Paylaş
Zorlayıcı kişilik özellikleri ve kişilik bozuklukları, birbirine benzer görünen ancak iddialı farklara sahip iki alandır. Örneğin obsesif kişilik özelliği olan kişi kendisinin farkındadır, büyük harflerle “Takıntılıyım” der. Kimi durumda memnun kimi durumda memnuniyetsizdir ancak iç görüsü vardır.
Obsesif kişilik bozukluğu olan şahsiyetse “Şahaneyim, takıntılı değilim, etrafımdakiler hatalı” der ve yola devam eder.
Bizi veya karşımızdakini zorlayan kişilik özelliklerinde insanlar kendilerinden hoşnut değillerdir, maraziyetleriyle ilgili kısmi ya da tam iç görüleri vardır ve çareler ararlar. İş hayatı ve sosyal çevredeki işlevsellik sıklıkla idare eder. Yaşamdan daha fazla zevk alabilmek, duygularını daha rahat ifade edebilmek için yardım almaya, üzerine düşeni yapmaya hazırdır. İç görümüz vardır; takıntılı, planlı, hata tahammülü az, kaygılı biriyizdir, değişip dönüşmekte sıkıntı yaşarız ancak biliriz, dert bizdedir.
Kişilik bozukluklarında ise iç görü yoktur, etrafımız arızalıdır ve bize uyumlanmak zorundadır. ‘Dert dünyanın bizim dışımızdaki kısmındadır’ algısıyla yaşanır. Kişilik bozukluklarında iç çatışmalar ve dürtüler sıklıkla kontrol edilemez ve davranışlara yansır. Başkalarını rahatsız etmiş olması önemsenmez hatta bazen haz bile verebilir. Kişi içinde bulunduğu çevreye uyumlanmak yerine çevresini kendine uydurmaya çalışır. Kendisi doğru, dünya yanlıştır!
Bu bilgiyi akılda tutup okuyalım lütfen…
Öncelikle şunu söyleyelim: Kendini beğenmek iyidir! İnsanın, dünyadaki varlığını ve biricikliğini sürdürebilmesi için kendine itimat etmesi gerekir. Ancak bu, ayarı zor bir meseledir ve hepimizin kafası bu ayar mevzusunda karışıktır.
Malum “güvenli çocuk yetiştirelim” derken, çocuklarımızın sözünden çıkmayan ebeveynler olduk.
Bu itinayla yetiştirilmiş, ‘ebeveyn projesi gençlerin’ ayarı kaçırdığı çok olur. Başarmak baskısı yaşarlar. “Kendini beğenmiş” diye tariflenirler. Seveni de sevmeyeni de vardır. Abarttığı, hayatı bir performans sanatı gibi okuduğu da olur.
Hepsi kabul…
Ancak; kendini beğenen ve son dönemin itinayla yetiştirdiği bu insanların çoğu, kendilerini kimi alanda beğenir, kimi alanda beğenmezler ki bu önemlidir. Bunun daima ve her alanda müthişim, şahaneyim, çok iyiyim tadındaki ’patolojik narsisizm / narsistik kişilik bozukluğundan’ epey farklı olduğunun altını kalın çizerek devam edelim.
Narsistik kişilik özelliklerini şöyle tarifliyebiliriz: özgüvenli, cesur ya da girişimci.
İş hayatına kafayı takış, buradaki başarılarını durmaksızın muhabbet mevzusu yapan ve abartan şahsiyet…
Bu grup her alanda iddialı değildir ancak başarılı oldukları ve kendilerini tarif ettikleri alanlarda yüksek iddia sahibidirler.
Önemsenme duygusunu isteyen ve bunun hakkı olduğunu düşünen ‘ narsistik kişilik’ dışarıdan gelen yorumların kendisini etkilemesine izin vermez.
Narsistik kişilik bozukluğuna sahip kişiler; kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenen, üstün gören, sürekli beğeni, ilgi ve onay bekleyen, gittikleri her yerde özel ilgi göreceğine, üstün bir yeri hak ettiğine inanan kişilerdir.
