Paylaş
Ebeveynler genelde oyunun çocuklar için içgüdüsel bir şey olduğuna inanırlar yani bir yetişkinin yardımı olmadan da çocuğun kendi kendine oyun oluşturabileceğini düşünürler. Çok küçük çocukların kendi kendilerine spontan oyunlar başlattıkları doğrudur ama şunu bilmeliyiz ki, bir çocuğun oyun yaratma konusundaki içgüdüsü eğer ebeveyn çocuğun oyun yaratma sürecini stimüle etmeye yönelik katkılarda bulunmuyorsa yavaş yavaş yok olmaktadır.
İlkokul yaşlarında akranlarla oyun daha ön plandadır diyebiliriz ama 0-5 yaş aralığında sağlıklı gelişim için en önemli oyun türü ebeveynle oynanan oyundur. O nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla oyun oynamaya vakit ayırmaları önemlidir. Belirli kurallara dikkat ederek düzenli şekilde çocuğunuzun oyunlarına katılmalısınız. Her gün en azından 30 dk’lık çocuğunuzla baş başa oyun zamanınızın olması, çocuğunuzun hem sosyo-duygusal hem zihinsel gelişimine büyük katkı sağlar.
Genelde ebeveynlerin oyun konusundaki en büyük kaygısı nasıl oyun oynayacakları noktasıdır. Çoğu ebeveyn “Çocuğuma vakit ayırsam bile o vakti nasıl değerlendireceğimi, ne oynayacağımı bilmiyorum.” der ve maalesef ki oyun oynamak için hiç tereddütsüz çocuğa “faydalı” bir şeyler öğreten, gösteren, eğiten oyuncaklar ve materyaller peşine düşer. Oysaki sağlıklı gelişimi destekleyen oyun yaklaşımı, doğru oyuncakları, materyalleri sunmaktan çok daha öte bir şeydir. Doğru oyun, oyun sırasındaki ebeveyn-çocuk etkileşiminin kalitesinde gizlidir.
Oyun en temelinde çocuğunuza saygı duyarak ve ona özel şekilde etkileşim kurmak, beraber keyifli vakit geçirmek demektir. Çocuklarla gelişimi destekleyici şekilde oyun oynamanın, özellikle oyun terapisi çalışmalarından yola çıkarak ortaya konmuş 5 temel aşaması vardır.
Çocuğunuzla oyun oynamak için yarım saatlik bir süre ayırdığınızda öncelikle durup o anda çocuğunuzun ne yaptığını, hangi histe olduğunu gözlemlemelisiniz. Çocuğunuz etrafta koşup bağrışıyor mu? Yoksa çıkartma kitabının sayfalarını mı sakince çeviriyor? Sizin aklınızda hangi “muhteşem” oyun ya da fikir olursa olsun, kendi aklınızdakini bir kenara bırakmalı çocuğunuzun duygusal ve davranışsal tavrına uyumlanarak ona katılmalısınız.
Sözel olarak ya da beden dilinizle çocuğunuzun ritmine uyumlu şekilde onun oyununa katılmak istediğinizi belirtin. Sesinizin tonu, beden diliniz çocuğunuzunkine uyumlu olmalı. Sessiz sakin duran çocuğunuza yüksek bir sesle, en heyecanlı tonunuzla ve büyük beden hareketleriyle yaklaşırsanız çocuğunuzun sizinle oyuna kendini kapatacağı kesindir. Ama halının etrafında amaçsız görünse de enerjik bir şekilde dolaşarak daireler çizen çocuğunuza “şimdi seni yakalayacağım” diyerek yakalamaca başlatmanız çok etkili olabilir. Önemli olan çocuğunuzun o andaki duygusal ve davranışsal tonunu yakalamanızdır.
Oyunda çocuğunuz “yönetmen” siz de onun “asistanı” olmalısınız. Oyunda var olma amacınız onun kendi ilgilerini ve girişimlerini sürdürmesine yardımcı olmanızdır. Oyun zamanı ders zamanı değildir. Öğretici ve eğitici olmaya çalışmayın. Günümüzde çoğu ebeveyn “kaliteli vakit” ya da “çocukla geliştirici oyun” kavramlarını yanlış anlayıp çocuklara sürekli bir şeyler öğretilmesi gerektiğini düşünebiliyor. Bu yaklaşım oyunlar sırasında bir ilkokul öğretmeni gibi sürekli soru soran, komutlar veren baskın bir rol benimsememize sebep olur. Oyun sırasında “şunu yap, bunu üstüne koy, onu getir, şimdi o olmaz, bununla oynayalım” gibi komutlar veriyor musunuz? İşte bu tam da çocuklarımızla oyunda kaçınmamız gereken şeydir. Oyunda çocuğunuz neden keyif alıyorsa siz de ona katılmalısınız. Çocuğunuzun oyun sırasında yapmak istedikleri “yanlış şeyler” olsa bile yapmalısınız.
