ilişki yaşıyor olsanız da hemen herkes eski bayramlardan bahseder gibi “Nerde o eski evlilikler, kırk yıl bir yastığa baş koymalar…” diye dert yanar. Eskisi gibi görücü usulü evlilikler azaldı.
Büyükannelerimizin evlenecekleri delikanlıları ancak ve ancak nikah günü görmelerinden hiç bahsetmiyorum bile. Zira çağ, tüketim çağı. Artık insanlar yedikleri yemekler gibi, ayaküstü ve hızlı ilişkiler yaşayıp çabuk tüketiyorlar her şeyi. Sanal alemlerde başlatılan ilişkiler, yine son sürat sanal alemde bitiriliveriyor. Bir cep telefonu mesajı yetiyor çoğu zaman başlatmaya ya da bitirmeye. Facebook’taki ilişki durumu yenileniveriyor ve hoop gelsin yeni adaylar. Hevesler çoğaldı, hazlar azaldı. Kimsenin kimseye eyvallahı kalmadı. Tahammül eşikleri iyiden iyiye yukarılara çekildi. Beklentiler yükseldi, hatta tavan yaptı.
Peki, evlilik bu kadar kolay tüketilebilen bir ilişki mi gerçekten? Hayat boyu birlikteliğe imza attığınız kişiyle sonuna kadar yürüyeceğiniz yolda, olur olmadık ufacık bir olayda onun elini bırakıvermek var mı? Sabırsız davranmak, değişime direnmek…?
Evlenince farkediyorsunuz köşelerinizi yuvarlamayı göze almaya söz verdiğinizi… Sivriliklerinizi yumuşatmaya… Kocaman bir aile olmayı kabullenmeye, yeni bir çift anne-babaya daha sahip olmaya… Görümcelere, eniştelere, halalara, geniş bir aileye… Yokmuş öyle “Ben sadece onunla evleniyorum”lar, astığım astık kestiğim kestikler, kapıyı vurup çıkarım, istediğimi yaparımlar"… Tam tersine o tarz davranışları arkada bırakmaya söz vermek demekmiş yasal olarak ilişkiyi tasdik ettirmek.
Çarptığın kapıya birkaç saat sonra tıpış tıpış geri dönmekmiş meğer. “Ben böyleyim, işine gelirse”lerin bittiğinin işaretiymiş. Kaynanayla iyi geçinmek zorunda olmakmış. Çekirdek aile diye bir gerçeğin sonsuza kadar sürmeyeceğini, tam tersine daha büyük bir aileye ait olmayı kabullenmekmiş. Özel günleri başbaşa geçirmeye elveda demek, cümbür cemaat kutlamalara dalıvermekmiş. Her konuda anlaşmayı beklemekten öte asgari müştereklerde buluşmayı öğrenmek, farklı kişiliklerin ilişkiye renk kattığını görebilmekmiş. Çalışan bir kadın olmanın yanısıra ev kadınlığını da öğrenmek, tost/makarna vb. şeylerle karın doyurmaya son verip lezzetli yemekler yapabilmek, eskiden günde üç öğün yediğin soğuk pizzaları bundan böyle kırk yılda bir yemekmiş.
Ama tüm bunların yanında bir o kadar da yalnızlığına son vermek, güvenebileceğin bir kişi demekmiş. Sevdiğin için çaba sarfetmek, pes etmemekmiş. Soğuk yataklara elveda, sarılıp uyuyabileceğin bir sevgiliye merhabaymış. Yalnızlığa yeğmiş. Çocuklarının babası, en yakın arkadaşın, en birinci sırdaşın anlamına gelirmiş. Tek bir pencereden, bazen farklı yönlere de olsa, birlikte bakabilmekmiş.
Hayat müşterekmiş…
Her şeye rağmen evlilik güzel şeymiş. Yani… Bana göre.
Paylaş