En güzel, en yakışıklı, en başarılı, en parlak kişi o’dur ya da o olacaktır!
Bireyin benlik saygısı, dışarıdan gelecek ilgi, beğeni, onaylarla beslenmektedir. Söz konusu kişiler eleştiriye dayanamazlar ve sürekli övgü beklerler.
Beklentileri karşılanmayınca benlik saygıları düşüverir. Kırgınlıklar, bunaltı, çökkünlük ve agresif davranışlar olabilir.
Kendilerini yüceltmek, daha üstün görmek ve göstermek için başkalarını kullanır, hatta sömürürler.
Arkadaşlıkları yalnız bu yönde çıkar sağlamak içindir. Başkalarının duygu ve düşüncelerine, gereksinimlerine empati gösteremezler. Bu nedenlerle ilişkilerde bencil, ben-merkezcil olarak tanınırlar. Ama gerçek şudur ki bu kişiler başkalarını sevmeyi başaramadıkları gibi kendilerini de sevmeyi başaramazlar.
Narsistler, kendilerine hayran oldukları gibi, aynı zamanda peşlerinde sürekli kendilerini onaylayan ve alkışlayan bir hayran kitlesine de ihtiyaç duyarlar. Onlardan beslenirler ve bunu sağlamak için de çok çalışırlar. İtibarlı, yüksek statülü, mükemmel bir imaj çizmek ve bunu sürdürmek uğruna daima çaba gösterirler. Aralarında seyrek rastlansa da imajlarını korumak ve parlatmak için çok çalışmaya ihtiyaç duymayan ama yine de derin bir hayranlık ve itaati hak ettiğine inanan kifayetsiz narsisistler vardır.
Kendilerinin üstünlüğüne, önemine, kusursuzluğuna ve haklılığına o kadar derinden inanırlar ki başka bir olasılığın ya da eleştirilebilir olmanın imkânı yoktur. İşte tam da bu nedenle, “Ben narsistik kişilik bozukluğundan mustaribim” diyerek terapiye başvuran bir narsist yok gibidir.
Ezcümle kişinin kendini tanıması ve gerçekleştirebilmesi önemlidir. Gerçek ve sağlıklı özgüvenden söz etmek kendimizi topyekün tüm hallerinizle beğenmek değildir.
İyi yanlarımızla olduğu kadar gelişmeye ihtiyaç duyulan yanlarımızla da kendimizi görüp kabul edebilmeliyiz.
Başka bir deyimle güçlü ya da zayıf yanlarımız var, yetenekli ya da ilgili olduğumuz, bir de hiç beceremeyeceğimiz işler var!
Bütün bunları görerek, eksik yanlarımızı fark etmek ve bir bütün olarak kendimizden hoşnut olabilmeyi becermek, narsisizm kadar, bizi zorlayacak ve varoluşumuza ayak bağı olabilecek birçok kişilik probleminden de koruyacaktır.
Yelpazenin diğer ucuna yakın, yani ‘patolojik düzeydeki narsizm’, ise bazı kriterler ışığında sadece konunun uzmanları tarafından koyulabilecek bir teşhistir.
Ayrıca yapılan araştırmalar toplumdaki ‘patalojik narsist kişi’ yüzdesinin hiç de sanıldığı gibi yüksek olmadığını söylüyor.
Her şey yalan mıydı, aslında hiç sevmedi mi?
Bir eş ya da sevgili olarak narsistle ilişki içinden çıkılmaz, acılı ve tuzaklarla dolu bir durumdur.
Narsistin aşk ilişkisini üç evrede değerlendirebiliriz: ‘Aşırı değer verme’, ‘hızla değer kaybetme’, ‘yok sayılma ve son!’
Narsist kişi başlangıç evresinde en güzel, en başarılı, en yetenekli, en iyi aileye mensup kişiler arasından seçtiği sevgilisini; ilgisi ve aşkıyla sarhoş eder.
