Paylaş
Bunun yerine yapmamız gereken, çocuğu daha önceki deneyimleriyle gerçekçi bir şekilde yüz yüze getirip, yapabileceğini göstermek. Bu şekilde, “Daha önce başarmıştım, yine başarırım” şeklinde bir öz güven geliştirecektir.
Aileler; genellikle çocuklarından yapabileceklerinin çok ötesinde şeyler bekler ve bir türlü başarılarından tatmin olmazlar.
Gerçekçi olmayan bu beklentileri karşılanmadığında da hayal kırıklığına uğrar, öfkelerini ve kaygılarını çocuklarına yöneltirler.
Böyle hissetmelerinin nedeni tamamen kendi beklentileriyle ilgilidir. Bu şekilde çocuklar öz güven ve motivasyon kaybına uğrar.
Nihayetinde bu durum başarısız çocuk, öfkeli anne-baba kısır döngüsüyle sürer gider.
Peki, ailelerin beklentileri neden bu kadar fazladır?
Bunun nedeni kendi hayatlarında saklıdır aslında. Kendi deneyimlerinden çıkardıkları, ebeveynlerinin yüklediği yetersizlik hissidir sebep.
Kendi yapamadıklarını çocukları yapsın isterler.
Bu şekilde, hissettikleri yetersizlikten kurtulacaklarını düşünürler ve genellikle bu motivasyonlarının farkına varmazlar.
Kendi hayatlarına dair birçok şeyden vazgeçip, kendi ihtiyaçlarını görmeyip, tüm olanaklarını çocukları için kullanmaları, tüm hayatlarını onlara yatırım yapmaları da bundandır aslında. Çocuk bu kadar yükü kaldıramadığında, ebeveynlerinin beklentilerini karşılayamadığında da, anne-babasının gözünde tüm öfkeyi de ‘hak etmiş’ olmakta!
Oysa en önemlisi, çocuk merak etmeli, öğrenmeyi sevmeli. Anne babasını iyi hissettirmek, onların sevgisini ya da vaat edilen ödülü kazanmak için başarıya odaklanmamalı.
Tabi ki çocuklarımız başarılı olsun, potansiyellerini kullansınlar, mutlu olsunlar ama bu durum sizce de çok abartılmıyor mu?
Elbet herkes çocuğu için yapabileceğinin en iyisini yapmak istiyor ama bunun için çabalarken çocuğumuzun isteklerini de doğru okuyabilmek, onun bizden ayrı bir birey olduğunu, duygularını, önceliklerini unutmadan hareket edebilmek mühimdir.
Bu kadar yarış, karşılaştırmayla bırakın alan açmayı, onları yok ediyoruz sanki. Sınav stresiyle tırnağını, etlerini yiyen, kollarını kesen, kendilerini yiyip bitiren çocuklar ve aileler gördük.
Sonuç: İyi bir okul kazandı ama kendini kaybetti…
En kolayı içten motivasyonlu çocuklardır. Kendiliğinden başarı odaklı olurlar, potansiyellerinin farkındadırlar ve en güzeli öğrenmeye hevesli, meraklıdırlar. Onların dışarıdan ittirilmeye hiç ihtiyaçları yoktur, yapılması gereken rahatlatılmalarıdır.
Tersi duruma bakarsak, yani çocuğun iç motivasyonu yoksa ve sürekli dışarıdan ittirerek harekete geçiyorsa, işte bu noktada aileler için zorlu bir süreç söz konusu.
Burada en çok duyduğumuz cümle şudur: “Çalışınca, isteyince çok iyi yapıyor. Ama zorlamayıp, kendi haline bırakırsak umrunda değil…”
Yapılması gerekene gelince: Onları dışarıdan bu kadar acıtarak ittirmek yerine, motivasyonlarının neden eksik olduğuna bakılmalı. Neden kendiliğinden harekete geçmiyorlar? Neye ihtiyacı var; onu bulmak gerekiyor.
Kısaca; çocukları birbiriyle yarıştırmayın, onun kapasitesini bilmeden, anlamadan gerçekçi olmayan beklentilere kapılmayın, hayatta başaramadıklarınızı onlara yüklemeyin.
Lütfen bir durup düşünün: Ben kimim, o kim, neyi neden istiyorum?
Paylaş