Paylaş
Elinizdeki tek alet bir çekiçse, her problemi bir çivi olarak görmeye başlarsınız.
Maslow
İnsan canlısının hayatla nasıl baş ettiği mevzusu, onu olduğu kişi yapıyor. Kim olduğunuz elinizdeki aletlerle kapı komşusu. Tek baş etme malzemesi ister gelişkin ister regresif, gün sonunda fenadır. En gelişmiş baş etme mekanizması mizah ve elinizde başka bir şey yoksa en iyisinden ciddiye alınmazsınız. Yahut çekiciniz küsmekse, alıngan tavuk gibi dolanır durursunuz. Malzemeyi çeşitlemek lazım.
Bir toplantıdayım, gençler var, kimi âşık kimi âşık olma arzusunda, kimininse hayali başka sularda. Muhtemel evli olan yok. Mevzu, ilişki/evlilik.
Bildik ve fakat esrarlı mevzu. Nasıl başlasam?
“Günün birinde evlenmeyi düşüneniz var mı?” Salonun neredeyse yarısı bol fısıltı, kararınca uğultuyla el kaldırdı.
“Günün birinde boşanmayı düşüneniniz var mı?”
Salona sessizlik hâkim oldu.
Biz o gün evir çevir ilişki konuştuk. Lakin o günden benim zihnimde yapışıp kalan boşanmanın o cıvıltılı toplulukta yarattığı sessizlik oldu. Kim olursanız olun, kimden boşanıyor olursanız olun, boşanma hemen daima keder barındırır. Bu keder öyle yüklüdür ki boşanmanın ardından yaşanan yas ölümden sonraki ikinci sırayı alıyor. Boşanma bir kayıptır; evliliğimizi, eşliğimizi, çekirdek ailemizi kaybederiz ve yas yaşarız. Yas yok saymayı, öfkelenmeyi, depresif duyguları içerir. Bu iyi senaryodur ve günün sonunda hesap kapanır ve yeni bir hayat kurarız. Kötü senaryo ise takılıp kalmaktır ve müdahale edilmelidir.
Boşanmanın süreci ve sonrası epey farklı seyreder, bir nevi karşıdakine bakma ve suçlama hikâyesidir ve insan, öfkesini boşaltmak, hayatın adaletiyle ilgili felsefe yapmakta takılıp kalmazsa hayatın ders verdiği vakitlerdendir... Boşanmanın sonucu ise insanın kendisi ve yaşadığı hayatla ilgili muhakemesinin artacağı, yeniden yapılanacağı, evinin barkının, eşinin dostunun elden geçeceği, kendini yeniden tanıyacağı vakitleri içerir. Bu vakitleri bazısı eski eşe bakıp, onun arızası üzerinden okur ve kendine dair en iyisinden, “Hatasızım demiyorum, benim de hatalarım olmuştur elbet” der ve kıymetli bir öğretiyi pas geçer.
Eş olarak kimsiniz, niye evlendiniz, yaşananlarda sizin rolünüz nedir, niye boşanıyorsunuz?
Bunlar kıymetli sorulardır ve cevapları önümüzdeki hayatı nasıl yaşayacağımızın belirleyicilerindendir. Kalan hayat bu yanıtları alamazsa muhtemeldir ki değişen eş, aynı kalan senaryo oyunu oynanır. Eşinizin ismi, cismi değişmiştir, evlilik senaryonuz aynı kalmıştır.
Eric Berne’in hayat senaryosunu tarifinden bahsedelim: Hepimizin bir hayat senaryosu vardır, bu senaryonun esas oyuncuları, yardımcı oyuncuları, figüranları, müziği, efekti, dekoru vardır; kimi zaman kendimizi sahne, dekor, müzik ve karşımızdaki esas oyuncu değişmiş ama aynı senaryoyu oynarken buluruz.
“Ne kadersiz kadınmışım ben, adam yine sorumsuz” çıktı, “Tüm kadınlar evlendikten sonra birbirine benziyor” replikleri havada uçuşur.
Oysa sizin yazıp çizdiğiniz, nasıl oynandığını ezbere bildiğiniz senaryo yeni eşle sahnelenmektedir. Boşanma kendimizle ilgili bilgi vermeli bize, arızalarımız, olmazsa olmazlarımız, iyimiz-kötümüz ne var ne yok fark edebilmenin fırsatıdır ve kıymetlidir.