Bütün karizmasını, sürprizlerini, ayaklarına serer. Tutkulu bir aşkın kapıları ardına kadar açılmıştır ve “Hayır” diyebilmek çok zordur. Narsist sevgili sizin hayranlık ve sevginizi kazanmak için hayallerinizdeki sevgili ‘imiş’ gibi davranır. Müthiş bir inandırıcılıkla mükemmel sevgiliyi taklit eder.
İlgisi, sevgisi, övgüsü gereğinden fazla ve abartılıdır. Bütün nezaketiyle sorunları çözmeye çalışır, hayatı kolaylaştırmak için çaba sarf eder. Bu yoğun ilgiyi o derece benimser ve içselleştirirsiniz ki karşınızdaki kişinin ruh eşiniz olduğundan hiç şüpheniz kalmaz.
İşler tersine dönüyor, büyü bozuluyor
İkinci evreye gelindiğinde balayı dönemi sona ermektedir. Narsist sevgiliniz, ihtiyaç duyduğu sevgi, hayranlık, onay ve güveni kazandıktan ve kendinizi ona adadığınızdan emin olduktan sonra hızla tavırlarını değiştirmeye başlar. Aslında maske düşmek üzeredir. Hayran olduğunuz mükemmel kişinin gerçek yüzü çok başkadır. Bu bir sürü soru işareti ve şüpheyle başlayan değişiklik dönemi, birkaç hafta ya da birkaç ay sürebildiği gibi bazen çok daha ani de gelişebilir.
Büyük bir hızla değer kaybettiniz, artık yok hükmündesiniz!
Aramalar azalır ve giderek kesilir, sizin aramalarınızsa cevapsız kalır. Araya koyduğu mesafe o kadar şaşırtıcıdır ki; önceleri suçu ya da eksikliği kendinizde ararsınız.
“Nerede yanlış yaptım” diye sorar durursunuz.
Narsist sevgiliniz, artık kolayca gerginleşen, her şeye çabucak öfkelenen, şikâyetçi, yargılayıcı birine dönüşür. Aksiliklerin tüm sorumluluğunu size yükler.
Olup bitene bir anlam vermeye çalıştıkça ve ilişkiyi düzeltmeye çabaladıkça daha da itilirsiniz, değer kaybedersiniz. Rüya gibi başlayan, bu ‘benzeri az bulunur’ aşkı bir çırpıda kaybetmeyi göze alamazsınız.
Sonunda öyle yorgun, öyle çaresiz bulursunuz ki kendinizi, bazı sorular beyninizi kemirir durur: Her şey yalan mıydı, hiç mi sevmedi?”…
İlişkinin bitmesi gerektiğine ikna olduktan, daha doğrusu bunun bir ilişki olmadığını kavradıktan sonra kısa sürede ilişkiyi bitirmek ve arkanıza bakmadan uzaklaşmak yapılacak en doğru davranıştır.
Durumu değiştirmek için yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur! Böyle bir durumda kendinize dönüp bakmak ve aynı döngünün tekrarlanmaması için önlem almak, sizi ona çeken, onda tutan nedenleri saptamaya çalışmak en doğru yaklaşım olacaktır.
Ben hiçbir şeyim, ebeveynim her şey!
Erişkin bir yaştasınız ama hâlâ başarılarınızdan yeterli hazzı alamıyorsunuz. İçinizde büyük bir boşluk duygusu var ve kendinizden hep daha iyisini bekliyorsunuz. Hep yapmanız gereken çok şey olduğu ve hiçbirisine yetişemediğiniz duygusuyla beraber yaşıyorsunuz. Bu, derin bir eksiklik hatta kusurluluk duymanıza sebep oluyor. Özgüveninizin düşük olduğu anlarda hep kendinizi narsist ebeveyninizi düşünürken ve kendinizi onun gözleriyle eleştirirken buluyorsunuz. Çünkü o sizin çocuk gözlerinizde ve belleğinizde her şeyi kusursuz halledebilen biri. Ona yetişmek, onun gibi olmak neredeyse imkânsız.