Örneğin, oyun oynadığınız alana elinizle içi buzlu suyla dolu bir cam bardakla girdiğinizi düşünün ve çocuğunuz hemen cam bardağa doğru bir hamle yapmış olsun. İşte burada çocuğunuzun oyununa katılmak için onlarca fırsat vardır sizin için. Bardaktaki suyla sıcak-soğuğu, ıslak kuruyu deneyimleyebilir, daha fazla cam bardak getirip dizerek bir müzik aleti yapabilirsiniz. Ama büyük ihtimalle bunlardan da daha doğrusu çocuğunuzu iyi gözlemlediğinizde ortaya çıkacaktır. Çocuğunuzun ilgisi belki de bardağın içindeki limonda olabilir. O limonu yalayıp yüzünüzü buruşturarak, komik suratlar yapıp, şaşkın sesler çıkararak çocuğunuzun motivasyonunu izlediğinizde en büyük keyif, eğlence ve paylaşımı yakaladığınızı görürsünüz.
Oyunun yönetmeni olan çocuğunuzun başlattığı “pembe diziyi” “oskarlı bir filme” dönüştürmelisiniz. Çocukların doğal olarak düşünme becerileri, tecrübeleri kısıtlıdır. O yüzden oyunlarda aynı kısıtlı fikirleri tekrarlamalı şekilde sürdürürler. Yani, küçük çocukların kurabildiği oyunlar aslında sıkıcıdır, aynı temalar döner durur. İşte bu kısıtlı içerikleri genişletebilmeliyiz. Diyelim ki çocuğunuz sizinle atçılık oynamayı çok seviyor. Elbette ki siz 15 dk sonra onu sırtınızda taşımaktan yorgun düşüyor ve “at yoruldu” diyorsunuz. Çocuğunuzda hemen bir battaniye ve yastık getirip atı dinlendirmeye çalışıyor. Bu harika atçılık fikrini sürdürmek ve genişletmek için hemen çocuğunuza “Bu atın daha rahat uyuması için acaba başka ne getirebilirsin?”diye sorabilirsiniz. Daha donra atçılık oyununu acıkan, susayan, yaralanan atın ihtiyaçlarını gidermek, atı doktora hatta dişçiye götürmek, atın uyuması için tahta küplerden bir ahır kurmak şeklinde zenginleştirebilirsiniz. Ana fikir çocuğunuzun olsun ama detayları onun hayatından esinlenerek siz verin. Dramayı sürdürün.
Çocuğunuz sizin uyumlu şekilde katıldığınız ve liderliğini izlediğiniz bir oyun döngüsünü kapatırsa sabırla bekleyin, gözlemleyin ve yeni bir döngü başlatmasına izin verin. Örneğin, atçılık oyununda at yorulunca çocuk bir battaniye verdi ve atı uyutarak oyunu bitirdi. Daha sonra oyun odasına gelen bardakla ilgilenmeye başladı, siz de bardağa doğru yaklaşın ve oradan yeni ilgi alanını genişleterek oyunu sürdürün.
Özetle çocuğunuzla doğru şekilde oyun oynamak için, kendi benliğinizi çocuğunuza teslim edin. Siz karar vermeyin, herhangi bir isteğinizi, niyetinizi işin içine karıştırmayın. Çocuğunuzun başlattığı her türlü etkileşime yatırım yapın. Konu etkileşimi teşvik ediyorsa asla durdurmayın, bölmeyin, kesmeyin. Tekrarlamalı oyunlar, size sıkıcı ve anlamsız gelse de sürdürün ama başarabiliyorsanız ana fikri geliştirebilirsiniz. Oyunlarda ne kadar daha dramatik, daha enerjik, daha “şaşkın” olursanız o kadar iyidir. Yani bilmiyor/anlamıyor numarası yapabilirsiniz, yanlış beklenmeyen hareketler yapabilirsiniz ayrıca çocuğunuzun size söylediklerini de aynen yapabilirsiniz. En nihayetinde hep katılımcı ve takipçi olun, döngüyü sürdürün.
Çocuklarımızla keyif ve eğlence dolu oyunlar oynadığımız günler dileğiyle…
Paylaş