Boşanmanın ardından kendine dönmek, içinden çıktığımız ilişkideki rolümüzü sorgulamaktır bahsedilen, yapamaz isek hayat akar biz aynı senaryoyu yaşar dururuz. Misal, ilişkide mağduriyetten beslenen biri iseniz ve kendinizle ilgili farkındalığınız düşükse yine mağdur edeni bulursunuz. Yahut pasif agresifsinizdir; söylenirsiniz, ertelersiniz, unutursunuz o vakit yine gider aktif agresif birini bulursunuz. Ya da “Yoruldum karar vermekten, karşımdaki hayatı yönetemiyor” diye boşanır, yöneteceğiniz yeni bir adresle evlenirsiniz. Hayatınızın esas oyuncusu değişir, senaryonuz aynı kalır.
Kırıcı kavgalar, duygusuzca sarf edilmiş sözler, konuşamamak, aldatılmak, aldatmak, şiddet, televizyonu fazlaca izlemek, karşısındakini dinlememek, sarhoşluk, cinsel olarak reddedilmek...
Boşanma gerekçeleri, evlenme gerekçeleri kadar bol ve çeşitlidir. Ancak insanların karıkoca ilişkisine son vermelerine yol açan bazı ortak durumlar vardır. Dünyanın her yerinde, çeşit çeşit kültürde ve inanç sisteminde aldatma ilk sıradaki boşanma nedenidir. Şiddet, çocuk sahibi olamama, finansal dertler, cinsel mutsuzluk, iletişim eksikliği, ailelerle yaşanan sıkıntılar, çocuklarla ilgili anlaşmazlıklar, alkol... Sıralama uzar gider. Ve daima hatırlanmalıdır ki altta yatan neden her zaman görünen olmayabilir.
İnsanların arasındaki ilişki, yasallaşmadan önce başlar ve yasal olarak sona erdirilmelerinden önce iflas eder. Bu şu demektir: Yasal olarak evli olmak başka, duygusal evliliğin devam edişi başkadır. Boşanmayı isteyenin kim olduğu yahut boşanma kararının kim tarafından verildiği, kimin kimi terk ettiği sık sorulur. Eşlerden hangisinin boşanma işlemlerini başlatacağını çoğunlukla yasalar ve âdetler belirler. Ancak eşlerden hangisinin duygusal, bedensel ve yasal ayrılığa çanak tuttuğunu bilmek zordur. Bazen öyle olur ki, tartışmalar biter, gözyaşları kurur ve kimse kimin terk ettiğini hatırlamaz.
Bir diğer güncel soru çok mu boşanıyoruz?
Etrafta kim varsa boşanmış ya da boşansak da kurtulsak tonunda mı?
Kaygılanmayı gerektiren bir durum var mı?
Boşanma oranının yüksek olduğu Amerika’yla kıyasladığımızda gayet temkinli gidiyoruz, ancak artış hızımız yüksek. Eskisiyle kıyasladığımızdaysa yaklaşık beş yıldır iddialı bir boşanma artışından bahsedebiliriz. Büyük kentlerde ve okuryazar gruptaki artış dikkat çekicidir. TÜİK verilerine göre bin evlilikten yaklaşık ikisi boşanmayla sonuçlanıyor, ilk beş yıl boşanmanın en sık olduğu dönem. Çocuksuz boşanma ilk sırada.
Neden daha çok boşanıyoruz, cevap çeşitli.
Mutsuz yaşamakla ilgili tahammülün azalması ve kişinin kendisine biçtiği kıymetin artması, boşanmanın utanılacak halden çıkması, boşanmış ailelerin “sorunlu çocukları” meselesinin tarihe gömülmesi, kadının finansal özgürlüğünün artması, hayatın haz almak/daima mutlu olmak tarikatına takılması, sosyal medya, başka hayatlardan haberdar olma... Bütün bu parçalar boşanmayı kolaylaştırdı. Eski evliliklerde boşanmanın zor oluşu, ilişkinin kendisinden bağımsız bir hikâyeydi. Profesyonel ve kişisel olarak günümüzdeki evliliklerin geçmişte yaşananlara göre daha gerçek olduğunu düşünüyorum. Daha iyi ya da daha kötü değil, daha gerçek... Devam etmeme, kıymetli bir opsiyondur ve bir ilişkinin sahici testi budur. Eskiden başladığı için devam eden ilişkiler vardı. Şimdi başlamış olmak, devam ettirmeyi gerekli kılmıyor. Ve tabii hepimiz daha fazla haz peşindeyiz. Çok fazla uyaranla birlikte yaşıyoruz. Sosyal medya, başka hayatlardan haberdar olma ihtimalimizi artırdı. TV, diziler, filmler... Bunlar bize, yaşadığımızdan başka hayatların olabileceği bilgisini verdi.
