Paylaş
Dünyanın neresinde büyümüş olursak olalım, günümüz ebeveynleri olarak çoğumuzun vaktinde içinden geçtiği klasik eğitim sistemi “tek yönlü” ya da “tepeden aşağı” diye ifade edebileceğimiz bir iletişim yaklaşımına dayanıyordu. Yani öğretmen bilginin sahibi olarak bizlere bilgileri verir, anlatır biz öğrenciler de bilginin pasif alıcıları olarak anlatılanları genelde ezberler ve vakti geldiğinde sınavlarda göstermek üzere zihnimize kaydederdik. Öğrenciler nadiren, öğrenme eyleminin aktif katılımcısı olarak görülürdü. Belki sınırlı sayıdaki birkaç okulda ve ancak farklı yaklaşıma sahip birkaç istisnai ailenin ve öğretmenin gözünde… Peki çocuklarımızın 21. yy .dünyasında başarılı ve mutlu olabilmesi için klasik eğitim sisteminin tek taraflı iletişim yaklaşımı yeterli olacak mı?
Çevrimiçi yapacağımız tek bir tık’la önümüze tüm bilgileri seren günümüz dünyası yani bilgi çağı, bilgiyi edinmekten çok derleyip toparlamayı, süzgeçten geçirip diğer bilgilerle bağlantılarını kurmayı ve faydalı olacak şekilde yeniden birleştirmeyi gerektiriyor. Yeni bilgi üretebilmek için ise diğerleriyle işbirliği yapabilme, yaratıcı düşünebilme, kendine güvenme gibi başka başka beceriler gerekli. Tüm bunların klasik eğitimdeki “tek yönlü” iletişim sistemi ile başarılması ise elbette ki pek mümkün gözükmüyor. Çocukların öncelikle okul ve aile ortamında “çok yönlü” iletişim becerilerine yönlendirilmeleri gerekli. “Çok yönlü” iletişim derken temelde öğrencilerin hem kendi aralarında hem de öğretmene yönelik olacak şekilde bilgiyi işleyebilmelerini kastediyoruz.
Bunun en güzel örneklerinden biri, “tersine sınıflar” (flipped classrom) uygulamasıdır. Tersine sınıflar uygulamasında öğrenciler o günün konusu olan dersi evde ebeveynleri ile birlikte video üzerinden izlerler ve ertesi gün, aslında ev çalışması olarak verilecek işi sınıfta arkadaşları ile birlikte yaparlar. Sınıftaki tüm çocukların “vücudumuz nasıl çalışır?” konusunu evde ebeveynleriyle birlikte detaylı bir video izleyerek keşfettiklerini ve ertesi gün okulda küçük gruplar halinde hatırladıklarını birbirlerine anlatarak, sorular sorarak, resimler çizerek aktardıklarını düşünün. Burada öğrenme işinin sorumluluğu büyük ölçüde öğrencidedir, aynı şekilde öğrenmenin eğlencesi yani doğal motivasyonu da öğrencinin elinden alınmamış olur. Ders saati boyunca çok yönlü süren bir iletişim vardır. Öğrenci bu sınıfta arkadaşının ne düşündüğünü, kendi bildiğini arkadaşına daha iyi aktarabilmek için nasıl ifade etmesi gerektiğini ve hep birlikte anlamlı bir bütün nasıl çıkaracaklarını düşünmek durumundadır.
Öğretmenin rolü ise sakın gözden kaçmasın. Tersine sınıflar gibi aktif öğrenme ve çok yönlü iletişim yaklaşımına sahip uygulamalarda yetişkin desteği olmazsa çocukların herhangi bir şey öğrenemediği ortaya çıkmış. Öğretmenlerin öğrencilerin aktardıklarını genişletmesi, desteklemesi, zenginleştirmesi gerekir. Öğretmen yönlendirmesi olmadan zaten öğrencilerin aktif katılımı sağlanamamış. Bu durum belki de tepeden-aşağıya dediğimiz klasik eğitim sisteminin yaygınlığını açıklayan noktadır. Öğretmenden-öğrenciye sistemi her halükarda garantili bir öğretme metodudur: öğretmen anlatır ve öğrenciler öğrenir. Yine de tek amacımızın içerik öğretme değil ince beceriler denen psiko-sosyal unsurları da çocuklara kazandırmak olduğunu düşünürsek, “tersine sınıflar” hatta “tersine evler” yaklaşımı aklımızın bir kenarında durmalı.
Paylaş