Paylaş
Olmaz. İstek, ihtiyaç, onaylanma, yalnızlık ahbaplığı hepsi kabul. Hepsinin evliliğin keyfinde de, derdinde de yeri var. Karşımızdakini anlarken de, problem çözerken de malzeme bu. Ne vakit isteği paslıyoruz, akıl oyunlarına giriyoruz, olmuyor. Kadın diyor ki, “Beni sevdiğini söylemeni istiyorum”, adam diyor ki, “Çok mantıksız evlendiğime göre seviyorumdur.” Adam diyor ki, “Annem konusunda zayıfım”, kadın diyor ki, “Mantıksız bu, olmasın.”
Büyük harflerle, evlilik bir istek oyunudur, istek istektir, akılla okunmaz, gönülle okunur. İstek kritize edilmez. Yapılır yahut yapılmaz.
“Beş yıldır sevgiliyiz, altı ay önce evlendik ve her şey dağıldı...”
Karşımda oturan genç çift böyle diyor. Şaşkın, kızgın, yardım isteyen iki genç insan... Çıkarılmaya hazır “kandırıldım” pankartı ve kendileriyle gelmişler.
Oysa sevgili olmak başka, karıkoca olmak başka, aşk hepsinden bambaşka. Aşk etrafında âşık ve maşuktan başka insan istemez, karşısındakini kusursuz görmek üzere yaşanır, vakti gelince ya biter ya da sevgili olma haline evrilir. Sevgililik ise kalabalık ister, insan sever, dertleri vardır, kapışılır, küsülür, kızgınlıkları, güvende hissedişleri, rutinleri, hayalleri, hayal kırıklıkları vardır. Evlilik ise hepsinden bambaşkadır, sevdiğiniz artık dış dünyaya ilan edilir, “Eşim” denir, onay istenir ve alt kültürün evli olmakla ilgili bize sunduğu bilgiler güncellenir.
Eş olmak insan canlısını ağırlaştırır, fark ettiğimiz yahut etmediğimiz istek ve ihtiyaçlarımız piyasaya çıkar; içinde büyüdüğümüz aile ve toplum evliliğin raconunu hatırlatır; vakti gelmiştir, evlenmiş kadın ve adam artık sistemin parçasıdır.
Evlilik insanın kendi alt kültüründeki bilgileri ortaya çıkarır ve tanıdığımız sevgilinin, tanımadığımız eşe dönüşmesini seyrederiz.
Hepimizin içinde büyüdüğü bir aile ve seyrettiği bir kadın-erkek ilişkisi vardır. Ki bu seyir bizim ilişki repertuvarımızda önemli bir yer tutar.
Bilmeliyiz ki evlilikle beraber herkes kendi ailesinden “bir valiz ilişki” bilgisiyle gelir. Valizler açılır, senin ailen-benim ailem replikleri havada uçuşur. Şaşırılır. Sevgili, nişanlı olduğunuz kişi ile evlendiğiniz kişinin aynı olmadığını düşünürsünüz. “Aldatıldım” duygusu, ne vakit “Ben de farklılaştım”a dönerse o vakit sulh sağlanır, valizler tekrar elden geçirilir. “Ne olursa olsun ayrı yatmayalım” adamın valizinden, “Özel günler özeldir, kutlayalım” kadının valizinden alınıp kullanılır.
Bu tastamam böyle bir seyirdir. İşimize yarayanı, bize uygun olanı, hayallerimizde olanı alıp, bize gelmez bu, dediklerimizi bırakma vaktidir. Evliliğin ilk zamanı en çok bu kargaşayla geçer. Burayı restleşmeden, yüksek şuurla geçiren çiftler, önlerindeki zahmetli yolun önemli kısmını geçerler. Evlenmenin de, aile olmanın da ilk ve mutlak koşulu biricik olmak, benzemek ancak aynı olmamaktır. Misal, aile muhabbetli ve paylaşımcıdır, BUNU AL! Küsme geleneği vardır, BUNU BIRAK!
Sözün özü şu: Yeni bir aile kurulmaktadır. Eşi benzeri yoktur. İlham kaynakları, kaçındıkları vardır. İlişki bir yandan evliliğe evrilirken diğer yandan kendi, biricik parmak izini yaratmaktadır.