Boşanmanın katmanları vardır, sınıflandırılır. Duygusal boşanma, finansal boşanma, toplumsal boşanma, yasal boşanma.
Yasal boşanma, bildiğimiz ve boşanma olarak tarif ettiğimiz durumdur ve hukukçuları bağlar. Ne kadar uzlaşılırsa o kadar iyidir.
Toplumsal boşanma, eş dost ahbabın paylaşılması, sosyal mecralarda çift algısının sonlanmasını içerir. Arkadaşlar, gidilen mekânlar sessizce paylaşılır, kimi karının, kimi kocanın yanında saf tutar.
Finansal boşanma zorlu alandır ve hukukun kontrolündedir. İyi niyete, insan evladı olmaya, vicdana ve hakkaniyete ihtiyacı vardır.
Gelelim duygusal boşanmaya... Eşi artık sevmemek, karı yahut koca olarak görmeme, duygusal bağı kaybetme duygularını içerir ve sıklıkla yasal boşanma gerçekleşmeden başlar. Çiftlerin çoğu, mahkeme sürecinden önce duygusal olarak boşanırlar ve ilk olarak eşe hissettikleri duyguların kaybının sonra evliliklerinin yasını yaşarlar. Duygusal boşanmayı kabul etmek de, yaşamak da, boşanmanın en zorlu ve acılı sürecidir. Duygusal boşanma bazen eşlerden sadece birini kapsar, bu da boşanmayı zorlaştırır ve yarattığı ıstırabı artırır. Duygusal boşanmasını yaşamış hatta tamamlamış çiftler boşanmanın en zor evresini geçer. Ve fakat çiftlerin bazısı yahut eşlerden biri duygusal boşanmayı, yasal boşanma sonrasında yaşayabilir. Bu durumda yas yeni yaşanmaya başlar; inkâr, kızgınlık, depresif duygular ve nihayetinde iyileşme, kendimize müsaade etmeliyiz. Boşanmanın ertesi günü iyi olanlar ya epey önce duygusal boşanmalarını tamamlamış, yaslarını yaşamışlardır yahut zaten hiç evlenememişlerdir.
Bir de takılıp kalan, duygusal boşanamayanlar vardır ki, sıklıkla bağımlı kişilerdir ve evlilik konusundaki bağımlılıklarından vazgeçmeleri güçtür, yardım almaları hemen daima gereklidir.
Boşanmayı iyi şekilde yapmanın yolu var mıdır yoksa her boşanma bir film senaryosu mudur?
Kolay boşanmak, daha az acılı boşanmak, çok canı yanmak, intikam peşinde olmak, dostça ayrılmak, arkadaş kalmak, anne babalığa itina etmek, “Önemli olan çocuklar” demek, parasız kalmak, parayla terbiye etmek, para kaçırmak, anlaşarak ayrılmak, depresyonda olmak, ilişkisi zaten bitmiş olmak-başlaması hata olmak, onu tanıdığı güne lanet okumak, kandırılmış olmak, eşek gibi bakacak olmak, yeni hayat kuracak olmak, yalnız kalacak olmak, çocuklar çok etkilenecek olmak, arkadaşları kaybetmiş olmak, pişman olmak, yine de iyiymiş demek, hayattan korkmak, yeni ev kurmak, eski evden hayalleri kovmak... Sayfalar yazılır ve hepsi boşanmayı anlatır ve şekillendirir.
Kimden, ne şekilde boşanırsanız boşanın, “Kurtuldum” duygusunun dibine vurun; yine de boşanma kederli bir hadisedir. Ya hayallerinizden vazgeçersiniz yahut hayallerinizin kahramanı yanlış çıkmıştır, duygular salvo yapar. Bazen kızgın, bazen kırgın, bazen rahatlamış, bazense korkmuş olursunuz. Sıklıkla okuryazar, başarılı ve başarmaya alışkınlar ise boşanmayı başarısızlık olarak okur ve başaramamayla tanışır.
Depresyonu sık yaşayan gruptur.
Konu sevimsiz, mutlu boşanma yok, üzüntü çok.
Boşanmak üzücüdür, kabul edip, paşa paşa kederi yaşamak ve iyileşmek lazımdır... Acele etmeden, sindire sindire ve öğrenerek...
Yola devam etme gücü, yeni ve hayırlı kısmetler dilerim...
Psikiyatr Gülçan Özer
Paylaş