Bu aslında bir görme ve hissetme bozukluğu! Çocukluğunuz boyunca ebeveyninizin size yönelik davranışları sistemli bir şekilde o kadar acımasız ve eleştirel olmuştur ki, siz de böyle biri olduğunuza inanmışsınızdır. Tersini sorgulamak hem küçük yaşta henüz bu durumu muhakeme etmeye yetecek soyut düşünme becerileriniz olmadığı hem de buna izin verilmediği için mümkün olmamıştır
Ancak, yakın aile çevresindeki diğer yetişkinlerin varlığı bu olumsuz etkileri hafifletebilir.
Örneğin anlayışlı bir diğer ebeveyn, sevgi dolu bir büyükanne ve dede, duyarlı, çocuğu gerçekten gören ve duyan bir öğretmen, onun özgüveni ve öz saygısının gelişmesine büyük katkı sağlayabilir.
Narsisist bir ebeveynle büyüyen çocuklar koşullu sevilip değerlendirildikleri için yetişkinliklerinde de bağımlı kişiler olabilir, kendilerini sorunlu, başarısız, beceriksiz hissedebilirler.
Böyle bir ebeveyne sahip olduğunuzu fark edip bunun sizden değil ebeveyninizin kişilik bozukluğundan kaynaklandığını gördükten sonra bu durumla mücadeleniz zaman alır ama sonuç verebilir. Kusurlu olan siz değilsiniz.
Eşinizse:
• İlgisi, sevgisi, övgüsü, hayranlık uyandıran davranışlarıyla mükemmel sevgili olarak değerlendirebileceğiniz özelliklere sahip olduğunu düşündüğünüz partnerinizi, büyüsüne kapılmadan önce gerçekçi olarak değerlendirin.
• Kendine olan hayranlığını fark edin, kapılmayın.
• Ani değişimi ve ilişkiye dair değersizlik duygusunu size atfettiğinde sakin kalın. Döngüsel olarak benzer şeyler yaşayabileceğinizi unutmayın.
• Birden fazla birliktelik yürütebileceğini unutmayın.
Çocuğunuzsa:
• Onu, en farklı, en kıymetli, en şahane, en imtiyaz sahibi olduğuna inandırmayın.
• Yapabilecekleri konusunda destek olun, yaşına uygun sorumluluklar verin. Her şeyin başkaları tarafından yapılacağı, yapılması gerektiği inancının oluşmasından kaçının.
• Çocuğunuz sadece mükemmel olduğu, sizin önemsediğiniz şeyleri başardığında ilişki kurmayın. Duygularınızı her zaman paylaşın ve karşılıksız olan sevginizi gösterin.
• Diğerleriyle olan ilişkilerinde kıymet vermeyi, karşısındakine değer vermeyi öğretin.
Ebeveyninizse:
• Zor bir ebeveyniniz olduğunu anladığınız anda kendinizi koruma altına alın.
• Aldığınız kararların, hislerinizin ve fikirlerinizin kıymetli olduğunu bilin. Ebeveyninizin onayına ihtiyaç duymaksızın hem de.
• Duygularını ifade etmesi konusunda istekte bulunun. Sadece başarılarınız üzerinden sizinle iletişim kurmasını istemediğinizi gösterin.
• Diğer ebeveyninizden veya diğer aile bireylerinden size destek olmaları konusunda yardım alın.
Arkadaşınızsa:
• İlişkilerinde bencil ve benmerkezci olan bu bireylerden empatik olmalarını beklemeyin.
• Genellikle hayranlık duyan bir arkadaş kitlesine ihtiyaç duyarlar. Bu kitlenin içinde yer almaktan kaçının.
• Sürekli kendi başarıları, kendi ilişkileri, kendi beklentileri, kendi önemsediği şeyler üzerinden iletişim kuran bu bireylere iletişimin karşılıklı olması gerekliliğini aktarın.
• Üstünlük duygularını sizin üzerinizden yaşamalarına izin vermeyin.
BAĞIMLI KİŞİLİK / BIRAKMA BENİ SENSİZ YAŞAYAMAM
BORDERLİNE / HAYATI UÇLARDA YAŞAYANLAR
HİSTRİONİK KİŞİLİK / ABARTILI ŞAHSİYETLER
Paylaş