Evlilik parmak izi gibi, eyvallah! Ancak eş seçimi için, her kültürde belirleyici, ortak normlar var. Birbirimize kurayla çıkmıyor, seçiyor, beğeniyor ve alıyorsak bunun tesadüf ötesi bir durum olduğunu söylemek mümkündür elbet.
Evrensel ve iddialı olan görüş, yumurtanın kendisi için en iyi, en uygun spermi seçtiği yönündedir. Sosyolojik hattan baktığımızda, kadının erkekten daha genç ve doğurgan; erkeğinse güçlü, başarılı, doğacak çocukların hayatını yükseltecek oluşu bu teorinin gündelik hayattaki karşılığıdır.
Diğer yandan üstat Freud’a göre, tüm bu mevzu çocukluğumuzda seyrettiğimiz ailede kilitlidir. Yukarıdakiyle ilgili değil! Her oğlan çocuğu annesine, her kız çocuğu babasına benzeri arar.
Bir başka görüşse benzerlik ve ortak özelliklerin varlığı üzerinedir. Bizim coğrafyada ekonomik durum, inanç, ırk, eğitim, yaş ve köken aile benzerliklerini referans alarak yapılan evlilikler sıktır ve buradaki mevzu davulun bile dengi dengine çalması gerektiğidir. Görücü usulü evlilikte, kişisel özelliklerden ziyade, ailesel özelliklerin yahut önceliklerin benzerliği önemlidir. Görücü usulü evliliğin mottosu, “Evlilik evliliktir, hepsi birbirine benzer, tanıdıkça sevecek, birbirinize alışacaksınız”dır. Bu mümkün elbette ve fakat her zaman değil!
Büyük resme baktığımızda, dünyanın her yanında eş seçiminde, erkekler için kadının güzel, kadınlar için erkeğin başarılı olması önemlidir.
İstisnalar bir yana, bu durum böyle evrensel, yazılı olmayan bir kural gibi uygulanır.
Eş seçiminde bir diğer unsur kişilik özelliklerimizdir. Bu, eş seçimimizi iki temel şekilde etkiler. Bir grup benzerini ararken, diğer grup benzemez olanı arar. Kendisine benzeyeni arayan, daha az çatışmalı bir ilişki hedefler. Arkadaşların, “Çok benziyorsunuz” diye tanıştırması, buna örnektir. Tıpkı özellikle Amerika’da yaygınlaşan evlilik siteleri gibi...
Amerika’da evliliklerin üçte biri evlilik sitelerinde, birbirine benzer özelliklerin eşleştirilmesiyle yapılıyor. Çok iddialı bir oran. Bu, aslında görücü usulünün, kişisel özellikleri pas geçmeyen, bir başka formu. Uygunluk üzerine, yani benzerin benzeri seçmesi üzerine kurgulanmış bir dinamik... Kişilik özelliklerinize, dünya görüşünüze, boyunuza bosunuza, işinize, aile dinamiklerinize, hayatla ilgili beklentilerinize daha uygun hatta daha benzer olanı seçmek üzerine kurgulanmış bir sistem.
Bütünleyici gereksinimler kuramında ise eksik olanı tamamlamak üzere eş seçimi vardır. Yaygın görüşlerden biri, belli kişiliklerin belli kişileri seçtiğidir. Ve bu seçimler, uyum üzerine değil, ihtiyaç tamamlamak üzere kurgulanır. Yani düzenli, planlı, önündeki 20 yıllık kalkınma planını bilmek isteyen, evinin, hayatının düzenini, hangi gün, hangi saatte cinsel ilişki yaşayacağına kadar ayrıntılarıyla bilmek isteyen obsesif bir kimlik, bakarsınız darmadağın bir kişiliğe âşık olmuş.
Bütünleyici kurama göre şöyle bir şey devreye giriyor: Eksik olan yan, obsesif düzenli ve aslında hayatın kendi akışı içindeki sürpriz ve renkten yoksun olan kimlik, sürprizli ve renkli yaşayan birine âşık oluyor. Bu tamamlayıcı kuram. Burada ihtiyaçların hatta eksiklerin birbirini karşılamasına dair bir istek ve fantezi var ama uygunluk hali yok. Planlı ağabeyin iç sesi, “Sıkıştım, daraldım, yoruldum, hayata aka-mıyorum, yapılacaklar listesinde takıldım kaldım, rahatlat beni, umursamamayı öğret” derken, dağınık abla, “Derle topla beni, kayboldum” demek ister. Eğer bunlar kanalları açarsa şahane, açamazsa herkes kendi marazına iyice sahip çıkar ve daha savunmacı bir hat çıkar ortaya. Plan ve düzen profesörü ile hayatın içinde kaybolma üstadı oluverirler. Zaaflarını birbirlerine emanet edememişlerdir, işte o vakit hikâye zordur.
Birtakım çalışmalar gösteriyor ki, evlilik öncesi dönemde benzemezlikleri olan ama ilişki kurma ve problem çözme konusunda performansı yüksek, ortak dil geliştirebilen çiftler daha mutlu ve yıllar içinde de birbirine benzemeye başlıyor.
Şunu hep hatırlamalı insan: Evlendiğiniz vakit artık başka bir aileniz de vardır ve köken aileyle hafif yollu ayrılmışsınızdır. Bir sürü suçluluk duygusu yaşarsınız ve ilişkisel derdiniz güncellenir. Dolayısıyla anneyle ya da babayla kurulan ilişkiyi daha çok önemsemeye başlarsınız.
Bunlar fena değil, aynı zamanda sağlıklı. Ancak bu coğrafyada evlilik tarifinin iyi okunması gerektiğinin altını bir kez daha çizelim. Katiyen şunu söylemiyorum: Her evlenen, partnerinin ailesiyle can ciğer kuzu sarması olmalı! Hayır, bunu demiyorum. Ama yine bu coğrafyada evliliğin bir alt dinamiği var ve bu dinamik köken aileleri de içerir. Bunlarla kurulan ilişkileri yönetme becerisine sahip olmak, evliliğe hazır olmaktaki en önemli unsurlardan biri.
Bir minik dipnot: Partnerinizin köken ailesiyle, ondan bağımsız bir ilişki kurun. Evlilik, başlangıcında ve seyrinde genel geçer kelamlar etmeyi zorlayan bir yapılanmadır. Benzer evlilikler vardır; kadınların erkeklerden istedikleri, erkeklerin kadınlardan bekledikleri, dert başlıkları ortaktır, ancak hiçbir evlilik, diğeriyle aynı değildir. Tam da bu nedenle genel geçer öneri paketleri bir mana içermez. İnsanın istekleri, öncelikleri, huyu suyu, sevdiği sevmediği, iyisi kötüsü günden güne değişirken, evlilik de değişir, dönüşür.
Ömürlük bir kontratın seçimi bahsettiğimiz, başlangıcındaki doygunluk ve dolgunluk, seçtiğiniz eşin size uygunluğu, evliliğin geleceği için faydalı elbet Gönül eşimizi seçerken kendimizi ve ilişkimizi iyi okumalıyız. Samimiyet ve yaşadığımız ilişkiyi muhakeme etmemiz önemlidir. Tanıdığımız insanı, tanıdığımız haliyle alalım, ben onu elden geçirir, hale yola sokarım diye değil lütfen. Bundan ötesi hayatın sürprizidir, yapacak bir şey yoktur.
Mevzumuz eş seçimi... Eskiler, “Kavun değil ki koklayarak alasın, kaderin iyi olacak” derler. Haklılar ama yine de ihtimali güzelleştirenlerden bahsedelim:
Hep aynı şeyi söyleyip duruyoruz ancak değiştirilecekler listenizi rafa kaldırın lütfen.
Ağız tadıyla kapışıp, çözüm üretebilen biriyle evlenmek iyidir.
Kendini, isteklerini, ihtiyaçlarını, olmazsa olmazlarını samimiyetle fark etmek aktarmak iyidir.
Strateji yok.
İnsan canlısı, eş dost ahbabının yanında tanınır; birbirinin sosyal çevresiyle tanışıyor olmak önemlidir.
Hepimiz köken ailelerimizin izlerini taşırız ve bunu en çok eş seçerken fark ederiz. Seçtiğiniz kişinin ailesine alıcı gözüyle bakmanızı öneririm.
Geçinmeye gönlünüz olmalı, ancak kendinizi “uyum sağlayacağım”a satmayın.
Bir de unutmayın! Bu memleketin sert damarları, ezberleri vardır. Kendi doğrunuzu bulana dek dikkatli olun. Kendinizi kayınvalidenize “Kaynana” derken bulursunuz ki bu, bataklığa ilk adımdır. Uzak durun...
Psikiyatr Dr. Gülcan Özer
Paylaş